40 yıllık korku efsanesi
Günün anlam ve önemine denk düşen ‘Halloween’ ilki 40 yıl önce vizyona çıkan efsanevi serinin muhtemelen en iddialı devam filmi olarak izleyicisini bekliyor.
Emrah KolukısaMalum bugün Cadılar Bayramı. Ecnebilerin deyişiyle Halloween. Paganik bir âdetin Hıristiyanlaştırılmış bir versiyonu olan Cadılar Bayramı her nedense bizde de bir süredir, dar bir çevrede de olsa, kutlanır oldu; elbette daha çok bir kostümlü parti eğlencesine indirgenerek. John Carpenter’ın 1978 tarihli korku filmi klasiği “Halloween”in (ve ardından çekilen 9 devam filmiyle çoğu Amerikan yapımı sayısız TV dizisindeki Halloween temalı bölümler ve esprilerin) bu tuhaf kültürel öykünmede önemli bir yeri olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz herhalde. O halde biz de bugüne özel bir şey yapalım ve bu Cadılar Bayramı’nda, ilkinden 40 yıl sonra çekilen ve diğer tüm filmleri yok sayarak orijinal filme eklemlenen yeni “Halloween”e bir göz atalım.
Dikkatli okurlar anımsayacaktır, yönetmenliğini David Gordon Green’in üstlendiği yeni “Halloween” gişede muazzam bir açılış yaptı ve ABD’de tüm zamanların en iyi açılış yapan üçüncü korku filmi oldu. Başrolünde 55 yaş üstü bir kadın oyuncunun oynadığı düşünülürse (ABD’de tüm bu faktörlerin hesaba katıldığını belirtelim, maalesef böyle acımasız bir reyting sistemi var) bu gişe başarısının neden bu kadar önemli olduğu da anlaşılır. Öte yandan filmi izleyince şunu da anlıyorsunuz ki, tüm bunlar aslında çok sağlam bir tanıtım kampanyasının sonucu. Haftalar hatta aylar öncesinden öyle bir hava yaratılıyor ki daha filmi izlemeden bunun serinin en başarılı devam filmi olduğu duygusu yerleşiyor zihninize. Asıl başarı bu olsa gerek.
Şiddeti yüksek gerilimi düşük
John Carpenter’ı gerilim/korku sinemasında majör bir isim olarak tanıtan “Halloween” elbette yönetmenin en önemli filmi değildi ama zamanın ruhunu yakalamış, 80’lerin eşiğinde şiddetin gitgide yükseldiği bir dönemde ve orta sınıf beyaz Amerikan ailesinin dehşetle sınandığı/sindirildiği (ve Raegan’a hazırlandığı) bir zamanda popüler kültürde kendine genişçe bir yer açmayı bilmiş bir yapımdı. Haliyle devam filmleri de geldi. Ne var ki, hemen her klasikleşmiş tür filminde olduğu gibi devam filmleri asla ilk film kadar başarılı olamadı, zira çekildikleri dönemin ruhunu yakalamaktan ziyade şiddet yoğunluklu formüllere saplanıp kaldılar ve klasik olmaktansa kült olmayı hedeflediler. İşin kötüsü onu da başaramadılar (belki bir tek Rom Zombie imzalı 2007 tarihli “Halloween” hariç, ama o da bir yere kadar elbette).
Senaryosunu Danny McBride’ın (kendisi komedi dizilerinden tanıdğımız bir oyuncu) yazdığı ve kariyerinde daha çok komedi filmleriyle övgü toplamış David Gordon Green’in yönettiği son “Halloween”in de açıkçası bundan 10 yıl sonra çok hatırlanacağını sanmıyorum ama en azından orijinal filmin tonuna sadık kalarak, yani eşeği sağlam kazığa bağlayarak akıllılık ettiklerini söyleyebiliriz. Michael Myers hakkında neredeyse hiçbir yeni bilginin paylaşılmadığı film onu soyutlaşmış bir kötülük sembolü ele alarak ilk filmin yaklaşımına uygun bir anlatım yakalıyor örneğin. İlk filmin yapımcısı Mustapha Akkad’ın oğlu Malek Akkad’ın yapımcı olarak yer aldığı ve yıllar sonra ilk kez John Carpenter’ın da kenarından köşesinden de olsa dahil olduğu yeni film şimdiye kadarki tüm devam filmlerini bir kenara itiyor ve sanki 40 yıl boyunca hiçbir şey olmamış gibi Michael Myers ve Laurie Strode’un savaşına odaklanıyor. Çok fazla detaya girip seyir keyfini bozmayalım ama elbette bu film de olası bir devam filmine yetecek bir belirsizlikle sonlanıyor, hemen her korku filminde olduğu gibi. İlk filmden daha kanlı ama ne yazık ki gerilimi daha düşük bir film olsa da Carpenter’ın efsanevi müziği (yeni bir versiyonunu yine Carpenter bestelemiş), bir hayli yaşlanmış olsa da Jamie Lee Curtis’in sağlam performansı ve medar-ı iftiharımız Haluk Bilginer’in ilk filmdeki Dr. Loomis karakterini anımsatacak denli kilit önemi haiz Dr. Sartain’deki güçlü performansı filmi izlenir kılıyor. Yani bu akşam gideceğiniz bir parti falan yoksa sinemaya gitmek ve eski usul bir korku filmi izlemek iyi bir fikir olabilir. John Carpenter’ın 78’de yaptığını günümüz için başaran bir film arayanlara ise David Robert Mitchell’in 2014 tarihli “It Follows-Peşimdeki Şeytan” adlı filmini önerebilirim mesela.