31 Mart'ın 103. Yılı ve Yeni Yorumlar
cumhuriyet.com.tr31 Mart gerici bir ayaklanma mıdır? Yoksa basit bir hareket midir? Bir bakan, bir milletvekili, bir binbaşı, 20’yi aşkın kişinin öldürüldüğü ve yüzlerce kişinin yaralandığı bu başkaldırı nedir? Son yıllarda II. Cumhuriyetçi yazarlar bu korkunç olayı basit bir askeri ayaklanma olarak yorumluyorlar... Başbakan bu olaya geçen ay ‘temcit pilavı’ dedi. Konu yansız bir biçimde analiz edilmelidir. ‘İlk Devrim Karşıtları’ adlı kitabımızda bunu yazacağız.
Kanlı 31 Mart olayı, eski takvimle 31 Mart 1325, bugünkü takvimle 13 Nisan 1909 tarihine denk gelmektedir.
O gün Sultanahmet Meydanı’nda toplanan alaylı subaylar, avcı taburlarından kimi askerler ve siviller binleri aşmıştı. Önce meydanda bulunan Millet Meclisi’ni bastılar. Milletvekillerinin gözleri önünde iki cinayet işlendi.
Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Nazım Paşa, Meclis Başkanı, İttihat ve Terakki’nin önderlerinden Ahmet Rıza’ya benzetilerek; aynı biçimde, Lazkiye milletvekili Emir Mehmet Aslan Bey de Tanin gazetesi başyazarı ve İttihatçı Hüseyin Cahit Yalçın’a benzetilerek öldürüldü.
Osmanlı tarihinde görülen “Patrona Halil”, “Kabakçı Mustafa” tipi bir olay gibi gelişen bu hareket, on gün kadar İstanbul’u fiilen işgal etti. Yıldız Sarayı bahçesinde toplanan güruh, oraya getirdikleri Deniz Binbaşısı Ali Kabulü Bey’i, Padişah Abdülhamit’in gözleri önünde parçaladılar. Ölenlerin sayısı 20’yi, yaralananlar ise yüzleri aşmıştı.
Oluşumlar
Bu hareketin temel nitelikleri nedir? Bu konuda son yüz yıldır yerli ve yabancı tarihçiler, siyaset bilimciler yorumlar yapıyorlar. Olayın tarihsel, siyasal, toplumsal nedenlerini araştırıyorlar. Son yıllarda değerlendirmelere yenileri de eklendi.
Kimisi bu hareketi Padişah II. Abdülhamit’e bağladı. Kimisi “İttihat ve Terakki Fırkası” tarafından düzenlendiğini savundu. Bu hareketi, İttihat Terakki’nin tam karşıtı Prens Sabahattin’in “Ahrar Fırkası”na bağlayanlar da vardır.
Ayrıca bu korkunç ve gerici nitelikler taşıyan başkaldırıyı İngilizlerin yönlendirmesinde olan Volkan gazetesinin başyazarı Derviş Vahdeti’ye bağlayanlar da vardır. Derviş Vahdeti aynı zamanda o sırada kurulmuş olan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin (Muhammed Birliği Cemiyeti) de başkanıydı.
Meclis’i basanlar ve on gün bütün İstanbul’u felç edenler “şeriat isteriz” diye bağırıyorlardı.
Gazeteler parçalandı
Şûra-yı Ümmet (Halk Meclisi) ve Tanin (Çınlama) adlı 1908 Meşrutiyet Devrimi’ni tutan ilerici gazeteler kalabalıklar tarafından basıldı, yağma edildi, makineleri paramparça dağıtıldı.
O günleri bizzat yaşamış olan gazeteci Ahmet Refik’in kaleminden bir paragraf her şeyi daha açık anlatır:
“... Şûra-yı Ümmet, Tanin idarehaneleri yağma ediliyordu. Divanyolu’ndan geçen hocaların, askerlerin esafil-i nasın (halkın en aşağıları) elinde parçalanmış buruşmuş Tanin gazeteleri görülüyor (...) Artık hiçbir nizamdan (düzenden), hiçbir kanundan korku kalmamıştı.”
Ayaklananların istekleri beş noktada toplanıyordu:
1- Sadrazam Hüseyin Hilmi ve Harbiye Nazırı Rıza Paşalarla, Millet Meclisi Başkanı Ahmet Rıza Bey azledilmelidir.
2- Aynı zamanda İstanbul milletvekili olan Tanin gazetesi Başyazarı Hüseyin Cahit ile Şûra-yı Ümmet gazetesi sahibi Bahaeddin Şakir ve Millet Meclisi II. Başkanı Talat Bey azledilmelidir.
3- Şeriat bütün yönleriyle uygulanmalıdır.
4- Açığa çıkartılan alaylı subaylar geriye dönmeli, mektepli subaylar görevlerinden alınmalıdır.
5- Ayaklanmadan dolayı bir neferin bile kılına dokunulmamalıdır.
Olay hızlı gelişmiş, bütün İstanbul’u sarmıştı.
Kahveler basılıyor, resimler indiriliyor, sokaklarda mektepli subay avı yaşanıyor, hatta kimi çavuşlar sokakta yakaladığı kadınların saçlarını kesiyordu.
Meclis dağılmış, herkes köşelere sinmiş, İstanbul korkudan nefesini tutmuş gibiydi.
Nitelikleri nedir?
Kuşkusuz, 31 Mart olayı gerici bir hareketti. 1908 II. Meşrutiyet’le gelen değişime karşı dine dayalı gelenekçi kesimin ağır bir tepkisiydi.
Değişik örgütler (siyasi, dış, iç vb.), alaylı-mektepli subay çelişkisinden yararlanarak özellikle alaylı subayları tetiklemişler, askerleri de dinsel söylemlerle harekete geçirmişlerdi. Dinsel söylemden etkilenen medrese öğrencileri de harekete katılmıştı.
100 yıl önceki bu siyasal ve toplumsal hareketin onlarca nedeni vardı ve bunlar yerli yabancı birçok bilim adamı tarafından yıllardır analiz edilmektedir.
Ancak 2000’li yılların başında, bu yorumlara bir yenisi eklendi. Ahmet Altan, ‘İsyan Günlerinde Aşk’ isimli bir roman yazdı ve o güne kadar bilinmeyen bir şeymiş gibi açıklamalar yaptı. Şöyle ki:
“Biz 31 Mart’ı irtica ayaklanması olarak biliyoruz... Ama gerçek bu değil. 31 Mart bir askeri ayaklanma.”
Romanla siyasal tarih yeniden yazılmak isteniyordu. Bu romanın ardından belli basında, belli kalemler bir ağızdan yazmaya başladılar.
“31 Mart bir gerici ayaklanma değil, bir askeri ayaklanmadır” ve “Türkiye’de hiçbir zaman bir mürteci ayaklanması ihtimali yoktur”...
31 Mart olayıyla ilgili bilmediğimiz gerçekleri anlattığını öne süren bu koro, bu konuda “ahkâm keser”ken haydi diyelim ki Feroz Ahmad, Bernard Lewis, Eric J. Zürcher, Robert Madran gibi yabancı yorumcuları okumadılar; Tarık Zafer Tunaya, Sina Akşin, Ahmet B. Kuran, Tevfik Çavdar gibi nice siyasal tarihçimize de göz atmamışlardı.
Nahid Sırrı Örik’in ilk baskısı 1975’te yapılan Sultan Hamid Düşerken romanını da mı okumadılar?
Günümüzde de 31 Mart Olayı siyasal tartışmanın merkezini işgal etmeyi sürdürüyor. Çok değil geçen ay (7 Şubat 2012) Başbakan Erdoğan da “Dindar nesil yetiştireceğiz” söylemleri sırasında eleştirilere verdiği yanıtta, “Bu kampanya o kadar bayattır ki, 13 Nisan 1909’dan bugüne kadar tam 103 yıldır temcit pilavı gibi bu ülkenin önüne getirilmiştir” dedi.
Sonra ne oldu?
31 Mart’tan sonra ne oldu? Rumeli’den Hareket Ordusu İstanbul’a geldi. İsyanı bastırdı. Meclis’i tekrar açtı ve Padişah II. Abdülhamit’i azletti.
Üzerinden 103 yıl geçmesine karşın bu tartışma hâlâ tazeliğini sürdürüyor. Biz bugün 31 Mart’ın yıldönümünde, konuyu gündeme getirirken bu olaylardan ibret alınmasını da öneriyoruz.
Konu ciddidir. Altan’lar ve korosunun söylemleriyle basite indirgenemez. O halde 103. yıldönümünde konu yeniden ele alınmalı, analiz edilmeli. Özellikle yabancı bilim adamlarının görüşleri ortaya konmalıdır.
İşte bu amaçla, Özgürlük Savaşı ve Gericilik, İlk Devrim Karşıtları (31 Mart 1909) kitabımızı yayına hazırlamış bulunuyoruz. Olayın 103. yıldönümünde, 13 Nisan 2012’de kitapçıların raflarında olmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Böylece konu bilimsel düzeyde, belgelere dayanarak okuyucuya sunulacaktır, gereken yanıtlar verilecektir.