12 Mart, Cumhuriyet’in devrimler kazanımlarına, Amerikancı darbelerle geriye dönemeç taşı
Gazeteciliğe Cumhuriyet’te başlamamla çakışan 1960’lı yılların ikinci yarısından başlayan “Cumhuriyet’ten Tanıklıklar” sayfalarına nokta koymanın zamanı geldi. Virüsün aramıza girmesiyle zorunlu yönelmeden mutluyum. Dönemin içinden, tanıklıklarıma karşılık, galiba elleri taşın altında olan tüm tarafların da içine düştükleri yanılgı ile ülkeyi geriye döndürmede “12 Mart yetmedi, 12 Eylül yaratıldı”ya inanmışlardandım.
Şükran SonerAmerikancı darbeler zincirinin, içeriden Amerikancı sağ siyaset liderlerinin de katkıları ile en zor olan geriye dönemeç taşlarının 12 Mart’ta örüldüğünün tanıklıkları ile yüzleşmiş oldum. Umarım Cumhuriyet’in haber sayfaları taranmış olarak, arşivdeki emekçi arkadaşlarım sayesinde belgelenmiş kimi önemli bilgiler, duyarlı araştırmacılar için yol gösterici olacak.
Gazete kâğıdının değerli olduğu bir süreçte, sayfa çalışmasına Ecevit’in çok kısacık, (26 Ocak-16 Kasım 1974) başbakanlık süreci ile nokta koymayı seçmiş olmam, rastlantı değil. Birkaç aya sığdırılmış o kadar güçlü antiemperyalist bir iktidar duruşu geçerli ki.. Aynı zamanda 12 Mart darbesi ile Demirel, şapkasını alıp gittikten sonra, “Morison Süleyman” duruşu ile sağ siyasetin odağında öylesine belirleyici ki.. “Lüks Anayasa” tezi üzerinden arşiv taraması yapmaya kalkıştığınızda, karşınıza 12 Mart’ın iki dönem başbakanı Nihat Erim’in çalışmalarından da “Lüks Anayasa” savaşımı çıkıyor. Sol gösterip sağ vuran, provokasyon operasyonlarda kan akıtılan, intikam idamları ile damgalı 12 Mart’ın, ağır işkencelerle alınmış suç itiraflarında gerçek suç kanıtının bulunamaması, beraat kararlarının gelmesi.. Amacına ulaşmışlığını gölgelemiyor.
Amerikancı darbelerin güçlü ittifakları, toplumu en yukarıdan tabana inen, can yakan, şiddetle ezen icraatları adım adım meyvelerini toplarken.. Cumhuriyetin devrimlerle birbirlerine eklemlenmiş, evrensel ölçekleri yakalamış kazanımlarının tabandaki ittifak gücü, hiç beklenmedik bir biçimde sandıktan antiemperyalist ittifaka yarayacak siyasetlerin, liderlerin önünü açıyor. Sorumlu sahipliği sorgulanmamış Yassıda mağduriyeti üzerinden, Demirel’in AP’si en önde, sağda güçlü partiler ittifakları oluşumundan sonra 12 Mart öncesinde sahnelenen, 12 Mart’la doruğa ulaştırılan Amerikancı projelerin tabandaki toplumsal birikimi, kazanılmış hakları yutması gerçeğinde, karşı refleksler de güç kazanıyor. İnönü çekiliyor, Ecevit geliyor. Ulusalcı sağ içinden de Erbakan’lı MSP’nin oy yükselişi çıkıyor.
Ulusalcı bir programla toplumun karşısına çıkmaları, daha programları görüşülürken Meclis’te çıkan kavga güç önleniyor. Ecevit Hükümeti’nin kuruluş tarihi 26 Ocak, Meclis’te kavganın gazetemizdeki manşet haberinin tarihi 5 Şubat. Beslenen toplumsal umutları 22 Şubat tarihli sayfamızda yayımlanmış Ali Ulvi’nin karikatürüyle paylaşmış olalım. 18 Mart tarihli haberimizde traktör fabrikası için verilmiş yabancı sermaye izninin kaldırıldığı haberi yer alıyor. 21 Mart tarihli sayfamızın manşetine çıkan haberimize göre ise Dünya Bankası’ndan “Kalkınma hızınızı düşürün” talimatı geliyor. 23 Mart günlü haberimizde gümrüklerdeki içki ve sigara satışını yalnız Tekel’in yapacağı kararı geliyor. Dışişleri ile Planlama arasındaki ortak pazar kavgası dört günlük dizi konusu oluyor. 30 Mart tarihli Cumhuriyet’in manşetinde ise DPT’nin Dünya Bankası önerilerini kınadığının haberi yer alıyor.
DEMİREL’DEN SAĞ CEPHE ÇAĞRISI
24 Mayıs tarihli gazetemizde, Demirel’in, Celal Bayar’ı ziyaret ederek elini öpmesinin haberi var. Demirel, haberimizde manşete alındığı üzere, “Milli Cephe her zaman vardır” diyor. 5 Mayıs tarihli haberimizde ise sağ cephe için çalışırken AP, DP ve CGP’nin hükümete karşı saldırıya geçtiği de duyruluyor. DP Başkanı Bozbeyli, Bayar’ın önderliğinde bir milliyetçi cepheden söz açıyor. Bu haberleri 26 Mayıs tarihli Ali Ulvi’nin karikatürü ile paylaşabiliriz. Aynı tarihli gazetemizde yer alan haber kupürüne göre de Demirel, hükümete yönelttiği suçlamaları yoğunlaştırıyor. Milliyetçi cephe oluşmadan 31 Mayıs tarihli haberimizden okunabileceği üzere, Ecevit iktidarına yokluklar yaratma hamleleri olarak okunabilecek girişimlerden bir örnek geliyor. 31 Mayıs tarihli haberimize göre, margarin darlığını gidermek üzere devlet piyasaya 8 bin ton soya yağı sürüyor. 16 Haziran tarihli gazetemizde yağ üretim bölgelerinde stokçuları saptamak üzere 20 ekibin görevlendirildiğinin haberi veriliyor. 2 Temmuz tarihli gazetemizde “milliyetçi cephe” konusunda AP ile DP’nin birbirlerini suçlamaları haberi yer alıyor. 8 Temmuz tarihli Ali Ulvi’nin milliyetçi cephe karikatürü yaşanan durumu daha çarpıcı, anlaşılır kılıyor.
DEMİREL’İN MSP TABANINI DA HEDEF ALAN SAĞ CEPHE ÇALIŞMALARINDAN DAHA HIZLI SONUÇ ÇIKIYOR. KOALİSYONDA ÇATLAK YAŞANIYOR
15 Eylül tarihli Cumhuriyet’in manşetinde CHPMSP ortaklığının uzlaşmaz noktaya vardığını haber veriliyor. MSP, Ecevit’e temsil yetkisi vermiyor. 19 Eylül tarihli manşet haberimizde ise Ecevit’in istifasını cumhurbaşkanına sunduğu açıklanıyor. Korutürk, yeni hükümet için görüşmelere başlıyor. Ecevit erken seçim istiyor, tarihte anlaşma olursa DP ile koalisyon yapabileceğini açıklıyor. 20 Eylül tarihli manşetimizden Korutürk’ün ilk turundan koalisyona dönük bir uzlaşmanın çıkmadığı anlaşılıyor.
Hükümeti kurma görevi tekrar Ecevit’e veriliyor. 21 Eylül tarihli sizinle paylaşacağımız Cumhuriyet’in sayfası, dönemin taraflarının havasını yansıtması işlevi nedeniyle anlamlı bir örneği oluşturuyor. Ecevit koalisyon için henüz girişimlerini başlatırken, ABD Senatosu Türkiye’ye yardımın kesilmesini onaylıyor. AP’li Sezgin’den Ecevit’e sorulmadan olumsuz yanıt geliyor.
Ürgüplü, Ecevitçi iki CHP’liye yer verdiği için Sunay’ın, Bakanlar Kurulu listesini onaylamadığının açıklamasını yapıyor. 1 Ekim tarihli manşetimize göre Ecevit’in hükümeti kuramayacağını bildirmesi üzerine, görev bu defa Demirel’e veriliyor. Ancak aynı haberin içinde AP sözcüsü, Demirel’siz bir sağ koalisyonun olanakdışı olduğunu açıklıyor. İlaç işverenlerinin zam istekleri karşılanmazsa ilaç darlığının artacağı açıklaması.
Dış ticaret açığı ile işçi dövizi girişinin düştüğü yolundaki ekonomik sorunların yükselişini gösteren haberler sayfaya dağılmış görülüyor. 2 Ekim tarihli sayfamızdaki haberlere göre ise Demirel, Ecevit ile görüşmeyeceğini, sağ koalisyon teklifine MSP olumlu yanıt vereceğini açıklıyor. Tarım işçilerinin dramı Hikmet Çetinkaya’nın dizi röportajının konusu. Irgatlar 1 lira almaya razı olmuşlar. Taban fiyatı açıklanmadığı için direniş var.
4 Ekim tarihli sayfamızda ise Bozbeyli tarafsız liderde ısrarcı görünüyor. 5 Ekim tarihli sayfamızdaki gelişmelere göre, DP’nin Demirel’e cevabı hayır olunca, görevi Korutürk’e iade ediyor. 6 Ekim tarihli haberimiz Korutürk’ün liderleri toplantıya çağırmasıyla ilişkili. Milli beraberlik hükümeti ya da başka çözüm yolları aranacak. 11 Ekim tarihli Cumhuriyet’in haberinde ise bu kez Korutürk’ün, hükümetin kurulması, Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu üzerinden açıklamalarının yer aldığı basın toplantısı var.
Sonuç olarak hükümeti kurma görevini tekrar Ecevit’e veriyor. Ecevit, azınlık hükümeti dahil bütün olanakları deneyeceğini açıklıyor. Güneş, Amerika’nın yardım baskılarına dönük demecinde, baskı kararına karşı Türkiye’nin boynunu bükmeyeceğini söylüyor. 12 Ekim sayfasında Ecevit’in bir azınlık hükümeti kurma arayışlarından söz ediliyor.
ABD Temsilciler Meclisi’nde Türkiye’ye yardımın iki ay sürdürülmesi önerisi de reddediliyor. Ekmeğe gelen zamma karşın denetim yetersizliğinden gramaj eksikliği önlenemiyor. 14 Ekim tarihli haberlerimize göre ise Demirel, Ecevit’in azınlık hükümeti kurmasına olanak verecek girişimlerine de karşı çıkıyor. MHP’li Bakan Korkut’un çabası ile TEK’in Çukurova Holding’deki payının düşürülmesine çalışılıyor.
19 Ekim tarihli haber dağılımımızda Ecevit’in erken seçimde uzlaşılması koşulu ile azınlık hükümeti arayışları sürüyor. Türkiye-AET Karma Parlamento çalışmaları Kıbrıs sorunu baskısı altında sorunlar yaşıyor. ABD Senatosu bir kez daha Türkiye’ye askeri yardımın şartlı olarak kesilmesini onaylıyor. Yapılan fiyat artışlarının bağlı olduğu bakanlıklar ayırımı üzerinden sorunlu kararların tartışması yapılıyor.
Bütangazı sıkıntısı üzerinden 30 Ekim tarihli haberimiz tipik bir örnek. 4 Kasım tarihli sayfamızdaki haberlere göre Demirel, Ecevit’in 9 önerisini de reddediyor. Kissinger, 9 Kasım’da askeri yardım ve Kıbrıs sorunlarını görüşmek üzere Ankara’ya geliyor. Makarios, Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’la ilgili kararını “kesinlikle memnunluk verici” olarak niteliyor. 6 Kasım tarihli sayfamızda Ecevit’in partisiz üye alarak hükümet kurma çabaları var.
Pirinç ve yağ kuyruğunun fotoğraflı haberleri, akademilere bağlı okullarda öğrencilerin boykotları, fabrikalardan işçi direnişleri haberleri de dikkat çekiyor. 7-8 Kasım tarihli sayfalarımızda Ecevit’in hükümeti kurma konusunda karşı karşıya kaldığı güçlükler öne çıkıyor. Demirel, Erbakan, Bozbeyli ve Feyzioğlu azınlık hükümetine karşı çıkıyorlar. Bu arada sağ koalisyon çabaları da sonuç vermiyor.
Feyzioğlu’nun önerilerine Demirel kesin hayır diyor. Siyasi parti liderlerinin katılmayacağı seçim hükümetini Bozbeyli öneriyor. İlk isim olarak Zeyyat Baykara’nın ismi 12 Kasım tarihli Cumhuriyet’te yer alıyor. Korutürk hükümet bunalımına çözüm bulmak için, önce parlamentoda grubu bulunan siyasi parti liderleriyle buluşuyor. Akşam tek tek görüşüyor.
13 Kasım tarihli gazetemizde, ilkbaharda seçim için uzlaşmaya varıldığı, başbakanlık görevinin Prof. Sadi Irmak’a verildiği haberi var. 14 Kasım’da liderlerle görüşmelerini başlatıyor. Hizmet ve seçim hükümeti kuracağını ilan ediyor. 15 Kasım günü Ecevit, hükümet kuruluşu ile birlikte erken seçimin güvence altına alınmasını istiyor. CHP, seçim teklifini imzaya açıyor. Irmak, AP bakan vermese de hükümeti kuracağını açıklıyor.
16 Kasım’ın haberlerinde CHP ve DP’nin de hükümete katılmayacaklarının haberi var. Irmak’ın, hükümeti bağımsızlardan oluşturacağı duyuruluyor. 18 Kasım sayfamızda Irmak hükümetinin bakanlar listesi de var. Korutürk, Meclis’i görevini icraya davetinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Ecevit, Altan Öymen’e verdiği röportajda, erken seçimi isteme dönemine girdiklerini açıklıyor.
27 Kasım tarihli haberimize göre ise Irmak’ın başkanlığındaki toplantıda liderler seçim tarihi üzerinden bir anlaşmaya varamıyorlar. Erken seçim tarihi için yeni toplantıların yapılacağı duyuruluyor. Yılın sonuna uzanan Irmak hükümeti dönemi sayfalarında, ekonomik sorunların büyümesine ilişkin haberler çoğalıyor. 2 Kasım sayfamızda gıda sanayiinin piyasaya girmesi ile pastörize sütün bulunmaz oluşunun haberi var.
16 Kasım tarihli haberimizde ise belediyenin yeni bir yöntemle İstanbul’da yağ stokçularını saptaması fotoğraflı anlatılıyor. 3 Aralık’ta 1.5 saatlik elektrik kısıntısı haberi geliyor. Dönemin gelişmelerine Nadir Nadi’nin 6 Aralık tarihli “Ne cephesi?” başlıklı yorumundan birkaç cümlelik alıntı ile aynı günün Ali Ulvi karikatürüne, 22 Aralık tarihli karikatürünü de ekleyerek nokta koyalım mı? “Ne Cephesi? ...
Demirel’in erken seçimlerden özenle kaçınması da kendi sözlerine kendinin de pek inanmadığını göstermektedir. Yoksa söylediklerine yürekten inansaydı, gerçekleşmeyeceğini iyi bildiği (komünizme karşı milliyetçi cephe) çağrılarıyla zaman kazanmaya uğraşacak yerde ‘hodri meydan!’ der, CHP’nin bir yıldır savunduğu erken seçim önerilerine göğsünü gere gere o da katılırdı.”
NADİR NADİ
12 Mart’ın, akıl sır ermez terör suçları senaryoları üretmek adına, işkencelerde alınmış ifadelerden üretilmiş davalarda, sonuçta kanıtlanmış suç yaratılamadığından, 1974-75 yılı sonlarına kadar, açılmış çok sayıda idam, ağır terör suçu istenmiş davalar birbir beraat, tahliye, düşme ile sonuçlanıyor. İdamlar, operasyonlarda öldürülenler ki sayıları tam bile sayılamıyor. Ödetilmiş bedeller ağır işkence, uzun tutukluluk, siyasal, toplumsal damgalama ile yaşamlarının, geleceklerinin karartılması olarak kalıyor. Gelin görün ki 12 Mart’ın sol gösterip sağ vurması gücünde, yıllara yayılmış bu “terör” damgalı yargılamalar süreçlerinde yaşatılanlar, kamuoyunun teslim alınmasında kullanılıyor.
Bitmiş davalar için Cumhuriyet’in 50. yılına bağlanmış affa ilişkin denenmiş oyunları daha önceki sayfalarımızda uzun uzun anlatmıştık. CHP-MSP koalisyonunun uzun ömürlü olamamasında, Demirel’in ustalıkla kullandığı, siyasal İslamcı, ülkücü tabanla, komando eylemleriyle, emperyalizme karşı ulusalcı cepheyi, koalisyonu sallamak taktiği belirleyici olmuştu. Anayasa Mahkemesi’nin Cumhuriyet affının zorunlu siyasal İslamcı suçlarla, Marksist kapsamda sayılan suçların ayrılamayacağı yolundaki kararları ile ancak durum dengelenmişti.
Kitlesel sayılarda mahkûmlu soldan davalardan tahliyeler de sağlanabilmişti. Bitmemiş davalar için 1974 yılı sonuçları başlığımıza aldığımız çerçevelerde noktalanmış oldu. En son sayfalarımızda uzun yıllara yayılmış Madanoğlu davası gelişmelerini paylaşmıştık. Birkaç çarpıcı başlıklı davadan birkaç örneği daha paylaşarak dönemin davalarının bütünü için fikir vermek yararlı olacak..
Arkadaşlarımızın 15 Haziran tarihli Cumhuriyet’te özetledikleri bir habere göre, bitmemiş 10 dava içinde, sıkıyönetim askeri mahkemelerinde yargılanan 106 tutuklu sanık kalmış. En çarpıcı işkencelerin yaşatıldığı davalardan olan Bomba davası içinde 6 Şubat tarihli yargılamada sorgusu yapılan Talat Turhan verdiği ifadede “Bu dava Faik Türün tarafından hasımlarını bertaraf etme amacıyla açıldı” diyor.
Aynı davada tanık olarak dinlenen Milli Birlik Komitesi üyesi Orhan Kabibay sanık Deniz’in cunta iddialarını yalanlıyor. 27 Mayıs devrimi ile 12 Mart’a uzanan tarihsel gelişmelerin bir özetini yapıyor. Memduh Eren, kontrgerillada gördüğü işkenceleri paylaşıyor, bilmediği bir heykeli dinamitlemekten yargılanan bir hastasının adını vermek zorunda kaldığını aktarıyor.
Talat Turhan, 6.11.1975 tarihli ifadesinde ise “12 Mart döneminde, CHP’yi kapatmak için de” işkenceyle ifadelerin alındığını söylüyor. 4.11. 1975’te 9 ciltlik bir savunma ile mahkeme karşısına çıkıyor. Talat Turhan, Dev-Genç davasında tanık olarak dinlendiğinde ise Beyazıt Kulesi’ne kırmızı bayrağı MİT ajanlarının çektirdiğini söylüyor. Dev-Genç davasında aftan yararlanan 16 sanık salıveriliyor. En kalabalık, 256 sanıklı DHKP davasında ise sanık avukat Şener işkence gördüğünü anlatıyor.
Lale Arıkal ise ifadesinin içinde Ulaş Bardakçı’nın öldürülüşünü anlatıyor. Bir avukat sıkıyönetim mahkemesinde bile bir sanığın dövüldüğünü Korutürk’e duyuruyor. 6 Temmuz 1974 tarihi ile THKP davasında üç idam cezası veriliyor.
Bunlardan biri ömür boyu hapse, ikisi 24 yıla çevriliyor. Askeri Yargıtay 27 Eylül tarihli kararında THKO kararlarını bozuyor müebbet hapse mahkûm dört tutuklu için tahliye kararı veriyor.
Ecevit’in içine çok şey sığdırılmış 10 ayı bulmayan iktidarı içinde, 1970’lerin ikinci yarısında patlama yaşanan sol gençlik ve işçi hareketlerini hedef alan provokasyon yöntemleri, aynen hortlatılıyor. Fabrikalarda sendika seçimi nedeniyle işçiler işten atılırken üniversitelere, yurtlara, silahlı, palalı, polis korumasında komandolar tarafından baskınlar düzenleniyor.