45 yıl öncesinden Erdoğan'a yanıt

İsmet İnönü, Cumhuriyet’in 50. yılında çıktığı TRT programında Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi kendini eleştirenlere yanıt vermişti.

cumhuriyet.com.tr

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’nin başına IMF’yi CHP’nin sardığını, Marshall yardımının öncülerinden birinin İsmet İnönü olduğunu” ileri sürerek “O işe sadakati,bağlılığı o kadar ileridir ki, elindeki bayrak Türk bayrağı değil, Amerika bayrağı. Bunların geçmişi hep böyle” ifadesini kullandı.

İnönü geçmişte Erdoğan gibi kendisini hedef alanlara TRT’de yayımlanan bir programda yanıt vermişti. İnönü, Cumhuriyet’in 50. yılında Nazmi Kal’ın sunduğu programda ülkenin içinde bulunduğu durumu ve ekonomik bağımsızlık için yaptığı çabalarını aktarmıştı.

“Başvekil oldum. Lord Curzon (İngiliz heyeti başkanı) ve Amerika mürahhası ile üçümüz konuşmamızı hiçbir zaman aklımdan çıkarmadım. “Lozan Muahedesi’nden memnun ayrılmıyoruz. Hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Harap bir memleket alıyorsunuz. Bunu imar etmeyecek misiniz, neyle nasıl yapacaksınız? Geleceksiniz para isteyeceksiniz, diz çökeceksiniz, reddettiklerinizin hepsini cebimizden çıkarıp, size göstereceğim” dedi. Bunu hiçbir zaman unutmam.

“Bizim burada istediklerimiz, müstakil, medeni bir devlet olarak onun bütün şartlarını sağlamaktır. Bunu temin edelim, sulh olsun ondan sonra sizin dediğiniz şartlar hasıl olur gelirsem size istediğinizi yaparsınız” diye cevap verdim.

Kal: Bu sözleri söylerken güvendikleri neydi?

İnönü: Güvendikleri bunlar (devrimler) yapılmayacaktır. Türkiye içinden birçok keşmekeşlere girecektir. Bu karışıklıklar içinde uygulanabileceği düşünülmeden tayin edilmiş olan adalet müşavirleri, kabotaj hakkının ancak iki sene sürmesi hülasa kapitülasyonlara ait diğer meseleler fiilen kendi kendine sürüklenip giderek eski rejim iade olunacak diye düşünüyorlardı. Bu ümit sonuna kadar onlarda yaşadı. Ama bu benim zihnimde daimi bir görüntü olarak, bir tehlike olarak belirdi, yaşadı, taze bir halde durdu.

Kal: Muhtaç oldunuz mu, yardım istediniz mi?

İnönü: İkinci Cihan Harbi çıkıp tamamiyle Türkiye’ye muhtaç bir vaziyet hasıl oluncaya kadar yardım bahsi yalnız akıl vermeye münhasır kalmış, para hususunda hiçbir açılma, kolaylık gösterilmemiştir. Bu zihnimdedir. Hiçbir para yardımı yoktur dışarıdan. Ben zihnimde ilk günden itibaren kararlıydım. Bütçem zayıf olacak. Ne kadar zayıf olursa olsun ondan biraz daha zayıf hale getirip bir miktarını yatırım olarak ayırmak ve zaman ile memleketin ilerlemesini bu yatırımla sağlamak. Bu düşünce ağır tecrübelerin ilhamı olarak, düşman içinde, düşman karşısında en ağır baskılar altında edinilmiş bir kanaatti bende. Onun için başbakan olarak yapacağım iş, bütçeden yatırım için mutlaka para ayırmak ve esaslı ihtiyaç gördüğümüz meselelere, ihtiyaçlara devam etmek. Memleketin bütçe muvazenesini temin etmek. Mesela demiryolu bizim zihnimizde olgun bir ihtiyaç halindeydi. Paraya ihtiyacı vardı. Mutlaka bunu yabancı yapardı. Halbuki biz mutlaka bunu millileştirme kararıyla çıkmış ve mutlaka yeni yollar yapmak kararı içindeydik. (1923-1938 yılları arasında 3 bin 170 km yeni demiryolu yapıldı ve 4 bin 180 km demiryolu satın alındı.)

Endüstrileşmede, mutlaka bir adım atmak lazımdı. Bu meseleleri yapabilecek yatırım usulünü bulacağım ve onları tatbik etmeye başlayacağım. Bu kararla başbakanlığa başladım. Ve bu kanaatle isabet ettiğimi hadiselerle birer birer kendim tecrübe ettim, anladım. Bir misal olarak söyleyeyim, başbakanlığım esnasında bir sene Hazine, Osmanlı Bankası’ndan o sene içinde idare edilmek için borç para almak istemişti. Osmanlı Bankası baş üstüne diye cevap verdi. Yalnız bu dediğiniz bir istikrazdır o istikrazı görüşelim, dedi. Bu cevap bana gelir gelmez meseleyi başından sonuna kadar, geleceğini, bunun sonunun nereye varacağını anladım. Hazır para ihtiyacı içinde bulunacağız. Bu hiçbir zaman bitmeyecektir. Ve her bitişte nihayet birkaç sene içinde Lozan’dan, Milli Mücadele’den eser kalmayan bir idare husule gelecektir. Bu endişe, bana hâkim olmuştur. Osmanlı Bankası’ndan bu cevabı aldıktan sonra teşekkür ettim, ihtiyacım zail oldu, istemiyorum para dedim.

Devlet eliyle kalkınma

Bir başka mesele, Lozan Muahedesi’nin zamana bağlanarak bırakılan takıntıları vardı, onlardan kurtulmak lazımdı. Onların her birisine ümit bağlanmıştır. Muahedeyi yapanlar, içeride mutlaka huzursuzluk olacak, mutlaka ihtiyaç artacak, yardıma ihtiyacı olacak bu yardımı da ödetiriz anlayışı içinde idiler.

Böyle bir plan karşısında kalacağımı bildiğim için, hep muayyen istikametlerde nasıl tedbirli bulunacağımı biliyordum ve asıl çarenin de mutlaka kalkınma olacağını, esaslı ihtiyaçları devletin kendi eliyle yapmasından başka çare olmadığını, olmayacağını bilerek bir idare tarzı takip ettim. 938’e kadar, İkinci Cihan Harbi’ne kadar Lozan Muahedesi’nin bütün takıntıları bitmişti. Hatta memleket her türlü askeri kayıttan, tehditten uzak olarak Boğazlar üzerinde bütün müdafaa hakkını almıştı. İkinci Cihan Harbi’ne böyle girmek mümkün oldu. Başbakan olduğum zaman memleketin, Cumhuriyetin dışardan, dışarıya karşı maruz olacağı tehlikeleri daima bilen göz önünde tutan bir insan olarak çalıştım ve neticeleri bu suretle almak mümkün oldu. Ondan sonra, büyük hata, ‘İsmet Paşa hep Lozan kafası ile idare ediyor. Halbuki dünya değişti, bilmem ne oldu’ diyerek gelişigüzel mali politika ile her türlü gedik açılmıştır. Asıl hata burada olmuştur. Hatta İkinci Cihan Harbi’nden çıkışımız bile gene büyük bir çaba mahsulü olduğu gözden kaçabilmiştir.

Bir gram altın almadık

Biz tabiatı ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir gram altın almadık. 950’de iktidarı bıraktığımız zaman Merkez Bankası’nın elinde Türkiye’nin hiçbir zaman görmediği miktarda (37 ton) bir altın hazinesi var idi. Öyle bıraktık. Her şey değişti. Lozan Muahedesi’nin neticeleri, Lozan Muahedesi’nin sıkıntıları, o zaman için yenilecek büyük güçlüklerini gördükten sonra Türkiye’nin geçmişte nasıl sıkıntılarla adım adım çöküntüye gittiğini canlı olarak yaşamak hiç unutamayacağım bir ders olarak bugün de üzerimde tesirini yapar.”