2023 hedefinin girdabında İstanbul

İstanbul’un fethi 1453 hafriyat kamyonuyla kutlanırken mimar Sinan Logie ve antropolog Yoann Morvan, hazırladıkları “İstanbul 2023” isimli kitapta, kentin dönüşümüne AKP’nin makro-siyaseti üzerinden bakıyor.

PINAR ÖĞÜNÇ

Bir müddettir artan bir coşkuyla hayata geçen İstanbul’un fethi kutlamalarını abartılı bulabilir, manasını sorgulayabilirsiniz. Ama 1453 hafriyat kamyonlu fetih kutlaması... İşte bu, işin ironisi yapmak isteyenin dahi aklına gelmeyecek hakikatte bir fikir. İstanbul, inşaatla “fethediliyor” çünkü.

Türkiye, İstanbul’dan ibaret değilse de, sadece ekonominin atardamarı olmasıyla dahi onsuz başka bir Türkiye tasavvur etmek gerekir. Bu, tarihsel birikiminin ötesinde makro siyasetin vitrini olması hakikatini de getiriyor. Misal seçim öncesi, planlanan üçüncü köprünün yahut Kanal İstanbul gibi “çılgın” kentsel bir projenin yer aldığı bir billboard’un, aralarında binlerce kilometre olan başka bir kentin caddelerini süslemesi tuhaf gelmiyor. Gelmediği gibi, merkezi hükümetin “çalıştığını” işaret etmesiyle işleyen de bir siyaset malzemesine dönüşebiliyor. İstanbul’un kentsel dönüşümü de tek başına kentin meselesi olmaktan çıkıyor böylelikle.

Dünya üzerinde benzer dengesiz büyüme sorunları yaşayan metropoller mevcut ama makrosiyasetin bu kadar rehin aldığı başka bir metropol var mı? Antropolog Yoann Morvan olmadığı görüşünde; bulundukları ülkelerin markasını taşıma açısından İstanbul’u diğer metropollerden ayırıyor. Turistik ve ticari çekiciliğinin kenti bir vitrine, stratejik bir gerece dönüştürdüğünü, AKP’nin politikalarını sınamak açısından bir tür laboratuvar olageldiğini düşünüyor. Bütün bunları ihtisası mimarlık üzerine olan Sinan Logie ile birlikte hazırladıkları “İstanbul 2023” (İletişim Yayınları) isimli kitapları vesilesiyle konuşuyoruz.

Kitabın durakları...

“İstanbul 2023”, İstanbul’un dönüşümünü AKP’nin kent politikaları üzerinden okuyan bir kitap. AKP’nin 2023 hedefinin girdabında kenti, yeni çeperlerinden, dönüşümün katmanlarını düzgün ayıklamaya olanak tanıyacak anlamlı noktalardan izlemişler. Haliç’ten görünen neoliberalizme ve yeni Osmanlıcılık etkilerine odaklanarak AKP’nin siyasi kaynaklarıyla su kaynaklarına ayna anda bakıyorlar. Arnavutköy’ün göç tarihine inerken paleolitik çağdan kalma Yarımburgaz Mağarası’ndan çıkıyorlar. TOKİ tipi kentleşme için Başakşehir laboratuvar gibi. TOKİ’lerin “çitleri”, sınırlarını dünyanın geri kalanından ayırmış diğer sitelere götürüyor onları. Silivri Cezaevi, bir “sermaye fantazmagoryası” olarak Mall of İstanbul, “Yeni sultanın makro bölgesi” olarak geçen üçüncü köprü yolu, Kanal İstanbul hattı, dev bir yatakhaneye benzettikleri Ataşehir, Aydos Tepesi’nden görünen şehir, kitabın duraklarından.

Logie ve Morvan’ın tanıştıkları 2012’den beri en fazla yaptıkları şey kent yürüyüşleri. Kimi zaman günde 35 kilometre kat ederek, mümkün olabildiğince göz hizasından, tanışarak, konuşarak bu kitabı hazırlamak da tercihleri olmuş. Gezdikleri bir mahallenin çöp kutularına bakmak dahi bir veri çünkü. Bu esnada onlara tamamen yolunu kaybetmiş turist muamelesi yaparak kırık İngilizceyle Sultanahmet’i tarif edenler de çıkmış, ajan olduklarını sananlar da. Ama genelde pozitif bir duyguyla sonlandırmışlar yürüyüşleri.

Kent mobilyası TOMA

Kamusal alanları sınırlı, hatta hiç olmayan “yaşam alanlarının” tecrit duygusunu, tüketime odaklı sosyalleşme biçimlerini, bir sürü açıdan çirkinleşen bir kenti anlatıyorlar. Oy tercihleri odur ya da budur, sonuçta buralarda yaşamayı seçen bir dolu insan var. Onlar mutlular mı?

“İnsanların mutlu muyuz diye soracak halleri yok ya da bence mutluluk nedir bilmiyorlar” diyor Sinan Logie. “Son derece hızlı kentleşmiş bir ülkeyiz. Yüzyılda yüzde 12’lik kent nüfusundan yüzde 80’inin, 90’ının kentlerde yaşadığı bir ülkeye geldik. Her şeyi kötülemek istemiyorum. Hızla adapte olabilen, yaratıcı bir toplumuz. Ama bence bir bilinç eksikliği var ve bu büyük inşaat gruplarının pazarlama sistemi çok gelişmiş. Gerçekten bir model dayatılıyor. İnsanlar hangi tip binada, nasıl bir şehirde yaşarsa mutlu olabileceklerini farkında değil. Dizilere kadar bu model dayatılıyor; güzel kızın yakışıklı sevgilisi güzel arabasıyla onu kapalı sitesinden alıp Boğaz’a götürüyor ve evlilik teklif ediyor. O yeni ve paketlenmiş tüketici kimliğinin hepsi Başakşehir modeli üzerinden neredeyse başarıyla satılıyor böylelikle.”

Karamsarlık...

2023 ve sonrasında İstanbul’u bekleyenler konusunda karamsarlar. Öncelikle bugün hiç gözetilmeyen su kaynakları meselesi şehri zorlayacak. Kanal İstanbul gibi büyük, akıldışı projelerin doğada facia niteliğinde sonuçları İstanbul’u bekliyor. Logie bir de daha bugünden kentsel mobilya haline gelmiş TOMA’ları anıyor. “Her kamusal alanın bir Akrep’i, TOMA’sı var artık. Toplumunu kontrol etmeyi seven bir iktidarın şehri oldu İstanbul. 2023’te de özgürlük hissinin azalacağı, insanların İran gibi daha çok kendi evlerinde eğlence alanları yaratacağı bir İstanbul olabilir. Yaşaması da gittikçe daha pahalılaşacak” diyor.

‘Kalıcı hiçbir şey yok ’

50-100 yıl sonra “Yeni Osmanlıcı retro-fütürizm” diye andıkları bu akımdan geriye ne kalacak peki? Mimar Sinan Logie emin değil:

“Gezerken yeni inşa edilmiş, Selçuklu, Osmanlı taklidi küçük detayları olan imam hatip liseleri gördük. Mimari kimlik peşinde kimi binalar var. Ama sonuçta pek kalitesi olmayan, basık tavanlı, LED aydınlatmalı mekânlar... Kimsenin 50 yıl sonra bunları korumalıyız diyeceği bir nitelikleri yok maalesef. Bu kadar enerji tüketiliyor, kalıcı hiçbir şey yok. Gerçekten bir kafa karışıklığı var. Mimarlığı sadece cephede yapılan dekorasyona indirgeyen bir tavır. Mimarlık, kompleks birçok parametreyi bir arada tutan bir sanattır oysa. AKP gibi ‘Kültürümüze sahip çıkalım’ gibi söylemlerden yola çıkan, muhafazakâr bir partinin bu kadar yıkıcı bir kent politikası yürütmesi şaşırtıcı. Üretilen kentsel alanlar veya mimari gayet ikinci sınıf Avrupai mimari nitelik taşıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da hızla konut stokunu çoğaltmak amaçlı politikalardan farkı yok. Buradaki iklime, sosyal dokuya uygun kent mekânı üretmek gibi bir imkân vardı ve bu kaçırıldı maalesef. TOKİ’ler ve kapalı sitelerden oluşan yeni kent morfolojisi beni çok üzüyor."