2020’de bunları konuşacağız

2020’de Türkiye iç siyasette neyi konuşacak, Babacan ve Davutoğlu’nun yeni partileri hangi tabanda karşılık bulacak, AKP ve MHP'den kopma bekliyorlar mı? Kanal İstanbul tartışmasından iktidar zarar görür mü? Araştırmacılar İbrahim Uslu, Murat Gezici ve Adil Gür cevapladı...

İpek Özbey

İBRAHİM USLU: ERKEN SEÇİMİ TARTIŞACAĞIZ

*  İşsizlik, enflasyon, döviz kurları, şirket iflasları ve siyanürle intiharlar gibi yoksulluğun neden olduğu bireysel dramlar hakkında 2020’de de konuşmaya devam edeceğiz. Standart konulardan biri de politik mi hukuki mi olduğu konusunda tartışmalara konu olan yargılamalar. Son bir hafta içinde Osman Kavala’nın AİHM kararına rağmen tutukluluk halinin devam ettirilmesi ve Sözcü gazetesi davasında verilen mahkûmiyetler, bu yargılama süreçlerinin 2020 yılında da kamuoyunun gündeminde olacağını gösteriyor. Konuşulacak bir diğer konu ise yeni partilerin siyasi yaşama eklenmesi ile birlikte ortaya çıkacak yeni politik rekabet ve ittifak yapılarında olası gelişmeler olacaktır.

* Kanal İstanbul 2020’nin en harareti yüksek gündemi olmaya aday. Bu bağlamda da CHP’li yerel yönetimlerle iktidar arasındaki tartışma ve sorunların daha da görünür hale geleceğini düşünüyorum.

* Yine konuşulacak konular arasında partilerin kongreleri de olacak. HDP, CHP, İYİ Parti ve AK Parti 2020 içinde genel kongrelerini yapacak. Bilhassa CHP ve AK Parti kongrelerinin çok konuşulacağını düşünüyorum.

* 2020’de erken seçim tartışmasının daha sık yaşanacağını düşünüyorum. Ekonomideki gelişmelere paralel olarak erken seçim konusu hararetlenebilir.

* Yaptığımız kamuoyu araştırmalarında Babacan ve Davutoğlu’nun partilerine farklı politik eğilimlerden, demografilerden ve sosyoekonomik gruplardan ilgi olduğunu gördük. Bu açıdan bakıldığında, kamuoyunun her iki partinin de uçlardan çok, merkeze yakın olacağını düşündüğünü anlıyoruz. Nitekim Sayın Davutoğlu kamuoyunu yanıltmadı ve merkeze hitap eden bir parti programıyla çıktı. Laikliğe vurgu yapan, demokratik değerlere ve parlamenter demokrasiye inanan bir parti olmanın yanı sıra, ekonomide de piyasa mekanizmasını önceleyen liberal yaklaşımları var. Bu haliyle tam bir merkez partisi. Bu anlamda da kentli sağ seçmenlere ve sağ-sol ayrımını anlamlı bulmayan yeni seçmen profiline daha çok hitap etmeyi hedeflediklerini söylemek mümkün. Sayın Babacan’ın kuracağı partinin ise en az Gelecek Partisi kadar merkezde, liberal/çoğulcu demokrasiden ve parlamenter sistemden yana olacağına kimsenin şüphesi yoktu zaten. Tabii ki bu durum, her iki partinin de sağın kaleleri olan küçük Anadolu şehirlerini, Kürt seçmenleri ve kırsal oyları ihmal edeceği anlamına gelmiyor. Ama ben her iki partinin daha çok metropol seçmeninin ilgisine mazhar olacağını düşünüyorum. Cumhur İttifakı bileşenlerinin yerel seçimde oy kaybettiği şehirlerde, iki yeni partinin de potansiyeli yüksek olacaktır.

* Başkanlık sistemine geçildiğinden bu yana AKP de, MHP de kendi seçmeniyle sorun yaşıyor. Bu nedenle 24 Haziran 2018 milletvekili genel seçiminde Cumhur İttifakı’nın toplam oyu yüzde 53.6 iken bu oran yerel seçimlerde belediye meclisi ve il genel meclisi sonuçlarını baz aldığımızda yüzde 50’ye düştü. O günden sonra da her iki partinin seçmenlerinin bir bölümünün mutsuzluğu devam etti. Seçmene “Oy verdiğiniz partiyi ne kadar başarılı buluyorsunuz” diye sorduğumuzda AK Parti’ye oy verenlerin yaklaşık yüzde 20’sinin, MHP’ye oy verenlerin ise neredeyse yarısının partisini yeterince başarılı bulmadığını görüyoruz. Bu mutsuz seçmenlerin iyi bir alternatif bulduklarını düşünmeleri durumunda parti değiştirme olasılığı söz konusudur. Bu nedenle AK Parti ve MHP yeni partilerden en çok etkilenmesi muhtemel iki partidir.

* Başta İstanbul seçmeninin, ondan sonra da çevre duyarlılığı yüksek metropol seçmenlerinin Kanal İstanbul konusunda iktidara tepki duyacağını düşünüyorum. MHP destekli AK Parti’nin son yerel seçimlerde büyük kentlerin çoğunu kaybetmesinin nedenleri arasında AK Partili belediyelerin çevre dostu olmayan şehircilik anlayışları olduğuna hiç şüphe yok. İktidar, son seçimde 9 puan fark yediği İstanbul’da gerekçelerini tatmin edici bir biçimde ortaya koyamadığı bu proje nedeniyle kendisine oy veren seçmenlerin bir kısmını daha kaybedecektir. Konu daha şimdiden yerel bir sorun olmaktan çıktı ve ulusal gündeme oturdu. Dolayısıyla olumsuz tepkiler de İstanbul’la sınırlı kalmaz. Ben konu gündeme geldiğinden beri iktidara projenin sadece ekonomik ve çevresel maliyetlerini değil, politik maliyetlerini de hesaplaması gerektiğini hatırlatıyorum.

MURAT GEZİCİ: KABİNEDE BÜYÜK DEĞİŞİKLİK BEKLİYORUM

* Yeni yılda CHP’nin, bir yandan belediyelerdeki başarısını artırmak için girişimler yapacağını, diğer yandan ise bu başarısının konuşulmasına yönelik bir kamuoyu yaratmak amacıyla çabalayacağını düşünüyorum. Fakat burada şu nokta önemli: CHP bu süreci nasıl yönetecek? CHP’li belediyeler yerel hizmette ön plana çıkmaya başlamışken seçmenler daha somut çözüm ve hizmetler görmek isteyeceklerdir. Eğer seçmen, talep ettikleri şeyler yerine getirilmezse affetmez. Bununla birlikte, seçmenin alışık olmadığı bir partiye verdiği emanet oyların genel seçimlere yansıyabilmesi için en az 3-4 yıl gibi bir zaman gereklidir. Yerel seçimlerde genel olarak muhalefetin kazancı daha yüksek oldu. Fakat genel seçimlere baktığımızda büyükşehirlerde oy potansiyeli bakımından AK Parti halen önde görünüyor, yaklaşık olarak yüzde 42’nin üzerinde bir oy potansiyeli var, buna MHP’yi de dahil edersek rakam yükseliyor. Seçmen yerel seçimlerde iktidara bir sarı kart gösterdi, uyarı verdi. Bu yüzden iktidar muhtemelen 2020’de kendi politikasını bu uyarı üzerinden şekillendirecek, yeni yılda seçmene yeni şeyler söyleyecektir. Türkiye’nin ara sokaklarından çekilip anayollara, caddelere odaklanacaktır. Ayrıca kabinede üç ya da dört isim dışında büyük bir değişiklik yapılacağını öngörüyorum. Yeni bakanlıklarla Doğu Akdeniz’den Balkanlar’a, keza Hazar bölgesini de kapsayacak yeni atılımlar gerçekleştirecektir. Ekonomik büyüme hedefleri, daha büyük alanlar üzerinden yapılacaktır ve bu muhalefetin işini zorlaştırabilir.

* Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu AK Parti’ye bir “alternatif” olarak yola çıktılar görüntüsü verse de esas yüzde 50+1 oy oranında denge oluşturmayı arzuluyorlar. Ancak ciddi oy alamayacaklarının da farkındalar. Kamuoyunda bu partilere dair beklentide ibre sürekli aşağı yönlü hareket ediyor. Bu negatif durumda, partilerin siyasal iletişimde izledikleri yanlış stratejiler çok etkin. Mesela Babacan’ın partisinin oluşumu bir nevi “şehir efsanesine” döndü. Partinin kamuoyuna duyurulacağı tarihlerde sürekli değişiklikler yapılıyor. Bu durum, hedef kitlede partilerin “yeterince hazırlıklı olmadıkları” algısı yaratıyor ve beklentileri düşürüyor. Aynı zamanda Babacan ve Davutoğlu aileleri siyasal İslamın içinde yer almış önemli isimlerdir fakat çıkışları siyasal İslamcı yönünde değil de daha çok liberal demokrat yönündedir. Bu durum, onların muhafazakâr ve dindar seçmen üzerinde etkide bulunmasına bir tür set çekebilir. Ayrıca bu isimler, zamanında AK Parti içinde önemli mevkilerde bulunmuş kişilerdir. Zamanında izledikleri politikanın etkisi halen devam ediyor, AK Parti’ye yönelik eleştirileri seçmen tarafından “inandırıcı” bulunmayabilir. Bu iki girişim, AK Parti’ye bir alternatif oluşturabilmeleri bakımından avantajdan çok dezavantaja sahipler. Dezavantajları bir avantaj haline getirebilirler mi zaman gösterecek.

* AK Parti ile MHP’nin anlaşamadığı bazı konular olabiliyor ve bu, zaman zaman kamuoyuna yansıyor. Af süreci bunlardan biri. Ancak MHP Cumhur İttifakı’nda adeta bir yapıtaşı ve bunun önemini AK Parti iyi biliyor. Herhangi bir uyuşmazlık yaşadığında bunu kamuoyuna direkt yansıtmıyor ve sorunu, sağduyu ile hızlı bir çözüme kavuşturuyorlar. Çünkü beka sorunu, Cumhur İttifakı’nın gündeminde tazeliğini korumaya devam ediyor. Bu sorun, seçmenler nezdinde ortaklığın vazgeçilmez olduğu algısını beslemeye devam edeceğe benziyor. Oysa Millet İttifakı’nda uyuşmazlıklar dışarıya daha kolay yansıyor. Bu anlamda muhalefet içinde çatlaklara ve ayrılıklara daha çok şahitlik edeceğimizi düşünüyorum. Babacan’ın partisi, İYİ Parti’den çok ciddi bir oy alabilir. AK Parti’de bu oran yüzde 7.8’dir. MHP’de ise yüzde 5.4’e kadar iniyor.

* Kanal İstanbul yaratacağı olumlu ya da olumsuz etkiler bakımından büyük bir proje. Yalnızca İstanbul’u değil, tüm ülkeyi ilgilendiriyor. Türkiye’de özellikle son yıllarda gelişen bir çevre bilinci ve çevrecilik hareketi var. Doğa, Türkiye politikasında görünür olmaya başlayan olgulardan biri haline geldi. Çevre örgütlerinin projeye dair ciddi kaygılarını işitiyoruz. Böylesi bir zeminde iktidarın kendisini doğru ve net bir şekilde anlatabilmesi son derece önemli: Proje, çevre ve ülke güvenliği için tehditler barındırıyor mu? Kullanılacak maddi kaynaklar, ülke ekonomisini zor duruma sokar mı? Ekonomide dalgalanmalar yaşanırken, işsizlik yüksek seviyesini korurken bu proje neden yapılmalı gibi can alıcı sorular konusunda halkın ikna edilmesi gerekiyor. İkna edici yanıtlar verememesi durumunda AK Parti’nin sıkıntı yaşayacağını düşünüyorum. Burada bir nokta önemli: Medya ekibinin AK Parti’ye zarar verdiğini düşünüyorum. Konuya hâkim olmayan ya da konuyla ilgili uzmanlığı bulunmayan kişiler projeyle ilgili açıklamalarda bulunuyor.

ADİL GÜR: MERKEZİN SOLUNDA YENİ HAREKET ŞAŞIRTMAZ!

* 2020’de Türkiye iç siyasette başta ekonomi olmak üzere 2019’daki gündem maddelerini konuşmaya devam edecek. Kanal İstanbul, Suriyeliler, Libya, ABD ile ilişkiler, yeni  partiler ve yeni ittifak arayışları en çok konuşulacak gündem maddeleri olacak. Tabii ki Suriye PYD VE PKK, FETÖ ile mücadele siyasetin ve gündemin ilk sıralarında olmaya devam edecek.

* Davutoğlu da Babacan da yaptıkları açıklamalarla hedef kitlelerini açıkça tanımladılar. Davutoğlu ve Gelecek Partisi, AK Parti ve Saadet Partisi tabanındaki muhafazakâr seçmenlere hitap ediyor. Babacan hareketiyse kendini merkeze konumlandırıyor. Yapılan araştırmalarda da Gelecek Partisi’ne AK Parti ve Saadet Partisi’ndeki muhafazakâr taban kısmen ilgi gösteriyor. Babacan hareketine partilerinden memnun olmayan hemen hemen bütün partilerin tabanlarından ilgi varmış gibi görünüyor. Yani Ali Babacan’ın kuracağı partiye oy verebilirim diyenler sadece AK Partililer değil, CHP, MHP, İYİ Parti gibi partilerin tabanlarından da seçmenler var. Şunu söylemek yanlış olmaz; önümüzdeki dönemde bu iki yeni partiden Davutoğlu, alacağı oyun neredeyse tamamına yakınını AK Parti ve Saadet Partisi’nden alacaktır. Öte yandan Babacan, oyunun üçte birini AK Parti’den kalanını ise diğer partilerden ve sandığa ilgi göstermeyen siyasete uzak duran kararsızlardan, ağırlıklı olarak da merkezde yer alan seçmenlerden alacak gibi görünüyor.

* Düzenli olarak her ay yaptığımız araştırmalarda Davutoğlu ve Babacan hareketinin bugünler itibarıyla çok ciddi bir oy tabanına hitap etmediğini görüyoruz. Bu nedenle hiçbir partinin tabanından ciddi bir kopma beklemek doğru olmaz. Ancak unutmayalım ki artık yeni hükümet sisteminde siyasi partilerin oy oranlarının çok da önemi yok. Sadece TBMM’de milletvekili sayılarını belirlemek açısından önemli. Kazanmak için artık 50+1 gerektiği için partilerden daha çok ittifakların önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle oy oranı ne olursa olsun, siyasi hayatımızda yer alacak bu iki yeni partinin bundan sonraki ilk seçimde özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde hangi ittifakın içinde yer alacağı önem arz edecektir. Şayet bu iki yeni parti Cumhur İttifakı ile değil Millet İttifakı’yla birlikte hareket ederse siyasi dengelerin değişmesine neden olabilirler. Bu iki yeni partinin gelecekteki oy oranını özellikle ekonomik konjonktür belirleyecektir. Ekonomide işler yolunda giderse beklenenden daha az, yok ekonomide işler daha da kötüleşirse beklentilerin çok üstünde oy alabilirler. Yeni kurulan veya kurulacak partilerle birlikte Saadet Partisi, Cumhur ve Millet İttifakı dışında üçüncü bir ittifak oluşturabilirler. Kazanmak için 50+1’in gerektiği yeni sistemde kuvvetle muhtemeldir ki bu üçüncü ittifakı yanına alan bir adım öne geçecektir. Siyasette yeni arayışlar olduğu aşikâr. Bugünden belki kesin bir şey söylemek yanlış olur ancak, son dönemdeki tartışmalar dikkate alındığında merkezin solunda yeni bir oluşum, yeni bir hareket olması şaşırtıcı olmayacaktır.

* Türkiye’de kutuplaşma nedeniyle sadece siyah var beyaz var. Bir tarafın siyah dediğine öbür taraf asla siyah demiyor. Her konuda kamplaşıyoruz, kutuplaşıyoruz. Bu soruyu yine ekonomideki gidişata göre değerlendirmek daha doğru olacaktır. İşler yoluna girer, ekonomi iyileşir, insanlar hayatından memnun olursa iktidar, Kanal İstanbul tartışmalarından zarar görmez. Şayet ekonomik sıkıntılar devam eder veya ekonomide işler daha da kötüye giderse Kanal İstanbul tartışmaları seçmen davranışlarını etkileyecek, iktidara zarar verecektir.