27 Mayıs ve 1961 Anayasası

cumhuriyet.com.tr

27 Mayıs, gençlik, halk, baskı grupları, basın gibi toplumsal güçlerin birlikte yarattıkları bir harekettir. 27 Mayıs asla 12 Mart ve 12 Eylül ile bir tutulamaz, aynı kefeye konulamaz. 27 Mayıs, hukukun üstünlüğünü savunan 1961 Anayasası’nı yaratmıştır; ilerici ve devrimcidir, dönüşümcüdür.

27 Mayıs 1960’ın 53. yılını yaşıyoruz. 27 Mayıs’tan sonra kurulan Yassıada Mahkemesi’nde verilen kararların Milli Birlik Komitesi tarafından onaylanmasından sonra, siyasal yönde üç idam cezasının infaz edilmesi çok yanlış olmuştur. Bu infazların yarattığı üzüntü ve duygusal atmosfer nedeniyle 27 Mayıs’a nasıl gelindi, bu hareketin toplumsal dinamikleri nelerdi, bu konular üzerinde durulamıyor.

DP’nin üç siyasal hareketi vardır ki, demokrasi ile bağdaşmaz. Birincisi “Vatan Cephesi” uygulaması ile milleti ikiye bölmesi; 6-7 Eylül olaylarını özendirip daha sonra da bu toplumsal hareketi önleyememesi ve bir vandalizme olanak tanıması; ve kuşkusuz “Tahkikat Komisyonu” ve bu komisyona verilen geniş yetkiler...
Meclis’te DP’nin oylarıyla kurulan ve sadece DP milletvekillerinden oluşan bu komisyon hem savcı, hem de yargıç yetkilerine sahipti. İstediği kişiyi tutuklar, matbaaları, gazeteleri kapatabilir, haberlerin yayımlanmasını, siyasal toplantıları ve faaliyetleri yasaklayabilirdi. Komisyonun kararlarına itiraz edilemezdi.
Bu komisyonun bu nitelikleri ve yapısını demokrasi ile bağdaştırmanın olanaksızlığı açıktır. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde de böylesi diktatoryal yetkilere sahip komisyonlara rastlanmaz.
27 Mayıs’ın en önemli ürünü Kurucu Meclis tarafından yapılan ve halkoylamasıyla onaylanan 1961 Anayasası’dır. Bütün dünya hukukçularının kabul ettiği gibi Türklerin o tarihe kadar yarattıkları en ileri, hukuk devleti ilkelerini etkin bir biçimde koruyan, demokrasinin temellerini pekiştirmiş ve genişletmiş bir anayasadır.
1961 Anayasası, güçler ayrılığı esasına dayalı, ulus egemenliğini ve vatanın bütünlüğünü koruyan, hukuk devleti ilkelerini öne çıkaran ve siyasal iktidarın, keyfi yönetimi ve kararlarını sınırlandırıp denetleyebilecek mekanizmaları yaratan bir yapıya sahipti.
İnsan hakları ve kişisel özgürlüklerin korunması, daha başka deyimle “insan haklarına dayalı devlet” kavramı ilk kez bu anayasa ile geniş bir biçimde Türk siyasal yaşamına girmiştir.
1961 Anayasası’nda kişinin temel hak ve özgürlükleri, devletin kuruluşunu düzenleyen esaslardan önceye alınmıştır.
Temel hak ve özgürlükler kısaca sayılıp geçilmemiş, aksine anayasanın üçte bir maddesi bu önemli alana ayrılmıştır. Ayrıca anayasada “Bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunulamaz” ilkesi özgün bir madde olarak yer almıştır. Bugünlerde en çok ihtiyacımız olan bu ilke, 1961 Anayasası’nın ne derece devrimci ve ilerici bir anayasa olduğunu ortaya koymaktadır.
1961 Anayasası, “sosyal devlet” olgusunu, 2. maddesinde açıkça ortaya koymuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğunu belirtmiştir.

Hukukun üstünlüğü

Türk toplumu, hukuk devleti kavramını ve uygulamasını somut olarak ilk kez 1961 Anayasası ile elde etmiştir.
1961 Anayasası, ilk kez, yasaların yargısal denetimini sağlayacak Anayasa Mahkemesi’ni kurmuştur. Böylece evrensel demokrasinin en önemli olgusuna kavuşulmuş oluyordu.
Ayrıca merkezi ve yerel yönetimlerin kararlarının ve uygulamalarının yargı denetimine tabi olması esası getirilmiş ve hukuk dilinde şiirsel bir söylem kazanan 114/1 maddesini koymuştur. Şöyle ki:
“İdarenin hiçbir eylem ve işlemi, hiçbir halde, yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz.”
1961 Anayasası, ayrıca başlangıç kısmında tüm millet için:
l Kıvançta ve tasada birlik,
l Esin kaynağı milli mücadele ruhu,
l Yurtta barış dünyada barış,
l Her alanda çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi amaçlama, gibi önemli hedefleri de belirtmiştir.
27 Mayıs, gençlik, halk, baskı grupları, basın gibi toplumsal güçlerin birlikte yarattıkları bir harekettir. 27 Mayıs asla 12 Mart ve 12 Eylül ile bir tutulamaz, aynı kefeye konulamaz.
27 Mayıs, hukukun üstünlüğünü savunan 1961 Anayasası’nı yaratmıştır; ilerici ve devrimcidir, dönüşümcüdür. Diğer ikisi, binlerce kilometre ötelerde planlanmıştır. 12 Mart tutucudur, 12 Eylül ise karşıdevrimcidir.
Hiç kuşku yoktur ki 27 Mayıs 1960 hareketinin yarattığı 1961 Anayasası, Türk toplumunun anayasa ve özgürlükler tarihinde, çağdaşlaşma, demokratikleşme ve hukuka bağlılık açısından, doruklara tırmanmış bir hukuk abidesidir.