30 yıl sonra 'Uçurtmayı Vurmasınlar' polemiği... Siyasi değilmiş

12 Eylül döneminde siyasi bir mahkumla bir çocuğun dostluğunu anlatan 1989 yapımı 'Uçurtmayı Vurmasınlar' filminin yönetmeni Tunç Başaran, filmin siyasi olmadığını iddia etti. 'Uçurtmayı Vurmasınlar'ı yazan ve filmin senaristliğini yapan Feride Çiçekoğlu, hikayenin cezaevinde yaşadığı gerçek bir olaya dayandığını söylemişti.

cumhuriyet.com.tr

Yönetmenliğini Tunç Başaran'ın senaristliğini Feride Çiçekoğlu'nun yaptığı 1989 yapımı 'Uçurtmayı Vurmasınlar' Türk sinema tarihindeki önemli filmlerinden biri olma özelliğini koruyor. Çekimleri Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde gerçekleşen film, 62. Akademi Ödülleri'nde Türkiye'nin yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı olarak seçilmişti. Başrollerini Nur Sürer, Füsun Demirel ve o dönemin küçük oyuncusu Ozan Bilen'in oynadığı film 26. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi Türk filmi, 8. Uluslararası İstanbul Film Festivali en iyi Türk filmi, 10. Akdeniz Ülkeleri Film Festivali en iyi 2. film ödülünü kazanmıştı. Ayrıca görüntü yönetmeni Erdal Kahraman, senarist Feride Çiçekoğlu ve Nur Sürer Antalya Altın Portalı ödülünü kazanmıştı.



Filmin yönetmeni Tunç Başaran, filmin üstünden yaklaşık 30 yıl sonra Sabah gazetesine verdiği söyleşide filmin politik olmadığı iddia etti. Başaran, muhabirin "Uçurtmayı Vurmasınlar filminiz, bir döneme damga vurdu. Hatta Türkiye'nin ilk Oscar aday adayı oldu. Film, 12 Eylül dönemini anlatıyor bir çocuğun gözünden" sözlerine karşı çıktı ve şunları söyledi. "Hayır. Katılmıyorum size. Bir sevgi filmidir 'Uçurtmayı Vurmasınlar'. Filmi bu duygularla yaptım. Hiç politik bir film değil düşünülenin aksine. Ben filmde mekan olarak hapishaneyi seçmiştim sadece. Aynı filmi tren garında da çekebilirdim. Benim amacım sevgiyi anlatmaktı. Sanat eserlerini herkes kendine göre yorumlar. Bence sanatın politik bir amacı yoktur, zaten olmamalı."

YAZARI ÖYLE DEMİYOR

'Uçurtmayı Vurmasınlar' filmi Feride Çiçekoğlu'nun aynı isimli kitabından uyarlandı. Filmin senaristliğini de yapan Çiçekoğlu, hikayeyi pek çok ünlü yazar, gazeteci ve siyasetçinin kaldığı, Deniz Gezmiş'in idam edildiği ve mahkumlara yapılan sistematik işkencelerle bilinen Ulucanlar Cezaevi'nde kaldığı iki yıl boyunca tanıklık ettiği olaylardan derledi. Çiçekoğlu 2013 yılında verdiği bir söyleşide 'Uçurtmayı Vurmasınlar' ile ilgili şunu söylemişti: "

Yurtdışından Türkiye'ye dönüp, Mimarlık Fakültesi'nde asistanlığa başlayınca, o dönemki keskin tavırlarımla 12 Eylül 1980 darbesinin ardından cezaevine girmem çok kolay oldu. O sırada zaten öyle çok bir şey yapmanıza gerek yoktu cezaevine girmeniz için. 90'larda kaldırılan 141 ve 142'inci maddeler vardı ve 141/5'ten, yani komünizm propagandası yapmaktan tutuklandım. Gerçi bunun 'isnat edilen suç' olduğunu ve kanıtlanmamış 'bir kanaat' nedeniyle cezaevinde kaldığımı da vurgulamalıyım. İki sene Mamak Askeri Cezaevi'nde, iki seneye yakın da Ulucanlar Cezaevi'nde kaldım. 12 Eylül'de Mamak, Diyarbakır Cezaevi'nden sonra baskının en ağır olduğu yerdi. Tutuklulara askeri eğitim yaptırmaya çalışıyorlardı. Bir grup kadın, askeri eğitime karşı çıktık, 'komutanım' demedik. Onun için bizi ayırdılar ve sistematik işkence uygulanan A Blok'a taşıdılar. 50-60 kadın mahkum, baskının en yoğun olduğu A1 koğuşunda kaldık. O nedenle Mamak'tan çıkınca Ulucanlar bana 'tahliye oldum' duygusu vermişti. 12 Eylül döneminde tutuklananlar arasında Mamak'tan Ulucanlar'a yollanan ilk kadın oldum. Ben erken çıktım Mamak'tan anlattığım gibi. O dönemde Ulucanlar'da siyasi tutuklu sayısı azdı ve işkenceler 1980'lerin sonuna doğru olduğu gibi sistematikleşmemişti. O nedenle Mamak'la kıyaslandığında baskılar azdı. Hatta Uçurtmayı Vurmasınlar filmi, 12 Eylül döneminin cezaevi ortamını bilen bazı kişilerden, özellikle yurtdışındaki siyasi göçmenlerden, 'Bu kadar mı rahat ve renkliydi cezaevi?' diye tepkiler almıştı. Ama benim gittiğim dönemde öyleydi. Ayrıca hikaye bir çocuğun gözünden anlatılıyor ve çocukların algısı büyüklerden farklı oluyor. Filmdeki atmosfer ve kitapta anlatılanlar gerçeğe çok yakın diyebiliriz. Bazı dönemler üzerimizdeki baskı artıyordu, eşyalarımız dağıtılıp kitaplarımız alınıyordu ama büyük davaların sonuçlanıp çok sayıda siyasi mahkumun Ulucanlar'a yollandığı dönemle kıyaslandığında benim orada kaldığım 1982-1984 dönemi nispeten rahattı. Cezaevi bana sinemayı hediye etti. Ulucanlar'da Uçurtmayı Vurmasınlar'a konu olan hikaye, Ankara Mamak'tan sonra geldiği için o kadar ufuk açıcı olabildi. Hayatın kıymetini, avlu üzerindeki gökyüzünün değerini, cezaevine bir çocuğunun gözünden bakabilmenin önemini Mamak'taki travma olmasaydı, bu kadar iyi anlayamazdım diye düşünüyorum. Kimse yanlış anlamasın, acıyı ne yüceltiyorum ne de değersizleştiriyorum. Yanı başımda insanlar öldü, ben ölümün kapısından döndüm. Sonraki kendimi buna borçluyum. Bu, acıyı kutsamak değil, ama o acı sayesinde algılarınız açılıyor. Hayatın her saniyesi, her anı kıymetli oluyor. Gayrettepe'de 50 güne yakın ve Ankara Emniyeti'nde bir hafta işkence gördüm. Oralar Mamak'tan da daha karanlık, 'ölseniz kimsenin haberi' olmayacağı yerler. Dolayısıyla bütün o süreci, hayata karşı beni daha açık yaptığı için kıymetli buluyorum."

FİLMİN KONUSU

Annesinin hapis cezası yüzünden hapishanede büyümek zorunda kalan Barış, bütün mahkumların neşe kaynağıdır. Siyasi mahkumlardan biri olan İnci ile arasındaki yakınlık diğer bütün mahkumlarla olandan çok daha farklıdır. Küçük Barış ile İnci arasında gelişen bu sevgi dolu dostluk, hapishane duvarlarını bile delen koskoca bir dünya yaratmalarını sağlayacaktır.