1923 devrimini yıktılar enkazı kaldırıyorlar
Işık Kansu, “Yurt Kemiricileri”nde din, ticaret, siyaset ve medya sacayağında yükselen karşıdevrimci inşayı çözümlüyor.
Gamze AkdemirGazeteci yazar Işık Kansu’nun kısa sürede ikinci baskı yapan yeni kitabı “Yurt Kemiricileri” (Telgrafhane Yayınları) için iri puntolarla ve büyük harflerle kenara bir bir yazdıkları demeli ilk olarak. Karşı devrimcilerin yoğun saldırılarıyla dolu çok yakın tarihin ortasında, Cumhuriyetin çürütülüşüne tanıklık etmek zorunda kalan bir gazetecinin not defteri diye devam etmeli sonra.
Kansu’nun, “Cumhuriyet yıkılırken Tarikat-Ticaret-Siyaset üçgeni ‘medyatör’leri nasıl kullandı?” altbaşlığıyla yazdığı bu not defterinin konuğu ise bol! Her sektörden, kurumdan ve kılıktan Cumhuriyet düşmanları ve taşeron medyatörler... Siyasal iktidarcısından tezgâhçı cemaatçisine envai, iç-dış güdümlü, çoğu taze kalanı ise satılmış veya işgal edilmiş yayın organları ve neferleri...
Mimarları, mühendisleri, komutanlarıyla kemiricilerin en azılıları ekseninde; din, ticaret, siyaset ve medya sac ayaklarında yükselen karşı devrimci inşayı, çıkar ve şer birliğini satır satır işliyor Kansu. Türk medyasının utanç dolu yakın tarihini merkeze alarak toplumun ve havanın küresel dönüşümünü vurguluyor.
Çalışmasının “Ergenekon Düzmecesi” başlıklı bölümünde Cumhuriyet gazetesinin üzerine hangi ana gerekçeler, uydurma savlarla yüründüğünü irdeliyor Kansu. Ardından Cumhuriyet gazetesinde yaratılmak istenen çizgi değişikliğini çözümlüyor.
Işık Kansu’nun yazı dilini iyi biliriz! “Yurt Kemiricileri”nde de umudunu diri tutarak yumruk gibi yazıyor yine.
Hedeflerine vardılar!
- Kitabınızda yurt kemiricilerinin yola devam haritasında şu nihai amacı sıklıkla vurgulanıyor: Türkiye’nin 1923 devriminin ilkelerinden, Atatürk ile simgelenen tüm özdeşlik niteliklerinden koparılması, yani laik, demokratik, sosyal ve ulus-devlet yapısından koparılması, bölünmesi. Medyatörlerini merkeze alarak sorarsam, her şey nasıl başladı?
Kardeşim Gamze, aslında bilinçli sorunun içinde yanıtı da var. Kuyuya taş atan deli, (aslında hiç de deli değil, şeytan akıllı) sömürücü egemenliktir. Emperyalizmin 1970’lerden başlayarak tüm dünyaya anlatmaya başladığı yeni masal küreselleşmedir o şeytanlık.
Masalın gelip dayandığı yer, sermayenin akışkanlığı önündeki tüm engellerin, sınırların, duvarların yıkılması, finans kapitalin alabildiğine özgürleşmesidir.
Bu azgın özgürleşme (serbestleşme); ulusal sınır, ulusal planlama, kazanılmış hak, kamu yararı, kamu hizmeti ve işletmeciliği, karma ekonomi gibi emeği ve emekçiyi, mazlum halkları, dolayısıyla “tam bağımsızlık” istencini simgeleyen tüm alanları dümdüz etmeyi öngörüyordu. Öngörmekle kalmadı, Türkiye’de olduğu gibi, yoksullaşma, birbirine yabancılaşma ve düşmanlaşma, gericileşme, cahilleşme, lümpenleşme, demokrasiyi askıya alarak diktatörleşme ile doğrudan yaşama geçti.
Bunun için basın-yayın hizmetinin iliştirilmiş ve de yandaşlaştırılmış medyaya doğru evrilmesi; kamu mallarının, siyasal kadroların, kısacası tümüyle devletin ve kamusal düzenin, küresel şeytanlık tasarımının emir ve görüşlerine uygun olarak dönüştürülmesi gerekiyordu. Hedef oydu, o hedefe de varıldı.
1923 devrimi yıkılmalıydı, yıkıldı. Şu anda Türkiye’yi küresel egemenler için yönetenlerin ifadesiyle onun enkazı kaldırılıyor.
Devrimciler, Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, sosyalistler; yıllardır 1923 devrimi ve onun yaratıcılarını aşağılayan medyatörlerin, yobazların, ruhlarını küresel şeytana satmış yetmez ama evetçilerin üstünde tepindiği işte o enkazın altındadır bugün.
Ayıplı tarihe tanıklık
- Uyananı, uyanamayanıyla “Bu yeni insanı ve yurdu daha neler bekliyor”u nasıl ortaya koymayı amaçladınız?
Biz gazetecilerin temel ödevi yaşamı özetlemek, yaşadığı dönemin tarihine tanıklık etmektir. Yurt Kemiricileri, bu ödevi yerine getirmek üzere yazıldı:
Kardeşi kardeşe düşüren, halkçı atılımları körelten, toplum çıkarlarını kollayan kurumları örseleyen, hatta çürüten; basın özgürlüğünden tutun düşünce özgürlüğüne değin elimizdeki tüm uygarlık birikimlerini Ortaçağ’a geri iten, siyaseti ve ülke yönetimini kokuşmuş ilişkilerle sarmalayan, halk yararına nesnel ve ilkeli görevler üstlenmiş gazeteleri sinsice işgal eden bir dönemi özetlemek, yaklaşık yarım yüzyıllık bir ayıplı tarihe tanıklık etmektir asıl amaç.
Ayakkabıya yapışmış sakız gibi
- Medya patronları bankaları, şirketleri, televizyonları ve gazeteleriyle medya holdingleri büyük bir güç haline geldikçe, sizin “medyanın cici beyleri” diye tabir ettiğiniz ve kitapta isimleriyle andığınız pek çok gazeteci de gazeteci olmaktan çıkıyor. Neye/nelere dönüştüler ve nasıl bir motto içselleşti?
Gazeteciliği gazetecilikten çıkarıp son yılların moda deyimiyle “etki ajanlığı”na dönüştürenlerin hiç unutulmaması gerekiyor. Onlar; insanlığın güzel geleceğinde, geçmişte yürünen zorlu yollarda ayakkabı tabanlarına yapışmış kirli sakızlar gibi anımsanmalılar.
Onlar ki; Uğur Mumcu’nun deyimiyle “tarikat, ticaret, siyaset” sarmalına girip küresel satış masasında birer lokma meze olmuşlardır. Şimdi bir kısmı “aldatıldık” filan diye ağlaşsa da timsah gözyaşları, üzerlerindeki lekeli damgaları hiçbir zaman yıkayamayacaktır.
Yurt Kemiricileri; özünde siyasette, orduda, örgütlerde, basında ve akademik alanda bir serbest düşüşün, alçalmanın tanıklığıdır.
Kuşatılmak istendi
- “Ergenekon Düzmecesi” başlıklı bölümde Cumhuriyet gazetesinin üzerine hangi ana gerekçeler, uydurma savlarla yüründüğünü irdeliyorsunuz. Ardından Cumhuriyet gazetesinde yaratılmak istenen çizgi değişikliğini çözümlüyorsunuz. Cumhuriyet gazetesine son beş yılda yaşatılan ağır süreç basın ve hatta küresel siyaset tarihine nasıl geçmiştir sizce?
Cumhuriyet gazetesi, önce, siyasi iktidardan destek alan casusluk cemaatinin uyduruk savları ile dışarıdan kuşatılmak istendi. O kuşatma sürerken, siyasi iktidar ile cemaatin arasında tümüyle çıkarlara dayalı bir çatışma çıktı. O çatışma döneminde, Cumhuriyet gazetesi bu kez içeriden işgal edildi. İşgal, gazetenin hem temel ilkelerine hem emekçilerine hem de geleceğine dönüktü.
Amaç, Cumhuriyet gazetesini önce dönüştürmek, sonra diz çöktürmek, son olarak da çökertmekti. Niye? Çünkü, Cumhuriyet, bir 1923 devrimi kurumuydu. Tıpkı, Cumhuriyet rejimi gibi Cumhuriyet’i savunan Cumhuriyet gazetesi de enkaz haline getirilmeliydi. Görevlendirilenler, bu amaca ulaşamadılar.
Alev Coşkun’un başlattığı hukuksal savaşım sonrası, Cumhuriyetçiler, bugün hem kuşatmayı hem de işgali kaldırmış; gazeteyi bağımsızlığına kavuşturarak gerçek yoluna döndürmüşlerdir. Kitabımda bu kuşatmanın, işgalin ve kurtuluşun ayrıntılarına da yer verdim.
- Memlekette her şeye rağmen konkordato ilan edilmeyen değerlerimize inancınızla sürüyor ve bitiyor çalışmanız.
Kuvayı Milliye ruhu, bu topraklarda iflas edebilir mi? Aydınlanmanın güneşi ile yıkanmış insanlar karanlığa doğru koşabilir mi? Onur balçıkta boğulabilir mi? Öyleyse yapacak daha çok işimiz var. Dağ başını duman almışsa eğer, bize yürümek düşer.