2010'un gişe rekortmeni

5 milyon seyirciyle Fransa'da 2010'un en parlak gişesini yapan 'Küçük Beyaz Yalanlar', çok kahramanlı bir burjuva dramı. Guillaume Canet'nin yapıtı, duygu patlamasına yol açan bir dostluk filmi.

cumhuriyet.com.tr

Festivalden sonra gösterime giren filmlerden “Les Petits Mouchoirs-Küçük Beyaz Yalanlar”, kamerasını her yıl birlikte, aynı sayfiyede yaz tatili yapmayı alışkanlık haline getirmiş, geniş bir aile şamatası içinde takılan, Parisli, hali vakti yerinde, keyifleri tıkırında bir grup eski arkadaşın gerilimli ilişkilerine çevirmiş, süresi de hayli uzun tutulmuş ve mendil ıslatan bir finale bağlanmış, çok kahramanlı bir burjuva dramını önümüze sürüyor. Topladığı yaklaşık 5 milyon seyirciyle Fransa’da 2010’un en parlak gişesini yapan “Küçük Beyaz Yalanlar”ı, 10 yıldır yönetmenliği gözüne kestirmiş oyunculardan, 1973 doğumlu Guillaume Canet yazıp yönetmiş.

Yakın dönemden “La Fidelite”, “The Beach”,“Vidocq”,“Joyeux Noel” gibi filmleriyle anımsadığımız oyuncu Canet’nin, 2000 tarihli, görmediğimiz ilk yönetmenlik denemesi “Mon Idole”ü (2000) izleyen ikinci uzun metrajı “Ne le dis pas a personne-Kimseye Söyleme”nin (2006), eleştirmenlerce beğenilip birçok dalda Cesar ödülü kazanmasının da verdiği itici güçle çevirdiği üçüncü filmi “Küçük Beyaz Yalanlar”da bir araya getirdiği Fransız sinemasının tanınmış oyuncularından iyi verim aldığı, kalabalık kadrosu ve herkese bir yerden ‘değen’, içten atmosferiyle 2.5 saati çekilir kıldığı söylenebilir.

Duygusallığın üstümüze boca edildiği, gözyaşıyla kahkahanın atbaşı gittiği, hatta nice gözleme dayanarak çizdiği karakterlerin duygularını geçirdiği seyirciyi yer yer avucuna aldığı, hissi sahnelerin öne çıktığı film, anlattığı, ufak çapta travmaya neden olan itiraflar, yalanlar, sırlar, ihanetler, kaygılar ve gizli arzularla gitgide sarsılarak dağılmanın eşiğine gelen bu dostluğun hikâyesini (kimi komik sahnelerin yanı sıra) yer yer burjuvazi eleştirisi “dokundurmalarla” da sarıp sarmalıyor.

Tam tatile çıkmaya hazırlanmışken grubun gözde erkeklerinden, motorsikletli Ludo’nun (Jean Dujardin), diskodan iyi kafayla çıkıp uğradığı ölümcül kaza sahnesiyle başlıyor hikâye ve bu kaza hepsini kahretse de dost sorumluluğunu es geçip Ludo’yu sargılar içinde hekimlere teslim ederek tarihi önceden belirlenmiş yaz tatiline yollanıyorlar yine de.

Konusu bakımından, Marakeş’te lüks bir villada bir yaz kutlama yaparken eski hesapları karıştırıp birbirlerine giren, eski dostları anlatan, yakınlarda tesadüfen TV’de seyrettiğim, Lambert Wilson’lu Jean-Hugues Anglade’lı, Diane Kurys’in yönettiği “L’Anniversaire-Kutlama” (2005) melodramından farksız, birçok benzerini seyrettiğimiz türden, yüzeysel bir duygu bombardımanı niteliğindeki “Beyaz Yalanlar”, sonuçta gücünü sinematografisinden çok geniş popüler kadrosundan ve ağlak konusundan alan ve (içinde bulunduğumuz mevsim münasebetiyle) yansıttığı tatil atmosferiyle seyirciyi özendirmekten öteye geçemeyen, beylik bir film.