50 yıllık bir geçmişle sendikal hareket, siyasi partiler ve sermayeyi derinden etkiledi, 15-16 Haziran...

Ülkenin sosyal ve sendikal tarihi açısından bir mihenktaşı niteliğindeki eylemleri uzun ve yoğun bir emekle kitaplaştıran Zafer Aydın, “Bu eylemle birlikte işçi sınıfının, son derece gür ve tok bir tonda ‘Ben buradayım! Beni hesaba katmadan adım atmak mümkün değil!’ dediğini anlattı.

Olcay Büyüktaş

Bundan tam 50 yıl önce sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Grev ve Lokavt Kanunu’nda yapılmak istenen bir değişiklikle işçilerin sendika seçmesine müdahale edilmek, sendikal örgütlenme ve grev hakkı kısıtlamak istendi. Değişiklik, genel olarak sendikal örgütlenme özgürlüğünü daraltmayı, özel olarak da varlığından hoşnut olunmayan DİSK’i ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Bunun üzerine on binlerce işçi eylem yaparak karşı çıktı. İki gün süren 15- 16 Haziran eylemleri, Türkiye’nin sosyal ve siyasal tarihinde kalıcı izler bırakmış, sendikal hareketi, devleti, siyasi partileri ve sermayeyi derinden etkilemiş önemli bir işçi eylemi olarak bugünlere taşındı. İşçi sınıfı tarihi açısından büyük öneme sahip 15-16 Haziran’ı yaklaşık dört yıl süren bir çalışmayla “İşçilerin Haziranı” adıyla kitaplaştıran Zafer Aydın ile yeni çıkan kitabı ve 15-16 Haziran’ı konuştuk.

- 15-16 Haziran üzerine devasa bir çalışma yaptınız. 15-16 Haziran’ı emek tarihi açısından bu denli önemli kılan ne?

15-16 Haziran 1970, Cumhuriyet tarihinin o güne kadarki en büyük işçi eylemi. Eylemi önemi kılan sadece hacmi, çapı, çok sayıda insanın katılmış olması değil elbette. Bu da eylemin önemini ortaya koyan bir gösterge. Ama esas olarak eylemin önemi, işçi sınıfının varlığını, gücünü, kimliğini ortaya koymasından, haklarını savunma iradesini ve becerisini göstermesinden geliyor. Eylemle işçi sınıfı, son derece gür ve tok bir tonda “Ben buradayım! Beni hesaba katmadan adım atmak mümkün değil!” dedi. Eylemle birlikte ortaya çıkan pek çok gelişme, devletin, sermayenin, siyasetin, sendikal hareketin derinden etkilenmesi de teyit etmektedir ki 15-16 Haziran işçilerin protesto hareketi olmasının ötesinde anlam kazanmış, sosyal ve siyasal tarihte iz bırakarak bu günlere gelmiştir.

KARARI BEN VERİRİM

- 15-16 Haziran emek açısından ne ifade ediyor?

15-16 Haziran günlerinde işçiler, fiili ve meşru eylem çizgisi üzerinden sendika seçme özgürlüğünü savunmak üzere harekete geçtiler. Türkiye’nin en önemli iki sanayi şehri, İstanbul ve Kocaeli’nde bölgesel nitelikte genel grev yaptılar. Üretimi durduran işçiler sokaklara çıkarak eylemin gücünü ve etkisini artırdılar. İşyerlerinde “Benim hangi sendikaya üye olacağıma patron-işveren değil ben karar veririm!” diyen irade, bu kez “benim hangi sendikaya üye olacağıma hükümet, Meclis değil ben karar veririm!” dedi. Bu yanıyla 15-16 Haziran işyeri işgalleriyle militanlaşan, radikalleşen işçi eylemliliğinin bir üst aşaması oldu. Savunma karakteri ön- de olan bu hareket, sonuçları itibarıy- la siyasallaştı, Türk-İş’li, DİSK’li, bağım- sız sendikalardan kadın ve erkek işçile- ri, öğrenci gençleri, toplumun çeşitli ke- simlerinden insanları buluşturan birleş- tirici bir eylem olma özelliği kazandı.

- Nasıl bir yöntem izlediniz?

15-16 Haziran, sosyal ve siyasal ta- rihin de üzerine çok fazla söz edilmiş, cümle kurulmuş olaylardan biri. Buna karşılık, Sırrı Öztürk ve Turgan Arınır’ın kaleme aldığı daha sonra Sırrı Öztürk’ün gözden geçirerek yeniden yayımladığı “İşçi Sınıfı, Sendikalar ve 15-16 Haziran” kitabı ve Kemal Sülker’in kişisel gözlem ve anılarını içeren “Türkiye’yi Sarsan İki Uzun Gün” kitabı dışında, doğrudan 15- 16 Haziran’ı konu eden çalışma yok denecek kadar az. Dolayısıyla eylemi önce- si ve sonrasıyla yarattığı etkileri, yansımaları, sonuçlarıyla ele alıp incelemek bir ihtiyaç olarak ortada duruyordu. Da- ha önce yayımlanmış kitapları, yapılmış çalışmaları, dikkat merkezinde tutan bir yerden kendi bakış açımla konuyu ele almaya çalıştım.

- Hazırlığı ne kadar sürdü?

Konu üzerine çalışmaya başlamamla tamamlamam arasında yaklaşık dört yıl gibi bir süre geçti. Tabii sürenin uzunlu- ğunda gevşek tempoda çalışmamın payı da var, yanlış bir şey yapmaktan kork- mamın yol açtığı titizlenmenin de. Kitap için çok büyük kısmıyla yüz yüze olmak üzere, dönemin aktörlerinden sendikacı, işçi, avukat, gazeteci ve gençlikten 119 kişiyle görüştüm. Kitabın iskeleti bu görüşmeleri üzerine kurulu. Görüşme yapılanların ağırlıklı kısmını, çeşitli fabrikalardan işçiler oluşturuyor. Böylece hazırlık sürecinden fabrikaların boşaltılmasına, yürüyüşlerden, yaşanan çatışmalara kadar, eylemin asli unsuru işçilerin tanıklığıyla 15-16 Haziran’ı anlatmaya gayret ettim. Çalışmanın iskeletinde yer tutan bir diğer malzemede döneme ait belgeler ile ulusal-yerel gazeteler, dergiler ve sendika yayınları oldu. Belgeler ve tanıklıklar ile parçalar birbirini tamamladı, fotoğraf netleşti. Böylece efsanelerden, gerçeküstü hikâyelerden arınmış bir 15-16 Haziran tablosu ortaya koymaya çalıştım. Becerdim mi, beceremedim mi, buna okurlar karar verecek elbette.

- 15-16 Haziran’ın güncelliği ve bugüne dair önemi konusunda neler söylersiniz?

15-16 Haziran’ın üzerinden 50 yıl geçti. Eylemin gerçekleştiği koşullar ile bugünkü koşullar birbirinden çok farklı. Sınıf kimliğinde, bilincinde aşınmalar meydana geldi. Sosyal ve siyasal alanda sendikalar iyice işlevsiz hale geldi. Ama buradan hareket ederek, “dünün işçileri de, sendikaları da artık yok” diye kestirip atmak, 15-16 Haziran’a nostaljik bir tarih öğesi olarak bakılmamalı. 15- 16 Haziran 1970’te işçilerin kolektif eylemine kaynaklık eden, sınıf refleksinin temelini oluşturan “ortak çıkarlar” bugün için de varlığını sürdürüyor. Bazı sorunlara, zaaflara ve aşınmalara rağmen işçi sınıfının toplumsal özne olarak sosyal ve siyasal süreçlerde rol üstlenebilme kapasitesi, mücadele dinamikleri, radikalleşme potansiyeli varlığını koruyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 2009 Tekel işçilerinin eylemi, 2013 Şişecam’a ait Topkapı Fabrikası’nın işgali, 2015 Metal işçilerinin “Metal Fırtına” olarak adlandırılan eylemleri, 2017’de metal ve cam sektörlerinde uygulanan fiili grevler bunun kanıtı. Bu eylemlerin, 60-80 arasındaki işçi mücadelesine büyük imkân sunan politik atmosferden, sol dinamizmden mahrum koşullarda gerçekleştiği dikkate alınırsa işçi sınıfının sahip olduğu değiştirici, dönüştürücü gücün varlığı daha iyi anlaşılacaktır. Bugün ne yapılmalı sorusuna cevap aranırken bakılması gereken eylemlerden biri 15-16 Haziran’dır. Böyle bakınca da 15-16 Haziran’ın bütün sıcaklığı ile güncelliğini koruduğunu söylemek mümkün.

ÖN HAZIRLIK YAPILDI

Zafer Aydın, 15-16 Haziran’ın başlangıcını şöyle özetliyor: Sendikal özgürlüğü daraltan düzenleme Meclis gündemine girdiğinde DİSK, temsilcilerini toplayarak direniş kararı aldı. Bu toplantı harekete geçme kararının verildiği toplantıydı ama belgeler ve tanık anlatımları ortaya koymaktadır ki o toplantıya kadar ciddi bir ön hazırlık da yapılmıştı. Kaldı ki 1968-70 döneminde tek tek işyerlerinde sendika tercihine yapılan müdahaleler karşısında verilen mücadeleyle, işyeri işgalleriyle işçiler, sendika seçme özgürlüğünü savunma konusunda oldukça önemli bir deneyim kazanmışlardı.

KİTAP İÇİN 119 KİŞİ İLE GÖRÜŞTÜ

Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitabın yanı sıra Aydın’ın Grevden İşgale Singer Eylemleri, Geleceğe Yazılmış Mektup 1968 Derby İşgali, “Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963, Forum mu Yapsak Yoksa Devrim mi, Sollamalar adlı kitapları ile Aziz Çelik ile birlikte, Paşabahçe 1966, Gelenek Yaratan Grev, Temel Sendikal Bilgiler ve Küreselleşme ve Sendikal Hareket adlı çalışmaları var.