39. Film Festivali’nde Ulusal yarışma ve kısa film gösterimlerinin sonuna gelindi
Pandemi nedeniyle önce ertelenen ve daha sonra Ulusal Yarışma ve Ulusal Kısa Film Yarışması filmlerinin gösterilmesine başlanan İKSV 39. Ulusal Film Yarışması’nın SSM terasındaki gösterimlerinden birine gittim! Boğaz’a karşı püfür püfür açık havada ve sosyal mesafe korunarak, film ekiplerinin de katılımıyla canlı gösterimi ne kadar özlemişim?
Yazgülü AldoğanFilmleri önceden bilet satın alarak çevirimiçi de izlemek mümkün ama bilet bulmak ne mümkün? Salı gecesi ödül töreni ile sonlanacak gösterimler süresince, jüriyi etkilememek amacıyla Türkiye prömiyeri yapılan filmler hakkında eleştiri yazılmıyor. Ama ne izlediğimi yazmakta sakınca yok herhalde? Gösterim sonrası sahneye çıktığında “Ben aslında senaristim. Bu öyküyü de “Nasipse Adayım”, 2015 yılında yayımladım. Sonra filme çekmeye karar verince senaryo haline getirmek zor olmadı, çünkü beni okuyanlar bilir, zaten öykülerimi de senaryo gibi yazar, okurumu da seyirci gibi düşünürüm” diyor Ercan Kesal.
Filmi yazmış, senaryolaştırmış, çekmiş, başrolde de oynamış. Ama başka oyuncular da var, onların yerine oynamamış. Adından da anlaşılacağı gibi yerel seçimlerde aday adayı olan bir siyaset heveslisini anlatıyor, hem de gerçek mekânlarda çektiği filminde. Daha fazlası sonra! Şimdilik filmden bu kadar bahsedelim. Beni asıl şaşırtan, aylar sonra ilk kez geldiğim Boğaziçi’nin hareketliliği oldu. Bir cuma akşamı tamam da, pandemi dönemi ya?
Üstelik sabah da Ayasofya’yı namaza mı siyasete mi artık her neyse, açmış, metro seferi durduruldu diye kadın makinisti linç etmeye kalkmış bir topluluk var bir yanda; aman şeriat mı geldi diye yüreği hoplayanlar bu yanda! Kimse kusura bakmasın, korkmasın da, bu ülkeye kolay kolay ne şeriat gelir, ne faşizm! Kimsenin umurunda değildi sabahki şov. Zaten 350 bin de hikâye, hiç mi kalabalık görmedik, drone’lar gösteriyor: Anadolu’nun kasaba köyünden toplamışlar heyecanlı gençleri, fanatik dincileri, geldiler, koşuştular, namazlarını kıldılar ve evli evine, köylü köyüne. İstanbullu hayatını yaşamaya devam ediyor, ha tabii ki Fatih Çarşamba’dan giden olmuştur ama işte o kadar. Galata’ya gece yarısı dönebildim, trafik sıkışıklığından; şık şıkıdım giyinmiş, başları örtülü genç kızlar, kafelerde oturmuş, cheesecake yiyip sohbet ediyordu, yanlarında ne erkek, ne aile. Sokak kedisi de sokaklara dönsün madem, gezilecek, yazılacak çok şey var, hayat devam ediyor! Covit mi? Vallahi ben o şükür namazı kılan kalabalıktan sonra epey bir patlama bekliyorum, itiş kakış, pek bir iç içeydiler, artık şehit mi sayılır bu yolda bilemiyorum.