12 Mart’ın sınav skandalı, işçi ücretlerini aşağı çekme sabıkaları

6 Temmuz 1973’ten günümüze üniversitelere giriş sınavlarında, merkezi sistemlerle kadro alımlarında sayısını bilmediğimiz kadar çok soru çalınması, yandaşlara dağıtılması skandalı yaşandı. Cumhuriyet’in savaşımını verdiği ilkinin dışında, soruşturmalarla geri dönüşleri alınmış, sonuçları ile kamuoyuna yansıtılmış hiçbir haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluğun örneği yaşanmadı. 12 Mart darbesinin üç yılı içinde DPT rakamları ile işçinin satın alma gücü yüzde 7.7 düştü. TÜSİAD, sözleşmeli işçilerin ücretlerinin düşmesi gerçeğine itiraz ederken, çoğunluk işçi için kayıpların çok daha yüksek oranlarda olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

Şükran Soner

Türk-İslam sentezli dönemin en ünlü dershanesinde, çalınan soruların cevapları öğretmenlere çözdürülüp öğrencileri ile paylaşıldı.

5 Temmuz tarihinde, öğlen saatlerinde bir grup öğretmen ellerinde kendi el yazıları ile yazılı, ağırlıklı matematik, diğer fen dalı soruları, cevapları da olmak üzere gazeteye geldiler. Sabahtan üniversiteye giriş sınavı derslerini verdikleri dershaneye çağrıldıklarını, ellerindeki el yazıları ile yazılmış kâğıtlardaki sorular ile yanıtlarını hazırlayıp öğrencilere öğretmelerinin istendiğini anlattılar. Dönemin en ünlü Türk-İslam sentezine yakınlığı ile bilinen dershanenin Divanyolu’ndaki İstanbul şubesinde çalıştıklarını anlattılar.. Teslim aldığım soru kâğıtlarının 6 Temmuz 1973 günü yapılacak üniversite giriş sınavlarından önce elimde olduğunu belgelemek üzere, Cumhuriyet yönetiminin bilgisi içinde gazeteye en yakın bir notere gittim. Söz konusu el yazısı notlarının o günün tarihi ve saati ile elimde olduğuna ilişkin tutanaklar tutuldu. 6 Temmuz günü üniversite giriş sınavı yapıldıktan sonra, tutanağa alınmış sınav sorularının tam metni üzerinden tarama yapıldı. 7 Temmuz 1973 tarihli Cumhuriyet’in manşetinden, “Üniversitede skandal” başlığı ile yayımlandı. Noterde 5 Temmuz günü elimizde olduğunun saptandığı noter fotokopileri ile birlikte, “Giriş sınavı soruları çalındı”, “Gazetemiz durumu sınavdan bir gün önce tespit ettirdi” yan başlıklarıyla, ayrıntılarıyla verildi. 8 Temmuz tarihli haberimizde, bakanın tahkikat açıldığına ilişkin açıklaması, sınavların iptalinin beklendiği, Ankara’da bir adayın soruların cevaplarından kopya çekerken yakalandığı bilgileri ile birlikte yer alıyordu.

9 Temmuz tarihli Cumhuriyet’te noter belgelerinden sorularla, sınav sorularının karşılaştırıldığı fotokopiler eşliğinde günün gelişmeleri, ayrıntıları yer alıyordu.

10 Temmuz 1973 günü Sınav Komisyonu Başkanı sınavın tekrarına gerek görülmediği açıklamasını yaptı. Sorularda benzerlik olsa da birçok sorunun yanlış yazıldığı iddia ediliyordu. Cumhuriyet adına biz “Israr ediyoruz” başlığı altında, notere onaylattığımız sorularla, sınavda sorulan soruları yana yana yayımlamayı sürdürüyorduk. 11 Temmuz günlü yayınımızda sınav olayını bakanlık müfettişlerinin incelediği, soruşturma için bir savcının daha görevlendirildiği haberleri vardı. Ayrıca elden ele dolaştırılırken, öğrenciler tarafından yanlışlı yazılmış soruların dahi sınavın bütünlüğü içinde toplam puanları etkileyeccek ağırlıkta olduklarının haberi de vardı. 12 Temmuz tarihli haberimizde giriş sınavının iptali için yapılmış açıklamalar ile öğrencilerin barolara başvurularının haberleri yer alıyordu. 13 tarihli haber derlememizde sınavda cevaplarla yakalanan 3 öğrencinin komisyona bildirilmesi yanında olaylarla ilgili ifadeleri alınanların haberi vardı.

Herkesin bir satın alınma fiyatı vardır

Hazır ifadelerin alınmasına sıra gelmişken, benim 7 Temmuz tarihinde ifademin alınışında savcılıkta yaşananlardan söz etmeden geçemeyeceğim. Savcının soruların elime geçişi, soruları bana getiren öğretmenlerin görev yaptıkları ünlü dershaneye ilişkin bilgilerin savcılık tutanağına geçirilmemesine takılmıştım. Birkaç kez ısrar ettim. Israrcı olduğum tutanak tutulmuyordu. Savcı soruları sattıklarına ilişkin matbaa işçilerinin verdikleri ifade, itiraftan sonra bu tutanakların önemli ve anlamlı olmadığı savunmasına sığınıyordu. Tartışma uzadıkça, verdiğim ifadeler tutanağa alınmadıkça, diyaloglar daha da büyük anlam kazanıyordu.. Dayanamayıp soruların gizli tutulabilmesi adına, gelenek olarak sınavlara kadar matbaada tutulan işçilerin verdikleri ifadelerdeki anlamın gerçekleri açıklamaya yetmeyeceği tartışmalarına geçmiş olduk. Sonuçta matbaa işçilerinin ister itiraf ettikleri gibi rüşvet almış olarak soruları satmaları halinde bile ya da bir ihtimal işkence ile bile olabilir, söz konusu suçu üzerlerine almış olabilecekleri üzerinde durdum. “Hangi hal doğru olsa bile sonuç olarak, bu soruları öğrencilerine satan, dağıtan dershanelerin ayrıca araştırılması gerektiğini” belirterek, asıl hırsızlıktan sorumlu olan dershaneleri atlayamayacaklarında ısrarcı oldum.. “En garibanı, işçiyi cezalandırmak kolay, asıl sorumlu ve suçlu dershaneler üzerinde neden durulmuyor. Herkesin bir fiyatı yok mu?” anlamında bir cümle kurduğumda savcı sıkışmış, fırsat yakalamış olarak “Sizin fiyatınız ne?” yanıtını yapıştırdı. “Çok pahalı, siz beni satın alamazsınız!” öfkeli noktalamamı anımsıyorum. Hiç unutamıyorum yıllar sonra aynı savcı Cumhuriyet gazetesinin bir 7 Mayıs yemeğinde, Cağaloğlu bahçemizdeki okurla buluşmamızda yanıma gelmişti. Yıllarla uykusunun kaçtığını, bir şeyler yapamamanın üzüntüsünü yaşadığını anlatıyordu. Emekli olmanın ve bir şeyler yapamamanın acısından uzaklaşmış olmanın dostluğu ile, anlatamadığı yaşanmışlıklarını dolaylı paylaşıyordu..

Sınavlar Sonunda İptal Ediliyor

31 Temmuz 1973 tarihli Cumhuiyet’in manşetinde sınavların iptaline giden yolda Cumhuriyet’in yer verdiği son önemli haber, bilirkişi raporunun mahkemeye verilmesi ile ilişkili. Bilirkişi raporu sınav soruları ile çalınanların aynı olduğu sonucuna varıyor. Yalçın Pekşen’in imzasını taşıyan haberde, raporun fotokopisi de gazetede yer alıyor. Üniversite sınavının iptal edildiği haberinin verildiği 1 Ağustos tarihli gazetemizin manşetinde, “Soruların çalındığı kesinleşti” üst başlığı da var. Ancak bizim için İstanbul Savcısı’nın açıklaması da ilginç. Soruların baskı sırasında çalındığı bilgisi var. 7 kişinin tutuklandığının da altı çizilmiş. Soruların satılması, dağıtılmasında rol oynayan dershaneler üzerinden söze gerek yok..

12 Mart’ın idam infazları, kanlı operasyonlar, işkencelere dayalı açılmış davaları, anayasaya getirilen yasakları arasında üç yıl içinde işçinin satın alma gücü yüzde 7.7 olarak düşüyor

Prof. Metin Kutal Hoca, öğrencilik yıllarımın Gazetecilik Enstitüsü Müdürü, günümüze uzanan soluksuz çalışmaları içinde, işçi ve işveren ilişkilerine ilişkin gelişmelerin bütünlüğünden kopmadan, hiç ara vermemiş olarak, Cumhuriyet’ten tanıklıklar sayfasının da en duyarlı okuyucuları arasında. Kendisi için özel anlamı olan gelişmelerin tarihleri yaklaştıkça, önünden, ardından düşüncelerini paylaşıyor. 1973 yılında yaşananların yoğunluğunda tarihler gündemlere göre bir yaklaşıp bir uzaklaştıkça 9-10 Temmuz tarihlerine ilişkin, kendisinin ayrıca özel olarak önemli etkilendiği süreci paylaşmak istediğini söyleyerek, virüs döneminin zorunluluklarıyla da bağlantılı olarak telefon etti. Bildiklerime bilmediklerimden çok da önemli ve anlamlı katkılarda bulundu. Sevgili Hocamı hep genç ve enerjik katkılarına saygı, sevgiyle bir kez daha selamlarken, Cumhuriyet okuru için de çok anlamlı son katkılarına hemen geçmek isterim.. Metin Hoca, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti tarafından Büyük Tarabya Oteli’nde 9 Temmuz tarihinde yapılan, benim de izlemek üzere katıldığım toplantıyı anımsatarak söze girdi. Seminerin açılış konuşmasını Dr. Nejat Eczacıbaşı yapmış, Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem de katılmıştı. Genel olarak sendikal haklar ve özgürlüklerin kazanımları sonrası yaşanan çatışmacı gelişmelerin altını çizmişlerdi. Söz konusu toplantıda Prof. Metin Kutal, toplusözleşme düzeninde ücret politikaları konulu bir tebliğ sunmuştu. Sendikal hakların kazanılmasından 12 Mart’a geliş sürecine kadar yaşanan gelişmeleri özetlemişti. Toplusözleşme dönemi öncesi 9 yılda gerçek ücretlerin reel olarak yılda ortalama yüzde 1.7 olarak yükseldiğinin altını çizmişti. 1964’ten sonra ise toplusözleşme düzeni içinde her yıl yüzde 2.5 gibi bir artışın yaşandığını açıklamıştı. 1970 yılından sonra hayat pahalılığının hızla artışı üzerine reel ücretlerde artışın önce durduğunu, sonra satın alma gücünün düşmesinin hızlandığını açıklamıştı. Ortalama yıllık yüzde 2.5 gibi düşüşlerle üç yıldaki ücret düşüşünün yüzde 7.7’yi bulduğunu açıklamıştı. Haberin içinde ayrıntılı yer alan tebliğinin özeti, haberin manşetine de çıkmıştı. Sözünü ettiğimiz toplantı iki gün sürmüştü. Nedenini anımsamıyorum ama ikinci güne ben katılamamıştım. Hocanın paylaştığı önemli anılar ise ikinci gün yaşanmıştı. Metin Kutal Hoca, bilimsel titizliği ile etkilendiği için unutamadığı ikinci günün anılarını paylaşmak gereğini duymuştu.. Özetle sabahın ilk oturumunda dönemin TÜSİAD Başkanı söz alarak bir açıklama yapmak istediğini söylemiş. Özetle üç yılda yüzde 7.7’lik reel ücret kaybının doğru olmadığını belirterek, haberde imzam olmadığı halde benim ismimi de geçirerek haberin doğru olmadığını, tekzip edilmesi gerektiğini, gerçeği yansıtmadığını söylemişti. Verdiği bilgilere göre, TÜSİAD üyesi işletmeler adına imzalanan sözleşmelerin sonuçları ile söz konusu ücret düşüşünün çeliştiğini belirtmişti. Oturum başkanı bu tabloda Metin Kutal’ın cevap hakkının doğduğunu belirterek kürsüye açıklaması için çağırmıştı. Metin Kutal, tebliğinin DPT rakamlarına dayandığını bir kez daha rapor alıntılarıyla açıklayarak, ülkenin toplam kayıtlı işçi çalışanları üzerinden olduğunun altını çizmişti. Sonuç olarak TÜSİAD üyesi işyerlerindeki sözleşmelerin enflasyon karşısındaki düşüşü söz konusu yüksek rakamlara ulaşmıyorsa, diğer çalışanların kayıplarının çok daha yüksek olduğu gerçeğini, daha da yüksek oranlarda yoksullaşmayı kanıtlamıyor mu? Yeri gelmişken yakın tarihlerde, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yüzüncü yıl çalışmaları kapsamında Metin Kutal Hoca’nın önemli görevler aldığını, gazetemizde de birçok konunun kendisinin de doğrudan makaleleri de içinde olmak üzere paylaşıldığını anımsatmam gerek. Yine yakın tarihlerde 18 Mayıs 20017’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlandığı üzere, Kutal’a uzun yıllar çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen saygı gününden yayımlanmış haberi paylaşmak isterim. Hocanın çok önemli tebliğinin özeti, ülkemizde sendikal hakların özgür kullanıldığı yılların ömrünün, bilim yaşamının anıları yanında çok kısa kaldığını özetliyordu.