12 Mart yasaklı anayasası Senato’ya onaylatılıyor
12 Mart’ın ağır işkenceler, kanlı operasyonlar, provokasyonlar ağında 1973, sağ adına meyveleri toplama yılı gibi. Gündemin öne çıkan çelişkiler yumağında, değil gerçekleri okumak, olupbitene ilişkin sonuçları çıkarabilmek güç. Siyaseten kilitlenmiş Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı seçtirilebilmesi kaosunda formül bulabilmek adına cumhurbaşkanı seçilebilmesine yönelik anayasa değişikliği bile çözüm reçeteleri içinde tartışılıp durulurken.. Demirel’in ustalıklı manevraları ile sağ partiler ittifakında kolaylıkla Meclis’ten geçen, 27 Mayıs Anayasası’nın getirdiği hak ve özgürlükleri çok boyutlu tırpanlamış, geriye çekmiş yasaklı 12 Mart Anayasası metninin zorlu olması beklenen Senato’da onaylanması, balıktan kılçığın çıkarılması gibi kolay oluyor. Kaş yapmak isterken göz çıkarmaya katkıda, hak-hukuktan yana kamuoyu algısı; soluksuz MİT provokasyonları içinde, kanlı operasyonlar, ağır işkenceler odaklı düzenlenmiş sonuçta hepsi de boş çıkacak, 12 Mart’ın simge davalarının çarpıcı senaryoları ile ağır baskı altında sindiriliyor. Olupbitenlere ilişkin ortalık toz duman altında..
Şükran Soner1973 gündemini sayfaları atlamadan okuma çırpınışında gerçekleri görmek adına gerçeklerin karartılması tuzağında toz duman altında kalmanın dayanılmaz paniği...
Üstelik 12 Mart darbecilerinin Cumhuriyet gazetesini susturma adına, Nadir Nadi ve yazarlarını tasviye operasyonları başarısız kılınmışken. Cumhuriyet okurlarının duyarlı tepkileri, gazetelerine sahip çıkmaları sayesinde, çoğunluk ana akım medya baskı altında tutuluyor olsa da.. Gerçeklerin kamuoyu ile paylaşılmasında bugünlere göre çok daha güçlü, duyarlı, örgütlü toplumun, laik Cumhuriyet değerlerinin üzerine, özgürlükçü haklar savunmasının öğretisi, deneyimlerinden geçmiş duyarlılıklarını koruyabilmeleri beklenirken..
Gazetemiz sayfalarının en azından birincisi, gündeme alınması beklenen köşe yazarları, sayfaları ile taranmış olması sonrasında, ortaya çıkmış listelerin başlıkları ile seçilmesinde öncelik verdiğim sayfalardan olupbitene ilişkin sonuçların çıkarımlarında bugüne kadar hiç böylesine panik içinde kalmama neden olan boşluklarla yüzleşmemiştim.. 1966’nın Cumhuriyet’e ilk adımı attığım haziran ayından 12 Mart Muhtırası’nın verildiği günlere uzanan, kuşkusuz çok yoğun gündemine karşın, bilincime kazınmış gelişmeleri arasında en önlerde bir yerlerde, Demirel’in 27 Mayıs’ın özgürlüklere örgütlü kapıları açan anayasal ve yasal düzenlemelerine karşı açtığı savaş öyle unutulacak gibi değildi.
“Lüks, bol anayasa” olarak özetlenebilecek, inatçı, soluksuz savaşı karşısında, özgürlükçü anayasayı, katkılarıyla başı çekmiş bilim insanı, hukukçularımız başta, kazanımlar patlamasında rol almış öncü siyasal, toplumsal, meslek örgütlenmelerinin duruşları öyle hafife alınacak, küçümsenecek boyutlarda değildi. En anlamlı olanlarını paylaşmamak olanaksızdı. En başından arşivler üzerinde tarih bulma çabasına girdiğimizde, belki yazılım tekniklerindeki yanlışlıkların da payı olsa bile, “Lüks, bol anayasa” tartışmaları karşılığında Demirel’in isminin çıkmaması, “Erim”in adına takılıp kalmak anlaşılır gibi değildi.
NİHAT ERİM’İN 12 MART’IN YASAKLI ANAYASASININ MİMARI OLMA SEVDASI
Yeri gelmişken, bilgisayar taramasında karşımıza istemeden çıkıp duran, Erim’in adının geçtiği bir-iki kupürü de sizinle paylaşmam kaçınılmaz oldu. Yine yeri gelmişken 12 Mart Muhtırası’nın verildiği ilk günlerde Demirel’in hemen istifa etmemekte direnmesi nedeniyle, 1. Nihat Erim koalisyon hükümetinin 26 Mart - 11 Aralık tarihleri arasında görev yaptığının altını çizmeliyim. Gerçekten de Demirel’in 27 Mayıs Anayasası’na ilişkin eleştirilerinde öne çıkmış “lüks, bol” anayasa sözcüklerini dilinden düşürmemişti. 12 Mart yasaklı anayasasının hazırlanması mimarlık görevini, büyük bir gönüllülük ile üstlenmişti.
17 Temmuz 1971 tarihli Cumhuriyet’in birinci sayfasında Erim’in “Partileri uzlaştıramadım” açıklaması var. 8 Ağustos 1971 tarihli Cumhuriyet’te ise komisyon çalışmalarında da görüş birliğine varılamadığını açıklıyor. CHP’nin dönemin genel başkanı İsmet İnönü’yü evinde ziyaret ettiğini, uzun süren bu görüşme sonucuna ilişkin de bir açıklama yapmadığı belirtiliyor. Dönem süreçleri içinde Genel Başkan İnönü de birçok kez anayasa değişikliği istemlerine karşı çıkan açıklamalar yapıyor. 1. Erim Hükümeti 11 Aralık tarihinden geçerli olmak üzere dağılıyor. Yeniden bir koalisyon hükümeti oluşumu olarak 2. Nihat Erim Hükümeti olarak 11 Aralık’tan 22 Mayıs 1972 tarihine kadar devam ediyor. Anayasa değişikliği çalışmaları bir boyutu ile hep sürdürülüyor.
FERİT MELEN HÜKÜMETİ DÖNEMİ
Yeniden öncelikli gündem tartışmalarının içine 22 Mayıs 1972’de kurulmuş olan 15 Nisan 1973’e kadar görev yapacak olan Ferit Melen Hükümetine taşınıyor. Melen Hükümeti döneminde 20 Eylül 1972 tarihli Cumhuriyet’ten CHP ortak grubunun kararını okuyoruz. CHP’de artık Genel Başkan Bülent Ecevit’tir. Anayasa değişikliğini rejim için sakıncalı gören kararın yanında, öze aykırı görülen tüm tekliflerin reddedilmesi yolunda CHP Genel Başkanı Ecevit’e yetki veriliyor. Haberin kupürünü Ali Ulvi’nin karikatürü eşliğinde paylaşıyoruz.
Söz konusu 12 Mart’ın darbeci, 27 Anayasası özgürlüklerini kısıtlayan yasa metni Meclis’ten yine Melen Hükümeti döneminde 15 Şubat 1972 tarihinde geçirilmiştir. Birden fazla yayımladığımız gazete kupürleriyle, söz konusu Meclis’ten geçirilen yasanın gerçek mimarının Demirel olduğu pek çok köşe yazarımızın yorumları, karikatürlerle de paylaşılmıştır.
Başka yayınları kupürleri ile taramak şansım olmadığı için okurla paylaşma şansım da yok. Aslında dönem gazetemiz kupürleri, köşe yazarları yorumları, haberleri ile ayrıntılı incelendiğinde 12 Mart Anayasası’nın kazanılmış hak gasplarının içerikleri, en anlamlı boyutları ile tartışılmış, kamuoyu ile paylaşılmış oluyor. Kamuoyunun algısındaki eksiklik, biraz da anayasa değişikliği tekniğinden kaynaklanıyor. Sonuç olarak 1961 Anayasası yürürlükten kalkmamış oluyor. Budamalar, amaçlanan çok yönlü doğrultulara dönük madde değişiklikleri ile sağlanmış oluyor. Kaçınılmaz maddelerin yaşama dönüştürülecek boyutları ile ağırlıklı hukukçularımız ve köşe yazarlarımızın paylaşımları olarak parçalı hazırlık süreçleri de içinde, sonrası olası sonuçları ile birlikte kesintisiz okurla da paylaşılmış bulunuyor.
Elbette anayasa değişiklikleri olarak gelen hak-hukuk, özgürlükler kısıtlamalarının anayasal geçerlilik kazanması yine dönemin hukuk düzeni içinde Senato’nun da onayını gerekli kılıyor. İşte bu süreç, bir biçimde cumhurbaşkanı seçilmesi gündemi ile çakışınca, sonuç olarak da hangi anayasaya sahip çıktığı kamuoyu için bilmece olarak kalan, komutanların 21 Şubat 1972 tarihli muhtırası da karışınca, gerçekler iyice sisler arkasında kalıyor, görülmesi zorlaşıyor. Biz gündemin kaosu, karabasanında birinci sayfa haberlerinde nerede ise tam sayfa olarak Cumhurbaşkanlığı seçimi kaosunun gelişmelerini paylaşırken.. Bir yandan da ağır işkenceler, MİT provokasyonları, baskın ölümlü operasyonlar peşe peşe 12 Mart sonrasının aclarının topuna ilişkin gelişmelerin devamı haberlerin karmaşasında olupbiteni görebilmekte Fransız kalıveriyoruz..
GÜNDEMİ OKUYAMAMANIN PANİĞİNDEN, İLHAN SELÇUK’UN UYARISIYLA UYANMANIN KEYFİ
Cumhuriyet’ten tanıklıklarda bağlantılı gündemin zorunlu kıldığı çapraz gelişmeleri biraz daha anlaşılır kılabilmeye dönük, biraz daha ağırlıklı dönemin gündem takviminden yürüme çabasındayken, 1973’ün cumhurbaşkanı seçimi kördüğümü üzerinden yürümek isterken, birinci sayfadaki baskın haberlerle, ardı arkası kesilmeyen kördüğüm tartışmaların içine düşmek yetmezmiş gibi, duruşmaların gündem kaydırmacaları cabası, “Nasıl altından kalkacağım” paniğine kapılmamak olanaksız gibiydi.
CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ YASAKLI ANAYASA GÜNDEMİNİN ÜSTÜNE ÇIKARILINCA
Toplayabildiğim bana göre öncelikli sayfalar, köşe yazıları üzerinden teke tek ders çalışmaya, olupbitenleri sıralamaya kalkışınca, sanki işler biraz daha da sarpa sarıyordu. Köşe yazılarında, ağırlıklı gündem başlıkları arasında, Cumhurbaşkanlığı’nın önüne çıkan, Meclis’ten geçmiş anayasa yasaklarının getirmekte oldukları çıkıyordu ki, kafam daha bir karışıyordu. Her iki konuya dönük düğümün bir ayağında Senato onayı olduğuna göre, akış nerelerde düğümlenecekti? Kördüğüm aylarla sürerse, sayfalar da aylarla kaos paylaşımları ile sınırlı mı kalacaktı?
Gürler’in kontenjan senatörlüğüne getirilmesi taktikleri, yemini sonrası cumhurbaşkanı seçilmesine kesin gözü ile bakılırken, sıfırdan, sil baştan sarma, tartışmalar, çözüm arayışları gündeme girmişti ki.. Cumhurbaşkanının kim olacağına ilişkin, siyasal aritmetik yanında, besbelli askeri erkler katlarında da sil baştan sonuna kadar savaş, siyaset çatışmacılığı patlamıştı ki cumhurbaşkanının kim olacağı kördüğümü sanki, çok daha önemli, işlevsel, kalıcı sonuçları olacak yasaklı anayasayı gündem dışına atıvermişti. Aslında sağ ittifak cephesinin bu ustalıklı taktiği de tutmuştu..
Yayın sırasına göre, Velidedeoğlu Hoca’nın 11 Mart tarihli “Adalet ve Siyaset Mahkemesi” başlıklı yazısındaki “kaygıları” okuyorum. Bugünün bağımsız yargının katledilmesi kaygıları, gelişmeleri ile özdeş sonuçlara varıyor.
15 Mart tarihli manşetimizin haberine takılıyorum. Başkan seçiminin ilk ertelenmesi, kaygılı gelişmeler anlamına gelen pek çok başlıkla beslenmiş. AP Genel Başkanı Demirel, Meclis Başkanı Avcı ile çekilmiş fotoğrafında birlikte çok keyifli gülüyorlar. Neden acaba? CHP’de ikili çıkmış, komutanlar telaşlı Sunay ve Melen’le görüşüyorlar. Neler oluyor?, Neler dönüyor?
Aradan beni uyandıran İlhan Selçuk’un 17 Mart 1973 tarihli köşe yazısı, küçük boyutlu olduğu için düşüyor.. “Ya boynuzları?” başlığına takılınca, satır arası bilgilere ulaşacağım sanki içime doğuyor. Sevgili İlhan Ağabey hiç yanıltır mı? Cumhurbaşkanının kim olacağı tartışmalarının büyümesi, siyasal gündemin başına oturması, asıl kalcı olabilecek başka gelişmeleri gözden ırakta tutmasının sakıncalarını anlatan incelikli bir felsefi yazısı daha. Şaşkınlıkla 16 Mart günlü Cumhuriyet’in birinci sayfasının Cumhurbaşkanlığı seçim gelişmelerine kilitlenmesinin sakıncalarının altını çiziyorken küçücük kalan bir haberi daha paylaşıyor. Cumhurbaşkanı seçimi turlarında demokrasiyi kurtarma heyecanı içindeyken anayasa değişikliği Senato’dan geçmişti.
Tabii ki düştüğümüz tuzağı daha iyi okuyabilmemiz için, 16 Mart 1973 tarihli Cumhuriyet gazetemizin tam sayfasını sizinle paylaşmak zorundayız. Daha iyi okunabilmesi için sağ alt köşede yer almış anayasa değişikliği haberinin kupürünü de paylaşmak gerek.. Aynı günün tarihini taşıyan Altan Öymen’in köşesi ile 17 Mart günlü yukarıda anlatığım İlhan Selçuk yorumu ile buluşmuş Turhan Ilgaz, Fikret Otyam’ın gelişmeleri paylaşan yazılarını atlamamak, kutlamak gerek. Altan Öymen, “Demokrasi kurtarılırken” başlığını atmış, Fikret Otyam, “Tam bir toz bulutu içinde” başlığı ile tanımlamış.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNDE ERTELEMELER
AP’nin 18 Mart tarihli Cumhuriyet’te çıkan, AP’nin en çok iki yıllık erteleme isteği haberi ile, CHP’de Ecevit’e verilen erteleme yetkisinin çakışmaları sanki daha da bir ilginç. Hele de Altan Öymen’in “Sunay değil Arıburun hareketi” başlığı ile Olayların Ardındaki Gerçek’in “Kişiler değil, koşullar..” başlıklarıyla buluşunca.
21 Mart tarihli Cumhuriyet sayfasını paylaşmamak bence hiç olmaz. Başlıklar, karikatürler hepsi birbirinden çarpıcı Gürler ve Arıburun adaylıktan çekiliyorlar Ali Ulvi’nin, Demirel’in kafasının içindeki yandaş terazisi ile seslendirdiği arasındaki çelişki, yeni gelişmeler, CHP içindeki rahatsızlık.. seçin seçebildiğinizi..