12. Uluslararası İstanbul Opera Festivali, Arkeoloji Müzeleri bahçesinde Barok Konser ile devam etti

Festival, 1 ve 3 Temmuz’daki Gala Konseri’nden sonra, 4 Temmuz akşamı Arkeoloji Müzeleri bahçesiyle çok güzel uyuşan Barok Konser ile devam etti.

Nurduran Duman

Şarkıya, ezgiye karışan çeşit cıvıltısıyla kuşlar, sahnenin üstünden bir o yana bir bu yana uçuşurken, rol çalan değil, eşlik eden kanat çırpışları... Akşam üzeri kızıllığında daha da yeşil ağaçların yaz yağmuruna doymuş uzamışlığı, akrabaları keman, lavta, viyola, viyolonsel, kontrbas gövdelerinden çıkan notaların çarptığı yapraklarındaki saygılı kıpırtısızlık... İkindi akşama demlenirken tarihi binaların arasında usulca yeşilden maviye akan gök... Anne babasıyla gelmiş, sihirlenmiş pür dikkat dinleyen çocuklar. Uzun zorlu karantina günlerinden sonra insan içine karışmışlıktan esrik yetişkinlerin nitelikli müziğin içinde aldığı derin soluk... Yanı başımdaki seyircinin J. Du Buisson’un eseri “Plainte sur la mort de Monsieur Lambert” sırasındaki gözyaşları... Çalgıları, sesleri, canları, heyecanlarıyla seçkin müzisyenler, operacılar... Onlar işini tutkuya dalmış yaparken yukarıdan geçen uçak mırıltısıyla (bize anın büyüsü içinde gürültü gibi gelmedi) yüzlerinde beliren gülümseyiş... 

LAVTAYA TANIKLIK

12. Uluslararası İstanbul Opera Festivali, 1 ve 3 Temmuz’daki Gala Konseri’nden sonra, 4 Temmuz akşamı Arkeoloji Müzeleri bahçesiyle çok güzel uyuşan Barok Konser ile böyle devam etti. Orkestra Şefi Paolo Villa yönetimindeki konserde İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’na solistler soprano Otilia İpek, bas Suat Arıkan, mezzosoprano Elif Tuğba Tekışık, bariton Kevork Tavityan, kontrtenor Kaan Buldular sesleriyle, Oleksandr Samoylenko keman soloları, Hande Cangökçe ise antik barok çalgı “lavta” eşliği ve solosuyla katıldı. J. S. Bach, A. Caldara, F. Cavalli, J. D. Buisson, Vivaldi gibi bestecilerin eserleriyle zaman mekân sunum üçlüsünün hayran edici birleşimi denebilecek konserde, sahnelerde pek de görmediğimiz lavtanın varlığına tanıklığımız hazine sandığımıza eklenen değerli bir deneyim taşı.

KONSERDE BİR İLK

Türkiye’de yetişmiş konservatuvar mezunu ilk Türk kontrtenorumuz Kaan Buldular’ı dinleyip izlemek ise kişisel alımlama estetiği tarihimizde ayrı bir yere işlendi. 16. ve 17. yüzyıllara baktığımızda dönemin baş yıldızları onlar, kontrtenorlar... Barok müzik dönemi, kontrtenorların alto ile tenor arasındaki köprü sesleriyle, soluklarının da gücüyle insan doğasını zorladıkları bel kantolar (güzel şarkı söyleyiş), yaptıkları beklenmedik süslemeler, tuttukları uzun soluklarla soluğunu tutan dinleyici, izleyiciyi kendilerinden geçirdiklerinin (bayılmak dahil) hikâyeleriyle dolu. Uzun salgın sürecinde konserlerinin ya az seyircili ya da çevrimiçi kayıtlar olarak devam ettiğini, Arkeoloji Müzeleri bahçesindeki böyle seyircili bir konserde hem duygulandığını, hem de çok heyecanlandığını söyleyen Buldular duygularını, “Yaptığımız müzik, antik kültürlerden etkilenen, antik kültürleri anlatan müzik, biz de burada tam o dönemin göbeğindeyiz, müziğimizle atmosferin uyuşması ise bambaşka hissettirdi” diye anlattı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda hocası Lynn Trepel Çağlar’ın ilk olarak Buldular için hazırladığı müfredatla bundan böyle eski müzik, Rönesans müziği, özellikle Barok müzik çalışabilen başka yeni kontrtenorlarımız da yetişmekte, bu da bir müjde. 

Festival 8-10-11 Temmuz 20.45’teki, yönetmenliğini Caner Akın’ın, koreografisini Tan Sağtürk’ün üstlendiği, orkestra şefinin Murat Cem Orhan’ın olduğu “Saraydan Kız Kaçırma” operasıyla Mozart’ı selamlayarak tamamlanacak. Sanata evet.