63. Uluslararası Belgesel ve Animasyon Film Festivali’nin ardından...

1955’ten beri düzenlenen dünyanın en eski belgesel film festivallerinden 63. Uluslararası Leipzig Animasyon ve Belgesel Film Festivali, sinema salonlarındaki gösterimlerinin yanı sıra çevrimiçi gösterimleriyle de belgesel gibi dağıtım ağlarının kısıtlı olduğu bir alanı, izleyicisiyle buluşturarak daha fazla etkileşim sağladı.

Esra Yıldız

Son yıllarda film festivallerine siyahlar, kadınlar, Batı dışı coğrafyaların yetersiz temsiline dair eleştiriler getiriliyordu. Bu açıdan “Siyah Hayatlar Değerlidir” hareketi gibi toplumsal olayların da etkisiyle festivalin iki ana daldaki ödülünün, içeriği ve sinematografisiyle etkileyici Afrika’dan iki siyah yönetmenin filmine verilmesi oldukça anlamlıydı. 

Dieudo Hamadi’nin “En route pour le milliard (Milyara Giden Yolda)” belgeseli, festivalin en büyük ödülü, Altın Güvercin Ödülü’nü aldı. Bu sene Cannes Film Festivali’ne de seçilen film, Cannes’ın 73 yıllık tarihinde Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden ilk filmdi. 

Hamadi, filminde, doğduğu ve halen yaşadığı Kisangani şehrinde 5-10 Haziran 2000’de yaşanan, Altı Gün Savaşı olarak adlandırılan, Uganda ve Ruanda ordularının arasındaki şiddetli çatışmada yakınlarını kaybeden, çoğu sakat kalmış insanların yirmi yıldır süren hak mücadelesini anlatıyor. 

Kaybedecekleri hiçbir şeyi olmayan mağdurların, fırtınalı havada nehirde yaptıkları tehlikeli bir yolculukla Kongo’nun başkenti Kinşasa’ya, ölümü göze alarak gittiklerini gösteriyor. Savaştan kurtulanlar, söz verilmesine rağmen bugüne kadar ödenmeyen tazminatları için meclisin kapısında seslerini duyurmaya çabalıyor. 

Hamadi, savaşın mağdurlarını incelikli bir görsellikle belgeliyor ve mücadelelerinin önemini, bugün benzer hak talebinde bulunan dünyanın farklı yerlerindeki insanlar için bir kez daha hatırlatıyor. 

Kısa belgesel film kategorisinde büyük ödülü, Nijeryalı yönetmen Alain Kassanda’nın, ismini Afrobeat şarkıcısı ve aktivist Fela Kuti’in aynı başlıklı parçasından alan “Trouble Sleep” filmi kazandı. Kassanda, üniversite bitirmelerine rağmen biri taksi şoförlüğü yapan ve diğeri ulaşım sendikasında vergi toplayan iki karakter üzerinden dünyadaki sosyoekonomik adaletsizliği gösteriyor ve İbadan’ın kaosu ve canlılığına dair imgeleri, özgür cazın ritmiyle dinamik bir şekilde harmanlayarak şehri de adeta bir karakter olarak ele alıyordu. 

Türkiye hakkında çektiği filmlerle tanıdığımız Alman yönetmen Martina Priessner, Goethe-Institut Belgesel Film Ödülü’nü alan “Wächterin/Bekçi” filminde Midyat’ın Zaz köyünde, Mor Dimet Kilisesi’nde tek başına yaşayan Dayrayto’nun, bölgede uzun süredir devam eden baskı atmosferinde tehlikelere karşı mücadelesini anlatıyor. Dayrayto’nun yaşadıkları, 1990’lardan bugüne bölgedeki Süryanilerin ve tüm azınlıkların maruz kaldıklarını bir kez daha gözler önüne seriyor.