3.5 milyon KOBİ zorda

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan: Korona nedeniyle büyük işletmelerin yüzde 11’i, mikro ve küçük ölçekli işletmelerimizin yüzde 36’sı faaliyetlerini durdurma kararı aldı.

Şehriban Kıraç

 Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, şirketlerin yüzde 34’ünün koronavirüs krizine, iş sürekliliği ile acil durum eylem planı olmadan yakalandığını söyledi.

“Her açıdan zor bir dönem bizi bekliyor. Salgının hem insan sağlığı hem de ekonomik olarak etkilerini çok şiddetli yaşıyoruz, yaşayacağız” diyen Turan, üyelerinden bankaların kişiye özgü farklı yaklaşımlar geliştirdiğini, finansmana erişimi güçleştirdiğini hatta imkansız hale getirdiğine dair şikayetler aldıklarını ifade etti. Öngörü yapmanın zor olduğu puslu bir dönemde olunduğuna dikkat çeken Turan, “2020’de negatif büyüme bekliyoruz. İşsizlik de yüzde 20’lere çıkabilir” diye konuştu. Sosyal, psikolojik ve toplumsal travmaların yaşanmasının önüne geçmek için kamu, özel sektör ve iş örgütlerinin daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurgulayan TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan ile koronanın ekonomiye etkilerini konuştuk.

YÜZDE 36'SI DURDU

- TÜRKONFED olarak normal dönemlerde bile sürekli “önce küçüğü düşün” vurgunuz vardı. Şu anda küçük işletmeler ve KOBİ'ler ne durumda, ne tür sorunlarla boğuşuyorlar?

TÜRKONFED olarak 2011 yılından bugüne “Önce Küçüğü Düşün!” diyoruz. Çünkü ekonomimizin lokomotifi olan KOBİ’lerimizin tedarik zincirinden düşmesinin, domino etkisi yapacağını çok iyi biliyoruz. Ekonominin yüzde 99’ini oluşturan, yaklaşık 3,5 milyon KOBİ’mizin, ekonomik kriz karşısında kırılgan bir yapıya sahip olmaları nedeniyle, finansmana erişimden ödeme ve tahsilat sorunlarına kadar pek çok sıkıntı ile karşı karşıya kaldığını söylüyoruz.

KOBİ’lerin hayatta kalmasını sağlamamız gereken olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, Zor şartlarda faaliyetlerini sürdürmeye çalışan işletmeler; istihdamı koruma, çalışanlarının maaşlarını karşılayabilme, tedarik ve diğer ödemeleri için finansman bulma gibi çok ciddi sorunlarla boğuşuyor. 

KOBİ ağırlıklı 780 işletmenin katıldığı araştırmamızın yanı sıra 30 federasyon ve 266 derneğimiz ile dijital ortamda yaptığımız görüşmelerimiz, KOBİ’lerimizin bu dönemde sıkıntılarının artarak devam ettiğini gösteriyor. TÜRKONFED-TÜSİAD ve UNDP Türkiye işbirliği ile kurduğumuz Hedefler İçin İş Dünyası Platformumuzun COVID-19 İşletme Etki ve İhtiyaç Anketi’ne göre büyük işletmelerin yüzde 11’i, mikro ve küçük ölçekli işletmelerimizin yüzde 36’sı faaliyetlerinin durdurma kararı aldı.

Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ağırlığı KOBİ olan işletmelerin yüzde 71’i cirolarının yarısını kaybettiğini söylüyor. KOBİ’lerimizin yüzde 80’i fatura, vergi ve SGK ödemelerinde erteleme; yüzde 77’si ise vergi indirimine ihtiyaç duyduklarını belirtiyor. Finansal destek, kredi, çek ve borçlarında erteleme istiyor. Yüzde 26’sı çalışanlar için psiko-sosyal destek, yüzde 24’ü de tıbbi ve koruyucu malzeme desteğine ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ciro kaybından dolayı geçici bir süre üretimini durduran, esnek çalışan veya üretimini vardiyalı olarak sınırlı da olsa sürdürmeye çalışan işletmelerimiz söz konusu.

Şu ana kadar 20 paket açıklandı. Açıklanan paket ve kararların operasyonel güçlükler taşıdığını gözlemliyoruz. Karar alma ve uygulama süreçlerinin gözden geçirilmesi, krediler noktasında merkezden alınan kararların sahaya tam yansımasını da sağlayacaktır. Finans sektörünün kredi kanallarını açması, korona günlerinde KOBİ’lerimizin likidite sıkıntısını bir nebze rahatlatacaktır. Ekonomimizin lokomotifini oluşturan bu işletmelerin varlığı, sosyo-ekonomik hayatın devamlılığı açısından da önemli. Gıda ve temizlik gibi bu dönemde önemli olan sektörlerde faaliyet gösteren KOBİ’lerin, aynı zamanda tedarik zincirinin devamlılığını sağladığını da unutmayalım. Büyük şirketlerin en önemli tedarik kanalı olan KOBİ’ler için alınacak tedbirler, hem insani hem de sektörel bazda nefes almalarını da sağlayacaktır.

AYNI GEMİDEYİZ

- Şu anda üyelerinizin iş faaliyetlerinde nasıl bir durum söz konusu? Kapanan işyerleri var mı?  Üretim satış, cirolar ve çalışan durumları nasıl, zincirleme bir iflas beklentiniz var mı?

Önemli olan bu noktada hepimizin aynı gemide olduğunun bilinciyle, “ortak akıl ve ortak vizyon” ortaya koymaktır. Yani merkezi hükümet ve yerel yönetimler, STK’lar, iş dünyası ve çeşitli disiplinlerden insanların sorunlara birlikte çözüm bulması gerekiyor. Salgın aynı zamanda yerel ya da lokal bir sorun değil, küresel bir sorun ve küresel sorunlar ancak kapsayıcı küresel işbirlikleri ile çözülebilir.

COVID-19 sürecinin etkilerini ölçtüğümüz anketimizin verilerine göre, işletmelerin yarısından fazlası cirosunun yüzde 50 azaldığını ifade ediyor. Cirosu yüzde 25-50 arasında azalan işletmelerin oranı yüzde 22 olurken, yüzde 25’e kadar azalanlar ise yüzde 21 oranında. “Cirom arttı” diyenlerin oranı ise sadece yüzde 2. Özellikle turizm, tarım, tekstil, otomotiv ve imalat sektöründe faaliyet gösteren KOBİ’ler, etkin ve etkili desteklere ihtiyaç duyuyor.

EN ÖNEMLİ ENDİŞE BELİRSİZLİK

- Üyelerinizin şu anda en fazla endişelendikleri noktalar neler? Anadolu iş dünyası ile büyükşehirlerdeki üyelerinizin sorunları aynı mı? Sorunların çözümü için neler öneriyorsunuz?

Elbette öncelikle sağlık. Bu noktada üretim süreçlerinde maske gibi koruyucu malzeme ihtiyaçlarını dile getiriyorlar. Anadolu iş dünyası ve büyükşehirlerde yaşayanların en önemli endişesi belirsizlik. Finansmana erişim, nakit ihtiyacı ve ödeme sorunları korona günlerinde ağırlığını fazlasıyla hissettiriyor.

Bölgelerden gelen sonuçlar, mevcut ekonomik tedbirlerin yeterli kalmayacağına, bu tedbirlerin kapsamının ve kaynak miktarının artırılması gerektiğine işaret ediyor. Milli gelirin asgari yüzde 10’una tekabül edecek, dağılımı toplumsal vicdanı gözetecek bir hane halkı ve işletme gelir desteğine ulaşmalıyız. Yani açıklanan paketin en az 4-5 katı bir kaynağın devreye alınması önemli bir moral-motivasyon olacağı gibi güven de yaratacaktır. Stratejik sektörlere yönelik bir planlama yapılmasının zorunluluğu ile devletin, vatandaş, firmalar, esnaf ve sanatkârı fonlaması gerekliliği görünüyor. Bununla birlikte, Türkiye genelinde bir “Mücbir Sebep” halinin olduğunu göz önünde bulundurarak, sadece tedarik zinciri güvenliği açısından stratejik sektörlerimizin değil, tüm sektörlerimizin adil, şeffaf, hesap verir hükümet müdahalesine ihtiyacı bulunuyor. Tüm sektörlerde Mücbir Sebep Hali söz konusu.

KGF’den İşsizlik Fonu’na, bankacılık ve finans sektöründen merkezi ve yerel yönetimlere kadar uzanacak bir eşgüdüm, yolumuzu da rotamızı da netleştirecektir. Tüm kredi ve kamu ödemelerinin en az 6 ay faizsiz ertelenmesi ile KDV alacaklarının ödenmesi, KOBİ’lerimizin moral gücünü de artıracaktır. Nakit akışı ve finansmana erişimde KGF üzerinden verilen desteklerin artırılması, Varlık Fonu ile istihdamın korunması noktasında da İşsizlik Fonu’nun daha etkin kullanılması sağlanmalıdır.

Bu olağanüstü dönemde, gelişmiş ülkelerin bu güveni verecek adımları atmaya ve deklare etmeye başladığı bir ortamda, ülke olarak Sosyal ve Ekonomik Seferberlik ilan etmemiz gerekiyor. En önemlisi güven aşılamak. Ekonomik Sosyal Konsey’in geniş bir katılım ve kapsayıcılıkla toplanması, çıkış için önemli bir adım olacaktır.

BANKALARDAN KİŞİ AYIRIMI

- Son günlerde özellikle özel bankaların kredi kullandırmadığına dönük ciddi eleştiriler var, gerçekten krediye ulaşmakta zorlanıyor musunuz? Bu dönemde neden kredi ihtiyacı duyuyorsunuz?

Salgının ne zaman sonlanacağının bilinmemesi ve bu durumun oluşturduğu endişe, yatırım planlarının askıya alınmasına neden oldu. Şu anda büyük, küçük pek çok işletme, 2020 planlarını yeniden oluşturdu. Öncelik hiç kuşkusuz iş ve işçi güvencesi ile üretim sürecinin devamlılığı. Faaliyetlerini durdurmak veya kapasitelerini düşürmek durumunda kalan işletmeler, şu anda maaşları ödeyebilmek ve diğer yükümlülüklerini yerine getirebilmek için kredi çekme ihtiyacı duyuyor. Ancak bankaların Ekonomik Tedbir Paketi’ne destek programları açıkladığını görsek de kredi musluklarının açılmasında iştahsız davrandıklarını gözlemliyoruz.

Likidite kapanı içerisindeyiz. Türkiye’deki büyük firmalardan bazıları nakit kaynaklarını tutuyor, ödemelerini öteliyor ya da tedarik zincirindeki paydaşlarına borçlarını erteliyor. Kredi talebinin artmasının önemli bir nedeni vadesi geçmiş alacakların ödenmemesi üzerine sıkıntıya düşen KOBİ’lerin daha fazla kullanmaya ihtiyaç duyması.

KGF’de sıkıntı çekildiğine, kaynakların etkili ve doğru kullanılmadığına dair de görüşler geliyor.

KOBİ’lerimizin finansman sıkıntıları, üretim ve kapasite kullanımının düşmesi, ihracat kanallarının tıkanması, faaliyetlerini durdurma noktasına gelmelerine yol açtı. Üretimi sınırlı da olsa devam ettirmek ve istihdamı korumak için genelde KOBİ’lerimiz öz sermaye sıkıntısı çektiğinden, kredi ve destekler ile ayakta kalmaya çalışıyor. Özellikle enerjiyi yoğun kullanan sektörlerimizde düşen üretim ve ihracat bacağı, maliyet kaleminde önemli bir borç yükü de bırakabiliyor.

KOBİ’lerimiz, merkezde alınan kararların sahaya eksiksiz, hızlı ve etkin bir şekilde yansımasını bekliyor. Finans sektörünün böyle bir dönemde hepimizin aynı gemide olduğunu hissettirmesi yetmiyor. İşletmelerimiz bankaların kişiye özgü farklı yaklaşımlar geliştirmesinin, finansmana erişimi güçleştirdiği hatta imkansız hale getirdiğini de vurguluyor. Hepimiz aynı gemideysek, özellikle böyle bir dönemde gereken fedakarlıkları yapmak ve sektör-firma ayrımı gözetmeden kredi kanallarını açmak, finans sektörümüzün en önemli sorumluluklarından biri olmalı diye düşünüyoruz.

YÜZDE 34'Ü HAZIRLIKSIZ YAKALANDI

- Türkiye ekonomisi zaten zor bir dönemden geçiyordu, iş dünyası bu sürece nasıl yakalandı?

Nasıl yakalandığımızın fotoğrafını, yaptığımız ankette de tespit ettik. İşletmelerimizin yüzde 34’ü bu krize, iş sürekliliği ile acil durum eylem planı olmadan yakalandı. Sadece yüzde 30’u bu planlara sahip olduğunu, geri kalanı da iş sürekliliği ve acil durum eylem planından birinin olduğunu söyledi. Üstelik uzaktan çalışmaya en uzak ekonomik yapı taşımız olarak KOBİ’lerimiz öne çıktı. Dokuz kişiye kadar çalışanı olan işletmelerin uzaktan çalışmaya yüzde 57 ile uygun olmadığını tespit ettik.

HİPER ENFLASYON TUZAĞINA DİKKAT

- IMF'nin Türkiye ekonomisi için bu yıl yüzde 5 küçülme öngörüsü var. Normal koşullarda YEP'te bu yıl için yüzde 5 büyüme ve yüzde 11.8 işsizlik, yüzde 8 enflasyon beklentisi vardı. Siz ne bekliyorsunuz?

Koronavirüs salgını, sadece ülkemizin değil dünyanın da hedeflerini yeniden gözden geçirmesi gerekliliğini gösterdi. Kredi derecelendirme kuruluşları, benzeri görülmemiş bir küresel resesyon uyarısı yapıyor. İyimser öngörüler dünyada işsizlik rakamlarının ortalama yüzde 7-10 aralığında bir artış yaşayacağından bahsediyor. Dünyanın olduğu gibi ülkemizin de bir büyüme patinajına ve hiper enflasyon tuzağına dikkat etmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Ekonomik bir durgunluk ile yaratacağı istihdam kaybına ülkemizin tahammülü olmadığı noktasında işçi-işveren hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Yeni normalimiz olan ve dijitalleşme ile değer yaratacak verimlilik odaklı programın yeniden gözden geçirileceği görülüyor. “Kur-Enflasyon-Faiz” sarmalından ancak ortak akıl ve kapsayıcı işbirlikleriyle alınacak tedbirler sayesinde çıkabiliriz.

İŞSİZLİK YÜZDE 20'YE ÇIKABİLİR

- 2020 büyüme, enflasyon işsizlik öngörünüz nedir?

Öngörü yapmanın zor olduğu puslu bir dönemdeyiz. Tünelin ucunda sağlık açısından bir ışık var ancak o tünelin uzunluğunu, ekonomik olarak alacağımız olağanüstü tedbirler belirleyecek. Küresel kuruluşlar tarafından yapılan öngörülerde ülkemizin bu yıl büyümede yüzde 2 daralacağı ve 2021’de yüzde 5’ler seviyesinde artacağı yönünde değerlendirmeler söz konusu. 2020’de negatif yönlü bir büyüme bekliyoruz.

Bu noktada işsizlikte ciddi bir tırmanış yaşanması ihtimali çok net görülüyor. TÜİK tarafında açıklanan son rakama göre küçük işletmeler, kendi adına çalışanlar, ücretliler dahil ülkemizde 28 milyon 800 bin kişi istihdam ediliyor. Krizin ekonomik ve sosyal bir travmaya dönüşmemesi için istihdamı koruyan, hatta yeni istihdamı teşvik eden politikaların üretilmesi gerekiyor.

Yüzde 13-14 aralığında seyreden işsizliğin de korona döneminde yüzde 20’lere çıkması muhtemel. Genç işsizlikte yüzde 25’lerde olan oranın, her 3 gençten 1’inin işsiz olduğu bir noktaya gelmemesi için tek yolumuz katma değerli üretim, üretim, üretim…

Her zamankinden daha fazla umuda, iyimserliğe, pozitif yaklaşıma, uzlaşma kültürüne ve üretmeye ihtiyacımız var. 

IMF'YE KAPI KAPATILMAMALI

- Ekonomik İstikrar Kalkanı paketinde bir dizi önlem açıklandı, bunlar şu anda ekonomide oluşan sorunları çözmeye ne derece çare olacak? Asıl odaklanılması gereken alanlar neler? IMF'ye gitmek bir seçenek olmalı mı?

GSMH’nin yüzde 2’sine denk gelen 100 milyar TL’lik Ekonomi Tedbir Paketi’nin yeterli olmayacağı anlaşılıyor. Bu paketi desteklerin ilk adımı olarak görüyoruz. Orta vadede bunun 4-5 katı bir kaynağın planlanması gerekecektir. Tüm planlarımızı çalışanların işini kaybetmeyeceği ve işletmelerin kapanmayacağı senaryolar üzerine kurgulamalıyız. Önceliğimizi toplum sağlığı, iş ve işçi güvencesi ile üretim süreçlerinin devam etmesine; tedarik zincirini güvenceye alacak adımları atmaya vermeliyiz. Kısa dönem planlarını üretim tesislerimizin, çalışanlarımızın sağlığını da gözetecek bir planlama ile üretime hazır halde tutabilmesi oluşturmalı.

Bu süreç atlatıldığında sürdürülebilirliğini sağlayacak bir “Üretim ve İhracat Seferberliği” bilincini bugünden oluşturabiliriz. Çalışanlarımız ile sosyal dayanışmamızı geliştirmeliyiz. Sosyal devlet anlayışı ile atılacak adımlar şu dönemde toplumsal psikoloji için ilaç gibi gelecektir.

Uzun dönemli yapısal durgunluğa çözüm üretmeye bugünden başlamalıyız. Bunun için ülkemizin de uzun süredir ertelediği yapısal ve ekonomik reformların hızla hayata geçirilmesi gerekiyor.

Bu dönemde her sesin, her rengin ve her düşüncenin en büyük zenginliğimiz olduğunun bilinciyle çalışmalıyız. Dünya Bankası ve IMF’nin korona sürecinde ülkelere kullandırdığı bir destek mekanizması söz konusu. Bu mekanizmaların içeride ve dışarıda çeşitlendirilmesi için atılacak adımlar, yol haritamızdaki riskleri ve fırsatları da öngörülebilir kılacaktır. O nedenle tüm kapıları kapatmak yerine, küresel sorunların kapsayıcı ve küresel işbirliği ile çözüleceği penceresini her zaman açık tutmakta yarar görüyoruz.

KORONA EKONOMİK KURULU OLUŞTURUYORUZ

- Türkiye ekonomisi için bir kurtuluş reçetesi var mı, neler öneriyorsunuz, bu krizden ne zaman çıkabiliriz?

Hepimiz aynı gemideyiz; çalışanlar da şirket patronları da devlet de… Uzlaşma ile ortak akıl ile ortak noktada buluşup üretim, yatırım ve çalışma hayatına dair sıkıntıları gidermemiz önem kazanıyor. Anayasal bir kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konsey (EKS), iyi bir istişare platformu... Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanlığımız, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Ekonomi Politikaları Kurulu’yla birlikte icraata yönelik düşünülmüş bir yapı. Koronavirüs salgını sonrasında ortaya çıkabilecek üretim ve istihdam sorunlarına çözüm üretmek istiyorsak, bu istişari ve icracı yapıyı harekete geçirmemiz gerekecektir.

Özellikle, KOBİ düzeyinde faaliyet gösteren sanayi ve hizmet sektörü işletmelerinin geleceğiyle ilgili çalışmaya başlamamız lazım. Özellikle önümüzdeki 18 ayda, üretim ve istihdamdaki düşüşleri önlemek ve eski düzeylerine geri getirmek büyük çaba gerektirecektir. Biz de kendi bünyemizde "Korona Ekonomik Kurulu" oluşturup, kamunun çözüm ortağı olmayı arzu ediyoruz.

Toplumun endişe ve kaygılarını giderecek güvencelerle aynı zamanda tüm sektörleri ilgilendiren temel sıkıntıları da ele alacak çerçevede tedbirlerin genişletilmesi gerekiyor. Kamu bir yandan tedarikçilerine borçlarını öderken, beraberinde ciddi tasarruf tedbirleri ile harcama disiplinine geçerek bu mücadelenin öncülüğünü yapabilir.

Kısa vadede üçüncü çeyrekte kıpırdanmanın başlayacağı, toparlanmanın 2021’de gerçekleşeceği görülüyor. Ancak geçmiş dönemdeki bir toparlanma ya da ekonomik hayata devam edilmesi pek mümkün değil. Yeni iş modelleri ile yaratıcı ve teknolojik alanda tüm sektörlerin yeniden yapılanması gerek insan gerekse de altyapı alanında kaynak dağılımında yeni bir reorganizasyona gitmeyi zorunlu kılıyor.

Tünelin ucundaki ışıktan çok tünelin uzunluğunu kısaltacak adımların atılması için odağımızı yeni normalimize hazırlık ve çıkış senaryoları üzerine yapıyoruz.

TRAVMALARI ÖNLEMEK İÇİN BİRLİKTE HAREKETİ ETMELİYİZ

- 3 ay işten çıkarmayı yasaklayan yasa TBMM’de kabul edildi, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üretim sürecinin iki önemli sacayağı var. Biri işveren, diğeri ise işçiler yani çalışanlarımız. Olağanüstü dönemlerden geçtiğimizi aklımızdan çıkartmamak gerekiyor. Merkezden başlamak üzere ekonominin tüm aktörlerinin daha fazla sorumluluk alması gereken zamanlardayız. Salgından en az kayıpla çıkmak ve istihdamdaki kayıpları önlemek amacıyla ödenekten yararlanabilme koşullarında ilave kolaylıklar sağlanmasını, olumlu bir ilk adım olarak değerlendiriyoruz.

‘İşçi çıkartmamak koşuluna uyan’ iş yerlerinde çalışanlar bu kolaylıklardan yararlanabiliyor. Ancak bu gibi çalışmaların zorlayıcı tedbirlerle yapılması yerine, yine ortak bir uzlaşma ile işçi, işveren ve ilgili kurumların bir araya gelmesiyle yapılmasının yerinde olacağını düşünmüyoruz. Söz konusu madde ile Cumhurbaşkanına fesih yasağı süresini altı aya kadar uzatma yetkisi de tanındı. İşverene ise ücretsiz izne çıkartma yetkisi verildi. İşsizlik Sigortası Fonu’ndan günlük 39.24 TL nakdi ücret destek sağlanması söz konusu. Çalışana ödenecek tutar, günlük asgari ücretin yarısına denk geliyor ve yeterli katkıyı sağlamaktan uzak görünüyor. Sosyal, psikolojik ve toplumsal travmaların yaşanmasının önüne geçmek için kamu, özel sektör, iş ve işveren örgütleri olarak daha fazla sorumluluk almamız gereken bir dönemdeyiz. Sağlık, sosyal ve ekonomik alanda yaşanacak travmaları ancak birlikte hareket etmemizden alacağımız güç ile çözebiliriz. Başka çıkış yolumuz yok!

ZOR BİR DÖNEM BİZİ BEKLİYOR

- Şu anda Türkiye'nin önünde duran en büyük sorunu nedir?

Her şeyden önce bu bir ekonomik kriz değil, bir insanlık krizi. Ve aslolan insan hayatı. Korona salgınının ekonomi üzerindeki etkileri için öngörüler dışında büyük bir belirsizlik söz konusu. Her açıdan zor bir dönem bizi bekliyor. Salgının hem insan sağlığı hem de ekonomik olarak etkilerini çok şiddetli yaşıyoruz, yaşayacağız. Bu salgın, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını gösterdi. Değişim kaçınılmaz; kendini dönüştüren ve hızlı aksiyon alanlar, bu süreci en az hasarla atlatacak gibi görünüyor.

Bu dönemde uzlaşmayı ve istişareyi önceliklendiren bir politik söyleme ihtiyacımız var. İnsan hayatının söz konusu olduğu böylesi olağanüstü dönemlerde kutuplaşan ve ayrışan siyasi söylemler yerine konuşmayı, uzlaşmayı ve sorunun değil çözümün bir parçası olarak ortak akılda buluşmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Üretim, sanayi ve istihdam odaklanılması gereken öncelikli alanlarımız. Tarım, turizm, gıda, tekstil ve imalat sanayimizde sektörlere belki de stratejik şirketlere ayrımcılık yapmadan adil ve eşit destekler sağlanması gerekiyor.

Tüm sektörlerin mücbir sebep kapsamına alınması noktasında da bazı pratiklerin yeterli etkiyi yaratamadığına dair şikayetler geliyor. Mücbir sebep kapsamına alınan firmalar, vergilerinin ötelenmesi dışında bir faydası olmadığını söylüyor. Bazı firmaların da “Mücbir Sebep” kapsamındayım diye ödemediği iletiliyor. Modern toplumlarda katılımcı demokrasi ve katılımcı yönetişimin vazgeçilmez unsurları olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’in çalışması ve icracı bir kimlikle tedbir ve tedaviyi ortaya koyması şüphesiz ki çok değerli olacaktır.