40 yıllık efsanede yeni perde

Star Wars The Last Jedi - Star Wars Son Jedi’, son 40 yıla damgasına vuran Star Wars efsanesinin zirvelerinden biri olarak anılmayı hak ediyor.

Emrah Kolukısa

Geldik mi üçlemenin ikinci filmine? Gerçi artık üçleme diye bir şey de kalmadı, araya giren tekil hikâyeler (Antoloji filmleri de deniyor) Star Wars sagasını pek öyle sayılarla ifade edilmeyecek bir yere doğru götürüyor ama teknik olarak “Star Wars The Last Jedi - Star Wars Son Jedi” serisinin üçüncü üçlemesinin ikinci halkası. Tüm seride 8. film olarak anılacak olan “Son Jedi” sırf bu “ikinci halk” pozisyonu sebebiyle serinin beşinci filmi olan “Empire Strikes Back - İmparator” ile kıyaslanıyor. Malum, “İmparator” da orijinal üçlemenin ikinci halkasıydı ve hâlâ gelmiş geçmiş en iyi Star Wars filmi olarak anılıyor.

Yukarıdaki paragrafın son cümlesinden de anlayacağınız üzere “Son Jedi” maalesef bir “İmparator” değil, hiçbir futbolcunun Alex olmadığı gibi. Zaten bir noktadan sonra bu karşılaştırmanın da bir anlamı kalmayacak ve hatta bu noktayı “Son Jedi”da koyalım derim. Neden derseniz, “İmparator”un 1980 yılında kazandığı popülerlik ve hayranlık Star Wars hadisesinin o yıllardaki muazzam etkisinin de bir tezahürüydü aynı zamanda. Uzay Operası denen (hatta muhtemelen kavramın icat edilmesine sebep olan filmdi) türün ilk örneklerini izleyiciyle buluşturan ve çok kısa bir sürede küresel bir fenomene dönüşen Star Wars serisi bu anlamda da bir ilkti aslında ve bu parametreler hesaba katılmadan üzerinde konuşulması çok anlamlı değil. Öte yandan “Son Jedi” bir Alex değil belki ama dört başı mamur bir sinema olayı, muhtemelen “İmparator”dan sonra serinin en iyisi.

Işın kılıçları, tuhaf yaratıklar...

Şimdiye kadar ki en uzun (2 saat 32 dakika) Star Wars filmi olmasına rağmen bir an bile izleyiciyi sıkmayan “Son Jedi” tam da J.J. Abrams imzalı “Güç Uyanıyor”un bıraktığı yerden alıyor hikâyeyi ve bizi büyük ölçüde Luke Skywalker’ın peşine takıyor. Hatırlayınız, en son Rey bir uçurumun kenarında duran ve ilk bakışta kapüşonlu peleriniyle tanıyamadığımız Luke Skywalker’ın yanına varmış ve elindeki ışın kılıcını ona vermişti. İşte yine aynı uçurumun kıyısında aynı Rey ve aynı Luke Skywalker’la başlıyor “Son Jedi”. Fazla konuyu anlatıp seyir zevkini bozmayacağım elbette, ama şu kadarını söyleyeyim, bir Star Wars filminde görmek isteyeceğiniz her şey var bu filmde; ışın kılıçlarıyla yapılan düellolar, Direniş pilotlarıyla İlk Düzen (İmparatorluk yok artık, İlk Düzen var) filosu arasında geçen kovalamacalar, beklenmedik karakter dönüşleri, trajik hesaplaşmalar, karanlık taraf, güç... Elbette Darth Vader’ın “Ben senin babanım” dediği sahne kadar şok edici bir an yok ama sinema tarihinde de zaten çok enderdir böylesi şok anları, fazla zorlamamak lazım.

“Son Jedi”ın güzel sürprizleri arasında yine tuhaf bir kompozisyon çizen Benicio del Toro’nun performansı, Star Wars yaratık departmanının yeni sevimli yaratıkları Porglar ve Yüce Lider Snoke’un muhafızlarının kullandığı, ışın kılıcı teknolojisinin bir hayli gelişmiş versiyonları olan silahla ilk aklıma gelenler. Son birkaç kelamı da Rian Johnson’a ayıralım... Bir Star Wars filminde en büyük riski yönetmen alır ve bunu da en iyi ikinci üçlemeyi yüzüne gözüne bulaştıran George Lucas bilir. Daha önce “Brick” ve “Looper” gibi sinema filmleriyle, daha da önemlisi “Breaking Bad” için çektiği unutulmaz bölümlerle (“Fly” ve “Ozimandias” örneğin) sevdiğimiz Rian Johnson seride Lucas dışında hem senarist hem de yönetmen olarak görev yapan ilk isim ve aldığı riskleri de gayet güzel değerlendirmiş doğrusu. Hikâyede kadınların gitgide daha da ağırlık kazanması ise yine Johnson’ın önceliklerinden biri olarak onun hanesine yazılan bir başka artı. Zaten Lucasfilm de Johnson’ın yeni bir üçleme çekeceğini duyurmuştu geçen ay hatırlarsanız... Rian Johnson ile Star Wars arasındaki kimya tutmuş gibi görünüyor, darısı diğer muhtemel isimlerin başına.

Unutulmaz ikili yok artık

‘Hâlâ inanamıyorum’

Normalde 8. film Luke Skywalker’ın, bir sonraki ise Prenses Leia’nın hikâyesi olacaktı. Luke’un filmi (“The Last Jedi”) çekildi çekilmesine de, Carrie Fisher’ın beklenmedik ölümüyle Leia’nın filmi rafa kalktı maalesef. Geçenlerde kendisiyle yapılan bir söyleşide carrie Fisher’ı anan Mark Hamill 40 yıllık arkadaşı için bakın neler söyledi...

‘Çekim aralarında öpüşürdük’

“Hâlâ öldüğüne inanamıyorum... Onu hâlâ şimdiki zamanda düşünüyorum biliyor musunuz? Şimdi burada olsa bana parmak çekerdi, hep eğlenmeye ayarlı biriydi... George Lucas’ın eşi Marcia çekimler bittikten sonra Carrie’nin Harrison Ford ile ilişki yaşadığını söylemişti bana. İyi ki önceden bilmiyormuşum, çünkü herhalde çok kötü etkilenirdim. Carrie ile birbirimizi çekici buluyorduk ama ben daha önceki tecrübelerimden dolayı sette bir romantik ilişkiye girişmenin yanlış olduğuna inanıyordum. Ama Carrie ile hep bahaneler üretirdik. Bir keresinde hatırlıyorum -içkinin de etkisi vardı tabii- öpüşme tekniklerinden bahsediyorduk ve ben ona iyi öpüştüğümü söyledim. Sonra bir baktık deliler gibi öpüşüyoruz. Çekim aralarında sürekli öpüşürdük.”