3. iddianame kabul edildi

3. Ergenekon iddianamesinde, eski MGK Genel Sekreteri emekli Org. Tuncer Kılınç'ın 25 ile 49 yıl, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün 18.5 ile 35.5 yıl, emekli Org. Münür Kemal Yavuz'un da 12 ile 27 yıl arasında hapisle cezalandırılmaları istendi. Öte yandan tutuklu sanıklardan Prof. Dr. Rıza Ferit Bernay ile Muhterem Bağcı'nın tahliyesine karar verildi.

cumhuriyet.com.tr

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye ilçesinde patlayıcı maddelerin ele geçirilmesiyle ilgili başlatılan soruşturma sonucu ortaya çıkarılan Ergenekon isimli organizasyonla ilgili hazırlanan üçüncü iddianameyi incelemeyi tamamladı.

Mahkemenin, 1454 sayfadan oluşan üçüncü iddianameyi kabul etmesinin ardından 37'si tutuklu 52 sanık hakkında dava açılmış oldu.

İddianamenin tamamlanmasının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan yazılı açıklamada, iddianamede operasyon kapsamında 10 Ocak ile 17 Nisan 2009 tarihleri arasında gözaltına alınan ve tutuklanan sanıkların yer aldığı ifade edilmişti.
İddianamenin giriş bölümünde örgüt çerçevesinde daha önce yapılan soruşturmalar ve açılan davaların özetlendiği, örgütün gerçekleştirmeyi planladığı ve gerçekleştirdiği eylemler, suikast planları ve el konulan silahların anlatıldığı belirtilen açıklamada, iddianamenin ikinci bölümünde ise şüphelilerin bireysel durumlarının ele alındığı, isnat edilen suçlar ve uygulanması talep edilen yasa maddelerine yer verildiği bildirilmişti.
Açıklamada, her şüpheli için arama ve el koyma işlemlerinde bulunan delillerin anlatımı, el konulan delillerin incelenmesi, tanık ifadeleri, şüphelilerin emniyet ve savcılık ifadeleri ile hakimlik sorgusu, hukuki durumun anlatımı, netice ve talep konularının ele alındığı vurgulanmıştı.

Operasyon kapsamında 12 Haziran 2007 tarihinden itibaren el konulan, bulunan silah ve mühimmatın dökümünün de yapıldığı açıklamada, sanıklar hakkında da ''silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'', ''Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini engellemeye teşebbüs etme', ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'', ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme'', ''Açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme'', ''sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması'', ''tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma'', ''özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek'', ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, amacı dışında kullanma, hile ile çalma'' suçlamalarının yer aldığı kaydedilmişti.

 

Kılınç, Gürbüz, Haberal ve Küçük iddianamede yer aldı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesindeki sanıklar arasında eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve gazeteci-yazar Yalçın Küçük de bulunuyor.

İstanbul Cumhuriyet Savcıları tarafından hazırlanan üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilerek Ulusal Yargı Ağı Projesi'ne (UYAP) konuldu. Buna göre, iddianamede sanıklar arasında eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve gazeteci-yazar Yalçın Küçük de yer alıyor. İddianamede isimleri geçen diğer sanıklar ise şunlar: ''Eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Rıza Ferit Bernay, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu, eski Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Muhittin Erdal Şenel, emekli Orgeneral Münür Kemal Yavuz, Yarbay Mustafa Dönmez, gazeteci Engin Aydın, avukat Mustafa Hüseyin Buzoğlu, İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı ile Taylan Özgür Kırmızı, Mustafa Abbas Yurtkuran, Ünal İnanç, Muhterem Bağcı, Hüdayi Ünlüer, İlhan Bulayır, Zerrar Atik, Fahri Kepek, İlyas Çınar, Oğuzhan Sağıroğlu, Erdal Şahin, Erbay Çolakoğlu, Cengiz Köylü, Cihandar Hasanhanoğlu, Muhammed Sarıkaya, Fatma Cengiz, Yaşar Oğuz Şahin, Mehmet Koral, Hasan Ataman Yıldırım, Hüseyin Vural Vural, Murat Eke, Cihan Arık, Ali Oktay Şahbaz, Onur Özdemir, Emre Baltacı, Melih Yüksel, Servet Kaynak, Fahri Süslü, Kemalettin Balcı, Bülent Güngördü, Murat Çavdar, Mehmet Dalagan, Ayhan Atabek, Kenan Temur, Mustafa Koç, Ersin Gönenci, Oğuz Bulut ve Mustafa Levent Göktaş.''

 

Mutafyan mağdur olarak yer aldı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce üçüncü ''Ergenekon'' iddiamesinde, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan ''mağdur'' olarak yer aldı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildiği Ulusal Yargı Ağı Projesi'nde (UYAP) görülen üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan ve Minas Durmazgüler ''mağdur'', Ali Balkız ve Kazım Genç ise ''müşteki'' olarak geçiyor.

 

İlk duruşma 7 Eylül'de

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında hazırlanan üçüncü iddianameyi kabul eden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ilk duruşmanın 7 Eylül 2009 tarihinde yapılmasını kararlaştırdı.


Bernay ve Bağcı'ya tahliye

Mahkeme heyeti, tensiple birlikte tutuklu sanıklardan eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ferit Bernay ile Muhterem Bağcı'nın tahliyesine karar verdi. Bu arada, bin 454 sayfalık iddianamenin eklerinin 184 klasör olduğu öğrenildi.

 

Kılınç'a 25 ile 49 yıl hapis istemi

Mahkemece kabul edilen üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, tutuksuz sanıklarından eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın 25 ile 49 yıl, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün 18,5 ile 35,5 yıl, emekli Orgeneral Münür Kemal Yavuz'un da 12 ile 27 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması istendi.

İddianamede, tutuksuz sanık eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün ''silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' ile ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme'' suçlarından 18,5 ile 35,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması talep edildi. Tutuksuz sanık eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın ''silahlı terör örgütüne üye olma'', ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme'', ''açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme'', ''devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma'' suçlarından 25 ile 49 yıl arasında hapisle cezalandırılması istenen iddianamede, tutuksuz sanık emekli Orgeneral Münür Kemal Yavuz'un ''silahlı terör örgütüne üye olma'' ve ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme'' suçlarından 12 yıldan 27 yıla kadar hapisle cezalandırılması talebinde bulunuldu.
 

Ağırlaştırılmış müebbet

İddianamede, eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in ''Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' ve ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması talep edilirken, ayrıca ''silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'', ''sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri satın alınması, taşınması, bulundurulması'', ''tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme'', ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme'', ''açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme'', ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'' suçlarından 30,5 ile 61 yıl arasında hapisle cezalandırılması istendi.

Tutuklu sanık Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın ''Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' ve ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, Haberal'ın ayrıca ''silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından da 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması talebinde bulunuldu.

İddianamede, tutuksuz sanık Yalçın Küçük'ün ''Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' ve ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle ''silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' ve ''adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs'' suçlarından da 15,5 yıldan 27 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenildi.

Tutuksuz sanık İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı'nın ''Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' ve ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile ''silahlı terör örgütüne üye olma'' ve ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'' suçlarından da 8 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.

İddianamede, tutuklu sanık Yarbay Mustafa Dönmez'in, ''Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' ve ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'' suçlarından 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, Dönmez'in ayrıca ''silahlı terör örgütüne üye olma'', ''sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri satın alınması, taşınması, bulundurulması'', ''bıçak veya diğer aletleri izinsiz olarak satma, satın alma, taşıma veya bulundurma'', ''tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme'', ''açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme'' ve ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'' suçlarından ise 46,5 yıldan 91 yıla kadar hapse mahkum edilmesi talebinde bulunuldu.

İddianamede, eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in de ''silahlı terör örgütüne üye olma'', ''açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme'', ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'' ve ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'' suçlarından 11,5 yıldan 31,5 yıla kadar hapse mahkum edilmesi istenildi.

 

Özkök'ün ifadesine yer verildi

stanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün ''tanık'' sıfatıyla verdiği ifade de yer aldı.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamenin giriş bölümünde, Özkök'ün ''tanık'' sıfatıyla alınan ifadesinde, Genelkurmay Başkanlığı yaptığı dönemde kuvvet komutanlarının bir araya geldikleri ve toplantı yaptıkları yönünde kendisine bilgiler geldiğini belirttiği, ancak doğrudan soruşturma yapılmasını gerektirecek mahiyette bilgilerin elinde bulunmaması nedeniyle bu konuda herhangi bir yasal işlem başlatmadığını kaydettiği belirtildi.

Özkök'ün ifadesinde, kuvvet komutanlarının her zaman toplanabileceğini, bunda bir sıkıntının olmadığını, idareci olarak komutanları ve ordunun sürekli güçlü ve koordinasyon içinde bulunmaları konusunda elinden gelen gayreti göstermeye çalıştığını dile getirdiği kaydedilen iddianamede, Özkök'ün birçok kez ihbar, mektup, CD ve benzeri bilgilerin kendisine ulaştığını belirttiği anlatıldı. İddianamede, Özkök'ün, zaman zaman da toplantılarda açıkça gündeme getirmeksizin üstü kapalı mesajlarla bu hususları dile getirdiğini söylediği de belirtilerek, o günlerde, özellikle kamuoyunda jandarma istihbaratın yasal olmayan dinlemeler yaptığına ilişkin değerlendirmelerin olması ve bu yönde gelen duyumlar üzerine Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Mehmet Şener Eruygur'a İstihbarat Daire Başkanı ile Teknik Daire Başkanını yanına göndermesini söylediğini, İstihbarat Daire Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz ile Teknik Daire Başkanı Albay Hasan Atilla Uğur'a makamında jandarma teşkilatının teknik takip ve dinlemeler konusunda ciddi imkan ve kabiliyetlere sahip olduklarını, bu işlemlerin yasal çerçevede yapılması gerektiğini söyleyerek bu konuda uyarıda bulunduğunu kaydettiği vurgulandı.

İddianamede, Özkök'ün ayrıca bu işlemlerin nasıl yapıldığı ile ilgili kendilerinden bilgi aldığını, buradaki temel amacının şayet yasal olmayan dinlemeler yapılmakta ise kendilerini bu konuda uyarmak olduğunu kaydettiği de belirtildi.
 

Özkök'e muhtıra sorusu

Özkök'e ''Genelkurmay Başkanlığı yaptığınız dönem içerisinde görev yapan kuvvet komutanlarından dönemin yürütme organına yönelik muhtıra verilmesi yönünde telkin ya da teklifte bulunan oldu mu? Oldu ise kimler tarafından, ne amaçla ve nasıl oldu?'' şeklinde bir soru sorulduğu ifade edilen iddianamede Özkök'ün bu soruya verdiği yanıt şöyle aktarıldı: ''2002 yılının Ağustos ayında Genelkurmay Başkanlığı görevine getirildiğini, kısa bir süre sonra iktidar partisinin değiştiğini, Şura toplantıları öncesinde adet gereği orgenerallerin Ankara'ya geldiklerini ve orada çeşitli toplantılar yapıldığını, bu toplantılarda Şura'da görüşülecek konular ile TSK ile ilgili çeşitli konularda görüş alışverişi yapıldığını ve aralarında müzakere ettiklerini, iktidara gelen parti ile ilgili olarak geçmişteki bazı söylemleri sebebiyle çekincesi olanların açık açık fikirlerini beyan ettiklerini, usul olarak en kıdemsizden başladığı için herkesin görüşlerini aldıktan sonra kendisinin de görüşlerini belirttiğini, herkesin şahsi görüşünün yanında kimsenin, kendi yanında muhtıra verme şeklinde bir teklifte bulunamayacağını, kendisinin de böyle bir şeye fırsat vermeyeceğini, görevde bulunduğu dönem ve daha sonraki dönemlerde de bu şekilde bir teklif gelmediğini, Kıbrıs konusunda çalışma yapmaları hususunda tüm kuvvet komutanları ve Jandarma Genel Komutanı'na birlikte bir çalışma yapmaları talimatı verdiğini, normal usulde bu tür çalışmalarda herkesin görüşünü beyan ettiğini ve bu görevi kıdemli olana verdiğini, kıdemli olanın da bu tür çalışmaları elden arz ettiğini veya bir kapak yazısı ile gönderdiğini, daha sonra da Genelkurmay Karargahı'nda değerlendirildiğini ve Genelkurmay Başkanı'nın görüşünü alarak ilgili makama verildiğini, kendisinin böyle bir çalışma beklerken birden 4 imzalı alışılmış usullerinin dışında yazılı bir belge önüne gelince usul olarak rahatsız olduğunu, ayrıca daha sonraki dönemde Kıbrıs Büyükelçisi'nin kendisinden habersiz bazı bilgileri Jandarma Genel Komutanı'na ilettiğini duyması üzerine bu konuyu ilgilisine usulüne uygun bir şekilde söyleyerek, bu yapılanın uygun bir davranış olmadığını, bundan sonra tüm bilgileri kendisine getirmesini ilettiğini anlattı.''

İddianamede, Özkök'e ''Sarıkız'', ''Ayışığı'', ''Yakamoz'' ve ''Eldiven'' isimli darbe planlarından bilgisinin olup olmadığı, oldu ise bu darbe planlarını kim ya da kimlerin hangi maksatla hazırladığını öğrenip öğrenmediğinin sorulduğu da belirtilerek, Özkök'ün darbe planlarından sadece ''Ayışığı'' ve ''Yakamoz'' kod isimli darbe planlarından 2004 yılı bahar ayları içerisinde haberinin olduğunu ifade ettiği yer aldı.

Özkök'ün bu bilgilerin kendisine bir slayt sunumu şeklinde geldiğini, geldiği zamanın da söylentilerin azaldığı zamanlar olduğunu, ''Eldiven'' kod isimli darbe planını ve ''Cumhuriyet Çalışma Grubunu'' duymadığını ifade ettiği kaydedilen iddianamede, Özkök'ün bu slaytlar kendisine geldiğinde isimleri geçen kişilerden bazılarının emekli olacaklarını, bu bilgilerin kendisine ilk geldiğinde karargahtaki arkadaşlarıyla dahi paylaşmadığını, çünkü bazı şeylerin şüyu vukuundan beter olduğunu söylediği belirtildi.
Özkök'ün ifadesinde, 19 Ekim 2003 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı'nda rektörlere yönelik bir brifing verildiğinden haberdar olmadığını, ancak Jandarma Dinlenme Tesisleri'nde sivillerle zaman zaman yemek yendiğini duyduğunu, bunların da olağan şeyler olduğunu söylediği yer alan iddianamede, Özkök'ün kendisine ''Genç Subaylar'' başlığı altında herhangi bir mektup gelmediğini, ancak o dönemde basın ve yayın organlarında bu tür mektupların gönderildiği yönünde duyumlar aldığını, emekli generallere Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gönderilen mektuplardan haberi olmadığını belirttiği kaydedildi.

Eruygur'a uyarı

İddianamede, Özkök'ün kuvvet komutanlarının harp okullarının açılış ve diploma törenlerinde yapacakları konuşmalara ilişkin hazırladıkları yazılı metinleri Genelkurmay Başkanının görmediğini ve bu metinleri bu amaçla da istemediğini, ancak o dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'ın konuşma yaptıktan sonra veya önce bu metni görmüş olabileceğini, ancak hatırlamadığını ifade ettiği belirtilerek, Özkök'ün ''Özellikle 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' olarak isimlendirilen darbe planları yapıldığı yönünde 2004 yılının bahar aylarında gelen duyum üzerine Şener Eruygur'a Genelkurmay makamında olduğu bir sırada böyle bir plan ve çalışma olup olmadığını sorduğunu, Eruygur'un da böyle bir çalışma olmadığını söylediğini, ancak bunlara rağmen özellikle sık sık gazetecilerin, rektörlerin Jandarma Genel Komutanlığı'na çağrılarak görüşülmesinin yanlış anlaşılmalara neden olacağını söylediğini ve kendisini uyardığını, görevli olduğu dönemde MİT Müsteşarı'nın zaman zaman tarafına bazı bilgiler ve kayıtsız belgeler verdiğini, ancak hatırladığı kadarıyla kendisine 'Ergenekon' olarak sözü edilen örgütle ilgili arşivlere geçecek mahiyette kayıtlı bir evrak verilmediğini söylediği yer aldı.

 

Özkök: Hükümetin şeriatı getirmeyeceğini komutanlara söyledim

Üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde ''tanık'' sıfatıyla ifadesine yer verilen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün, ''zaman zaman görüş alışverişinde bulundukları komutanlara o dönemdeki hükümetin şeriatı getireceğine inanmadığını açıkça söylediği'' yer aldı. İddianamede, ''tanık'' sıfatıyla ifadesine başvurulan Özkök'e şu sorunun yöneltildiği belirtildi: ''Mehmet Şener Eruygur'dan ele geçirilen dijital verilerin incelemesinde, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in olduğu değerlendirilen günlüklerin olduğu görülmüştür. Bu günlüklere, '22 Eylül 2003 başlığı altında komutanların Jandarma Genel Komutanlığı'na giderek çok özel olarak konuştukları ve bazı kararlar aldıklarını, bu kararlara göre' AKP Hükümeti'ni vazgeçirmek için neler yapılması konusunda yapılan hazırlıklar bu hafta Genelkurmay Başkanı'na takdim edilecek, incelemesi için kendisine fırsat verilecek ve sonra onun niyetleri ve görüşü sorulacak, eğer bizle aynı fikirde veya yakın ise yolumuza devam edeceğiz, eğer bir işlem yapılmasını kabul etmezse kendisine 'Ya sen çekil yahut da biz çekiliyoruz diyeceğiz' şeklinde yazdığı görülmüştür. Komutanlar olarak, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Mehmet Şener Eruygur, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına'dan söz edildiği anlaşılmaktadır. Görevli olduğunuz dönemde, adı geçen kuvvet komutanları, belirtilen konularla ilgili sizden herhangi bir talepte bulundular mı? Şayet böyle bir talepte bulunulduysa ayrıntıları ile anlatınız.''

İddianamede, Özkök'ün Türk Silahlı Kuvvetleri'nin temsilcisi olduğundan zaman zaman birçok konuda kendisine teklifler, endişeler, arzların geldiğini, bunları zaman zaman da müzakere ettiklerini, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hassasiyeti olan konular iletildiği zaman doğrudan kamuoyu ile paylaşmak yerine bizzat Başbakan'a gidip ''Böyle böyle endişeler var kaygılar var'' şeklinde ilettiğini, her zaman kurumlar arasında düşmanlığın değil, birlik ve beraberliğin ön plana çıkması için çalıştığını, bu manada çekilmesi veya kendilerinin çekileceği yönünde herhangi bir bilgi gelmediğini söylediği kaydedildi.
 

Büyükanıt'a yönelik eylem planı iddiası

İddianameye göre, Özkök'e yöneltilen diğer bir soru şöyle: ''Ayışığı kod adlı darbe planında, 'l.Ordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve 2. Ordu Komutanı Orgeneral Fevzi Türkeri'nin altında sağlam adamlar bulunması ya da oldu bitti ile bunların hareketsiz ve yetkisiz bırakılması' gerektiği belirtilmiştir. Şüpheliler Mehmet Şener Eruygur ve Ahmet Hurşit Tolon'dan ele geçirilen dijital verilerde de Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a ait sağlık raporları, kullandığı ilaçlar, ailevi bilgiler, dostlarıyla ilgili kişisel bilgiler, kardeşi Mednan Büyükanıt'ın öldürülmesi ile ilgili soruşturma ve kovuşturma evrakları, kooperatif bilgileri ve bazı kişisel bilgiler olduğu görülmüştür. Ayrıca Özden Örnek'e ait olduğu anlaşılan günlüklerde '10 Ekim 2004' başlıklı not içerisinde 'Öğleden sonra Kara Kuvvetleri Komutanı geldi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un bir şeyler karıştırıp durduğunu anlatan Aytaç Paşa'nın neler söylemek istediğini şimdi daha iyi anladım. Yaşar'ı zehirlemeye kadar varan planlar hazırlanmış' ifadesinin yer aldığı belirlenmiştir. Sizin dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a yönelik yapılan çalışmalardan ve hazırlanan eylem planlarından haberiniz oldu mu? Bu planları kimlerin nasıl yaptığını biliyor musunuz?''

İddianamede, Özkök'ün bu soruya karşılık, ''2004 yılı bahar aylarında gelen ve 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' olarak isimlendirilen planlarda Yaşar Büyükanıt'la ilgili değerlendirmeleri gördüğünü, günlüklerdeki konu ile ilgili bilgisinin olmadığını, herhangi bir değerlendirme de yapamayacağını'' ifade ettiği kaydedildi. Özkök'e ''Özden Örnek'e ait olduğu değerlendirilen günlüklerin '30 Eylül 2003' başlığı altında 'Kara Kuvvetleri Komutanı ile yaptığı görüşmede 'özel çalışma'nın Genelkurmay Başkanı'na verildiğini ve 4 noktada itiraz olduğunu söyleyerek, 'Adamların şeriat devletini kurmak istediğine inanmıyormuş, diğer gerekçeleri de önemli ama en önemlisi budur. Yani esastan aramızda fark var. Tedbirler ile genelde hemfikir olmuş' diyerek Kara Kuvvetleri Komutanının anlattıklarını aktardığı, bu konuyla ilgili Kara Kuvvetleri Komutanına 'bu çalışmayı kendisine vermek dahi önemliydi' şeklinde yazdığı görülmüştür. Kara Kuvvetleri Komutanı bahsedilen çalışmayı size verdi mi? Verdiyse bahsedilen çalışmanın içeriği neydi?'' şeklindeki soru sorulduğu da anlatılan iddianamede, Özkök'ün de ''Kuvvet komutanları ile zaman zaman görüş alışverişinde bulunduklarını, spesifik olarak bu olayı hatırlamamakla birlikte birçok yerde o dönemdeki hükümetin şeriatı getireceğine inanmadığını açıkça söylediğini, bu konuda daha önce görüşlerini belirttiğini'' ifade ettiği yer aldı.

İmam hatip liseleri konusu

İddianameye göre, Özkök'e ifadesi sırasında şöyle bir soru yöneltildi: ''Özden Örnek'e ait olduğu değerlendirilen günlüklerin '7 Ekim 2003' başlığı altında, Genelkurmay Başkanı ve diğerleriyle Ege Ordu Komutanlığına giderek, Orgeneral Hurşit Tolon'u ziyaret ettiklerini yazdığı, '8 Ekim 2003' başlığı altında, imam hatip liseleriyle ilgili çıkan yasayla ilgili konuştuklarını, karargahlarına bu konuyla ilgili ayrı ayrı çalışma yapmaları talimatı verilmesi için karar aldıklarını, kahvaltı sırasında Hurşit Paşa'nın İHL'lerle ilgili gazetelerde çıkan haberleri bilerek ve planlı bir şekilde Genelkurmay Başkanı'na açtığını anlatarak, 'Genelkurmay Başkanı'nı konuşturmaya başladık. Her taraftan sıkıştırmaya başladık. Kahvaltıdan sonra hemen karargahı aradım ve talimat verdim. Diğer taraftan da Kocaeli Üniversitesi Rektörünü aradım ve ona da rektörler olarak bu işi hemen ve sert bir şekilde protesto etmelerini, arkalarında olduğumuzu söyledim' şeklinde yazdığı ve Genelkurmay Başkanı'nın cesur bir kişi olmadığını, AKP Hükümeti'ne karşı zaman kazanmak için kendilerini oyaladığını, hükümet ile gizli bir anlaşması varmış gibi davrandığını anlatarak' ... Kara Kuvvetleri komutanı sonunda işin başına kalacağını biliyor. Bu nedenle çok dikkatli ve her olayı takip ediyor. Yaptığı her hareketin duyulmasını ve anayasal kurumların yalnız olmadığı intibasını vermek istiyor. Çok dürüst ve güvenilir insan. JANGKK tam bir şahin, Genelkurmay hakkında bir kanaate sahip olmuş ve o kanaat kendisinde bir saplantı haline gelmiş. Genelkurmay ne yaparsa yapsın şüphe ile karşılıyor' diyerek konuştuklarını aktardığı tespit edilmiştir. Ahmet Hurşit Tolon ve diğerleriyle bahsedildiği şekilde kahvaltı yapıldı mı? Bu kahvaltıda ne konuşuldu? Sizi sıkıştırmalarının sebebi nedir ve talepleri ne oldu?''

İddianamede, Özkök'ün ''Ordu komutanlıklarında denetlemelerde zaman zaman kahvaltı yaptıklarını, bu kahvaltılarda çok değişik konuların konuşulduğunu, ancak böyle bir konunun konuşulduğunu hatırlamadığını, fakat imam hatipler konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hassasiyeti bulunduğu için böyle bir konunun konuşulmuş olabileceğini'' dile getirdiği kaydedildi.

İddianameye göre, Özkök'e yöneltilen diğer bir soru şöyle: ''Özden Örnek'e ait olduğu değerlendirilen günlüklerin '15 Kasım 2003' başlığı altında, Kara Kuvvetleri Komutanı ile Harbiye Orduevine gittiklerini, Genelkurmay Başkanı ile yaptığı görüşmeyi aktardığı, aralarındaki anlaşmazlıktan bahsederek' ...Konuşmamız bundan sonra tatsız bir şekilde sona erdi. 11 Kasım günü kendisi yurt dışına gitti. Ben de İlker'e gittim (II. Başkan). Yaptığımız özel çalışmanın ne olduğunu sordum. Bana, 'Biz de bir gurup kurduk. Komutan sizinkileri okudu. Grup bizim ve sizin önerilerinizi birleştirerek bir öneri hazırlayacak ve bunu sizlere göndereceğiz. Sonra bu konuyu Askeri Şura'ya getirerek tartışıp herkesin fikrini alacağız. Bilahare de sonucu Cumhurbaşkanı'na götüreceğiz sonra da Başbakanı buraya davet ederek kendisi ile bu konuyu görüşeceğiz. Bizim planımız bu şekilde' dediğini anlatarak, bu şekilde Genelkurmay'ın planını ilk defa öğrenmiş olduklarını, bu plan üzerinde Kara Kuvvetleri Komutanı ile tartıştıklarını, konun hafifletilmemesini sağlamak gerektiğini düşündüklerini, bu konular konuşulurken Şura'da Başbakan olmaması gerektiğini, her kafadan bir ses çıkmasını önlemek için de Şura öncesi toplantı yapılarak herkesin aynı hizaya getirilmesi gerektiğini anlattığı ve 'Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı bana, Şener'in bazı sivri fikirleri var. O bizden biraz farklı bu konulara yaklaşıyor. Ama onun fikirlerini benimsemek şimdilik mümkün değil. Çok dikkatli olmalıyız gereksiz yere tırmandıracak hareketlerden kaçınmalı' diyerek, Jandarma Genel Komutanı'nın fikirlerinden haberdar olduklarını, amaçlarının mümkün olduğunda beraber hareket etmek olduğunu söyleyerek' bu nedenle ne yapıp edip Genelkurmay Başkanı'nı kendi yanımıza çekmeliyiz' diyerek toplu olarak Genelkurmay Başkanının yanına gidip konuşmayı düşündüklerini söylediği görülmüştür. Kuvvet Komutanlarınca bahsedildiği şekilde bir girişimde bulunuldu mu? Bu ne amaçla yapıldı? Bu konuda nasıl bir çalışma yapıldı? Sizin tavrınız ne oldu?''

İddianamede, Özkök'ün bu soru üzerine ''Bu konunun kendisi dışındaki bir konu olduğunu'' ifade ettiği belirtildi.

Özkök'ün gösterdiği tepki

İddianameye göre, Özkök'e ifadesi sırasında şöyle bir soru yöneltildi: ''Özden Örnek'e ait olduğu değerlendirilen 'günlükler'in '1 Aralık 2003' başlığı altında, Genelkurmay Başkanlığına gittiklerini, AKP Hükümeti, laiklik konularından bahsederek, herkese söz verildiğini, Kara Kuvvetleri Komutanının 'Ben çok rahatsızım ve devlet elden gidiyor. Biran önce bir sıkıyönetim içerisine girilmeli' dediğini, kendisinin ise 'Madem ki hepimiz bu hükümetin Anayasaya aykırı hareket ettiğine eminiz o halde 35. madde gereğinde Anayasayı da korumak bizim görevimizdir. Eğer bir eylem planı yapılacaksa bu planın ne maksatla yapıldığının bilinmesi lazım bu nedenle burada bir karar vermemiz gerekiyor' dediğini, bu söz üzerine Genelkurmay Başkanının 'Her ikiniz de açıkça konuşmadınız ama söylemek istediğiniz şey olamaz ve bize çok zemin kaybettirir. Yapacağımız başka şeyler var' dediğini, kendisinin de 'Doğru söylüyorsunuz o telaffuz etmek istediğimiz şeyden başka da şeyler olabilir mesela bu hükümete bir alternatif yaratmak gibi...' dediğini, ancak Genelkurmay Başkanı'nın bunu kabul etmediğini, Genelkurmay Başkanı'nın niyetinin bir şey yapıyor görünüp, kendilerini oyalamak olduğunu anladığını, kendisinden sonra Şener Eruygur ve Fırtına'nın konuşarak aynı ifadeleri kullandıklarını, bu şekilde kararlılık gösterdiklerini, 'bu duruma Genelkurmay Başkanı'nın rahatsız olduğunu' yazdığı görülmüştür. Bahsedildiği şekilde bir toplantı yaptınız mı? Kimler katıldı? Sizden istekleri ne oldu? Sizin buna tepkiniz ne oldu?''

Özkök'ün bu soruya karşılık, ''Kuvvet komutanları ile sık sık toplantı yaptıklarını, fakat burada geçen hususları hatırlamadığını, fakat kendi aralarında bu tür görüşmeleri yapmışlarsa bu konudan bilgisinin olmadığını'' dile getirdiği belirtildi.

Eruygur'a ihtilal özlemi

İddianamede, ''Özden Örnek'e ait olduğu değerlendirilen günlüklerin '20 Ocak 2004' başlığı altında, Hava Kuvvetleri Komutanlığında yapılacak kuvvet komutanları toplantısına katıldığını, irtica ve Kıbrıs olarak iki ana konularının olduğunu, Kara Kuvvetleri Komutanının, Hurşit Tolon'u desteklediği için Genelkurmay Başkanı ile oldukça sert bir şekilde kavga ettiğini anlattığını, Genelkurmay Başkanı ve II. Başkanın Tolon'a destek vermediğini anlatarak, 'Kıbrıs konusunda ise GK (Genelkurmay) DİB ile beraber bir hazırlık yapıyorlardı ama bizim hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Konuşmalar sırasında Jandarma Genel Komutanı daima bir ihtilal özlemi içerisinde bir an önce bu işi yapalım şeklinde konuşuyordu. Bugün de defalarca tekrar etti' şeklinde yazdığı görülmüştür. Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur'un 'ihtilal özlemi' ve bu konuda yaptığı çalışmalardan bilginiz oldu mu? Oldu ise tepkiniz ne oldu? Bu konuda herhangi bir çalışma yaptınız mı?'' şeklindeki soruya da Özkök'ün ''bu hususu yukarıda açıkladığı'' şeklinde cevap verdiği yer aldı.

İddianamede, ''Özden Örnek'e ait olduğu değerlendirilen günlüklerin '16 Mart 2004' başlığı altında, Genelkurmay Başkanını görmeye gittiğini anlatarak 'Bizim yaptığımız bazı girişimler ve bilhassa Jandarma Genel Komutanı'nın girişimlerinin hemen hepsinden haberi vardı. Jandarma Genel Komutanı'nı nedense hedef olarak almıştı ve bütün belgeler elimde, bunları devletin arşivlerine geçireceğim, bu tarihi bir görevdir. Şener'in yaptıkları yetkisini aşmaktır. Kendi tesislerinde eski Meclis Başkanı ve rektörler ile görüşme yapmış bunları nasıl yapar' diyerek Şener Eruygur'un yaptıklarını kendisine anlattığını, daha sonra fişleme olaylarından bahsettiğini, bu tür olayların TSK'yı küçük düşürmekten başka bir işe yaramadığını anlattığı tespit edilmiştir. Özden Örnek ile bu şekilde bir toplantı yaptınız mı? Bahsedildiği gibi Mehmet Şener Eruygur'un 'Darbe' faaliyetleriyle ilgili herhangi bir girişimde bulundunuz mu? Arşivlerde bu konuyla ilgili belge var mı?'' şeklindeki soru üzerine Özkök'ün, ''Yukarıda belirttiğim gibi eski Meclis Başkanı ile ordu karargahında bir toplantı yaptıklarından bilgisinin olmadığını, yukarıda da belirttiği gibi bilahare Şener Eruygur'un bizzat kendisine bazı duyumlarının olduğunu söyleyerek uyarıda bulunduğunu, zira kendisinin o dönem en önemli prensip ve görevlerinden birinin de muhtemel olayları vuku bulmadan önlemek olduğunu, yukarıda belirtilen Cumhuriyet Çalışma Gurubunun eylem ve faaliyetlerinden haberdar olmadığını, fakat bazı basın yayın organlarında bu konularla ilgili haberler çıktığını, kendisinin de basın vasıtasıyla haberdar olduğunu'' söylediği belirtildi.

Eruygur'un ödenekleri kullanma yetkisi

İddianamede, ''Söz konusu sunumlarda, Cumhuriyet Çalışma Grubunun bu faaliyetleri gerçekleştirebilmesi için başlangıç olarak asgari 200 bin ABD doları kaynak ayrılması gerektiği belirtilmiştir. Cumhuriyet Çalışma Grubunun 19 Ocak 2004 tarihli devre raporunda ise Cumhuriyet Platformu çalışmaları başlığı altında, Ulusal Birlik Hareketi STK Platformundan bahsedildiği, bu kapsamda Ulusal Birlik Hareketinin yaygınlaşması için işbirliğinin sürdürülmesi gerektiği ve bunun için hazırlanacak basın bildirisinin, bedeli 830 kaleminden ödenmek suretiyle Ulusal Birlik Hareketi ve Cumhuriyet Platformu imzası ile yüksek tirajlı gazetelerde yayımlanması gerektiği belirtilmiştir. Cumhuriyet Çalışma Grubunun 28 Ocak 2004 tarihli devre raporunda ise yine yapılan bir harcamanın haber alma ödeneğinden karşılanması gerektiği belirtilmiştir. 830 kalemi ve haber alma ödeneği olarak belirtilen ödenekler nelerdir? Hangi amaçla kullanılır? Bu ödenekleri kullanma yetkisi kimlerindir? Bu ödenekler Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde ise Şener Eruygur'un bu ödenekleri belirtildiği şekilde kullanma yetkisi var mıdır? Şayet bu ödenekler Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde ise ve usulsüz olarak kullanılmışsa bu usulsüzlük ve kullanılan paranın miktarı nasıl tespit edilebilir?'' sorusunun da Özkök'e yöneltildiği belirtilerek, Özkök'ün de ''Jandarma Genel Komutanlığının ödeneği ve bütçesinin ayrı olduğunu, harcamaları nasıl yaptıklarını ayrıntılı olarak bilemeyeceğini'' ifade ettiği kaydedildi.

Hilmi Özkök'ün tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde belirttiği bazı konuların, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'e atfedilen günlük ile gazeteci Mustafa Balbay'dan ele geçirilen günlükte yer alan bazı hususları doğrular nitelikte olduğu kaydedildi.

İddianameye göre, Cumhuriyet Başsavcılığı'nca ifadesinin alınması sırasında Özkök'e, ''3 Mart 2004 tarihinde Ankara'da ATO tesislerinde düzenlenen 'Hilafetin İlgası' isimli panel hakkında bilginiz var mı? Bu panelin Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından düzenlendiğini biliyor musunuz? Özden Örnek'in günlüklerinde belirttiği gibi Kuvvet Komutanlarının bahse konu panele size sormadan gitmelerine tepki gösterdiniz mi? Panelin düzenlenmesi, desteklemesi ve katılım sağlanmasının amacı nedir? Sizin bu konuda tepkiniz ne oldu?'' soruları soruldu.

Hilmi Özkök de ''toplantının yapıldığı tarihte İsveç'te resmi bir ziyarette olduğunu, döndüğünde böyle bir toplantının yapıldığını ve bu toplantıda AB aleyhine bazı konuşmaların olduğunu öğrendiğini, ancak böyle bir konuşmanın gerçekleştiği yerde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının bulunmasından üzüntü duyduğunu, ancak bu durumu onlara ifade edip etmediğini hatırlamadığını, ayrıca kendisi yokken yerine Kara Kuvvetleri Komutanı vekalet ettiği için bu tür faaliyetler kendisinin takdiri olduğunu'' söyledi.

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e, Mustafa Balbay'ın günlüklerine ilişkin olarak ele geçirilen dijital verilere de işaret edilerek, ''Mustafa Balbay ile irtibatınız var mı? Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde irticai faaliyetlerle mücadele eden bir birim var mıdır? Var ise bu birimin görev ve sorumlulukları nelerdir?'' soruları da yöneltildi. Özkök ''Balbay ile herhangi bir irtibatının bulunmadığını, gazeteciler vasıtasıyla hükümet görevlilerine haber iletmeyi hoş karşılamadığını, yüz yüze görüşmeyi tercih ettiğini, bilindiği gibi Batı Çalışma grubu gibi bazı uygulamaların yapıldığı iddialarının bulunduğunu, Emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu zamanında 2. Başkan olduğunu ve bu uygulamaların bazılarına gerek kalmadığı gerekçesi ile terk edildiğini ve kendi zamanında da aynı düşünce ile bu tür uygulamaların sonlandırılması gerektiğini düşündüğünü ve uygulamadan kaldırttığını, bu konuda yapılan hususları not almış olabileceklerini'' ifade etti.

İddianamede ayrıca, Ahmet Hurşit Tolon'dan ele geçirilen dijital veriler içerisinde yer alan ''opera-son'' isimli word belgesi içeriğinden ''aralarında Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, Hurşit Tolon, Fevzi Türkeri, Oktar Ataman ile emekli Orgeneral Çetin Doğan ve bazı korgeneral, tümgeneral ve tuğgenerallerin bulunduğu çok sayıda generalin, önce Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü istifa ettirmek, daha sonra da AKP İktidarını düşürmek amacıyla uygulanacak bir strateji belirlediği ve uygulamaya koyduğunun tespit edildiği'' kaydedilerek, ''Herhangi bir kimse sizi istifaya zorladı mı? Sizin tepkiniz ne oldu?'' şeklinde soru yöneltilen Hilmi Özkök'ün de ''bu konudan bilgisinin olmadığını'' söylediği belirtildi.

İddianamede, Ahmet Hurşit Tolon'dan ele geçirilen dijital verilerde yer alan ''Demokrat Generaller'' adı altında yazılan ve ''Sayın Generalim'' diye başlayan mektup ile 24 Mayıs 2003 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan ''Dört Yıldızlı Tepki'' başlıklı habere de işaret edildi. Özkök'e bunlara yönelik olarak ''Görevli olduğunuz dönemde darbeciler ve faaliyetleri ile ilgili size herhangi bir bilgi geldi mi? Geldiyse sizin tavrınız ne oldu?'' şeklindeki sorunun da yöneltildiği belirtilen iddianamede, Özkök'ün ''Görevli olduğu dönemde çok çeşitli bilgi, belge ve duyumların geldiğini, fakat bunların resmi delil mahiyetinde olmadıklarını, bu nedenle sadece bilgi mahiyetinde okuyup değerlendirdiğini, bu nedenle resmi bir işleme koymadığını, bu bilgileri bir süre muhafaza ettirip sonra imha ettirdiğini, o dönemde medyada, kendisi hakkında yıpratmak amaçlı birçok haksız yazı yazıldığını, kendisi ve ailesinin o dönem itibariyle bu tür haksız yazılar sebebiyle ciddi üzüntüler duyduklarını ve bu konuda o dönemde açıklama yaptığını'' beyan ettiği yer aldı.

İddianamede, ''tanık Hilmi Özkök'ün ifadesinde belirttiği bazı konuların, Özden Örnek'e atfedilen ve Mustafa Balbay'dan ele geçirilen günlüklerde yer alan bir kısım hususları doğrular nitelikte olduğunun görüldüğü'' değerlendirmesine de yer verildi.

 

Erdoğan'a suikast planı

Üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, ''Ergenekon silahlı terör örgütünün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik bir suikast planladığı ve bu planın sanık Mustafa Dönmez'in mahsulü olduğunun tespit edildiği'' kaydedildi.

Tutuklu sanık Yarbay Mustafa Dönmez'in evindeki aramalarda Başbakan'a yönelik suikast planı ele geçirildiği belirtilen iddianamede, aramalarda aynı bölgeyi gösteren uydu fotoğraflarının yer aldığı, birinde bir binanın kırmızı kalemle çizildiği ve üzerinde ''220 m'' yazdığı vurgulandı. İddianamede, söz konusu uydu fotoğraflarında yer alan ve üzeri kırmızı kalemle işaretlenen binada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın evinin bulunduğuna dikkat çekildi.

 

Poyrazköy'deki silahlarla ilgili soruşturma sürüyor

Üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, ''firari şüpheli Bedrettin Dalan'a ait Beykoz-Poyrazköy'de bulunan İstek Vakfı arazisinde ele geçirilen çok sayıda silah, patlayıcı madde, lav silahı ve mühimmat ile ilgili soruşturmaya devam edildiği'' bildirildi.

İddianamede, ''Ergenekon silahlı terör örgütüne yönelik bugüne kadar yapılan soruşturma sonucunda terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek, halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, terör örgütüne ait silahları depolamak, genel güvenliği kasten tehlikeye sokacak şekilde patlayıcı madde kullanmak, nitelikli kasten öldürmeye azmettirmek, yasaklanan bilgileri temin etmek, kişisel verileri kaydetmek ve bağlı pek çok suçu işlemek'' suçlarından 86 şüpheli hakkında 10 Temmuz 2008 tarihinde hazırlanan iddianame ve aynı soruşturmanın devamı niteliğinde olan 56 şüpheli hakkında 8 Mart 2009 tarihinde hazırlanan iddianame ile kamu davası açıldığı hatırlatılarak, davaların İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürdüğü ifade edildi.
 

Soruşturması tamamlanan 52 şüpheli hakkındaki bu iddianamenin de diğer davalarla birleştirme talepli olarak açıldığı anlatılan iddianamede, şunlara yer verildi: ''Ergenekon silahlı terör örgütünün, hücre tipi bir yapılanmaya haiz gizli bir örgüt olması, yapılanmasını geniş bir alana yaymış bulunması, devlet içerisinde değişik kurumlara sızması, gerçekleştirdiği eylemlerin ya da teşebbüs ettiği eylemlerin niteliği bir taraftan örgütün büyüklüğünü gösterirken diğer taraftan da tüm yapılarının ve mensuplarının aynı anda deşifre edilmesini zorlaştırmıştır.''


Manisalı üniversite ve medya yapılanmasında iddiası

Üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, İstanbul Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı'nın ''örgütün üst düzey sorumlularıyla yasama ve yürütme organlarını ortadan kaldırma çalışmalarına iştirak ettiği, fikri ve ideolojik olarak bu faaliyet içinde fiilen yer aldığı, bazı siyasilere ait kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydettiği'' savunuldu.

İddianamede, Manisalı'nın evindeki aramada, bulunan belgelerin birindeki ''Türkiye'yi yönetenlerin etnik kökenleri'' başlıklı yazının içeriğinde Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül, Abdulkadir Aksu, Dengir Mir Mehmet Fırat, Zeki Ergezen, Başbakan danışmanları ile ilgili dini, etnik ve sosyal kökenlere göre kişisel bilgilerin olduğu ifade edildi. Manisalı'nın evinde ''AB'den para için Kanunları Delme Kumpası-DİSK, KESK, HAK-İŞ şeflerinin Karen Fogg'la gizli ilişkileri'' başlıklı yazının bulunduğu kaydedilen iddianamede, ''Dünyayı Sömüren Amerika'' isimli Mayıs 2007 tarihli kitabın arka kapağı içerisinde ''Ergenekon, ABD ve AKP'nin belirlediği kırmızı çizgileridir. Bizim kırmızı çizgilerimizi aşan herkesi cezalandırırız kural budur'' ibaresinin yazılı başka bir belge olduğu vurgulandı.

İddianamede, soruşturma kapsamında temin edilen HTS kayıtlarından, Manisalı'nın, Veli Küçük, Adnan Türkkan, Mustafa Ali Balbay, Doğu Perinçek, Sinan Aydın Aygün, Tunç Akkoç, Mehmet Şener Eruygur, Habip Ümit Sayın, İbrahim Benli, Sevgi Erenerol, Vedat Yenerer, Erol Mütercimler, Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Serhan Bolluk, Ferit İlsever ve Emin Gürses ile irtibatlı olduğunun tespit edildiği kaydedildi.

Telefon görüşmelerine de yer verilen iddianamede, 20 Şubat 2008 tarihinde Emin Gürses ile Vedat Yenerer arasında geçen görüşmede özetle Gürses'in ''Maalesef Genelkurmay'ın bu ara Amerika'dan çekindiği için operasyonlar engellenmesin diye ses çıkarmamasından ileri geliyor. Tayyip Erdoğan'ı da birileri pohpohluyor. Aman devam et Amerikan Büyükelçiliğinden talimatlar gelmiş. Tayyip Erdoğan da diyor operasyon devam edecek. Şimdi akademisyenlere döneceklermiş'' dediği, Yenerer'in ise ''Tabii tabii'' dediği belirtiliyor.

Bunun üzerine Gürses'in ''Dedim dönsünler akademisyenlere. Zaten üniversitede pek bir iş yaptığımız yok. Devletin cezaevinde dururuz. Yani şimdi Sevgi'yi almışlar'' yanıtı verdiğine dikkat çekilen iddianamede, Yenerer'in Erol Manisalı'yı da alsınlar hep birlikte dediği ifade ediliyor.

 

Küçük üst düzey görevde

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, ''Yalçın Küçük'ün, 'Ergenekon silahlı terör örgütü' yapılanması içinde üst düzey görevlerde bulunduğu, bu görevleri arasında, PKK ve diğer örgütlerle irtibatları sağlamak, çalışmaları organize etmek ve darbe çalışmaları sırasında yapılacak dezenformasyon faaliyetleri ile gerekli ortamı hazırlamanın yer aldığı sonucuna ulaşılmaktadır'' denildi. Yalçın Küçük'ün emniyet ve savcılıktaki ifadelerine yer verilen iddianamede, Küçük'ün ''Ergenekon silahlı terör örgütü'' ve PKK terör örgütü ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını, Abdullah Öcalan'a ''Sayın'' demediğini söylediği kaydedildi.