11 Eylül terör saldırısının simgesel yıl dönümü...
ABD’yi sarsan, yaklaşık üç bin kişinin yaşamını yitirdiği 11 Eylül terör saldırılarında 20 yıl geride kaldı. Bu yılın ise öncekilerden daha farklı bir anlamı var.
Mine EsenABD, saldırıları üstlenen El Kaide’ye hami olduğu gerekçesiyle o dönemde iktidarda olan Taliban’a karşı, 2001’de işgal ettiği Afganistan’dan saldırıların yıldönümüne günler kala çekilmiş durumda. Hem de Afganistan’da, NATO güçlerini de yanına alarak yıllarca savaştığı köktendinci Taliban’ın yönetimi ele geçirmesine yeşil ışık yakarak. Yani 20 yıllık bir silbaştan...
11 Eylül saldırıları dünyayı şoke eden bir planla düzenlendi. Çoğu Suudi vatandaşı olduğu belirtilen 19 hava korsanı, kaçırdıkları dört uçakla New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri’ne, Washington’da Pentagon binasına saldırıda bulundu. Bir diğer kaçırılan uçağın ise Pensilvanya üzerinde yolcuların hava korsanlarına müdahalesi sırasında düştüğü açıklandı. Kimileri Amerikan F-16’ları tarafından düşürüldüğünü savundu. Uçakların binalara çarpış anı, yaşanan dehşet, trajedi, şok görüntüleri belleklere kazındı...
‘BİTMEYEN SAVAŞLAR’
Saldırıların arkasında Amerikan gizli servislerinin olduğu, cihatçı grupları yönlendirdiği, bu saldırılarla işgallere gerekçe yaratıldığı iddialarını içeren teoriler ise hâlâ ilk günkü gibi gündemde.
Yıllar boyu Ortadoğu coğrafyasında emperyalist politikalara soyunan, İslamcılarla işbirliğiyle “yeşil kuşak” projesini sahaya süren Washington, bu kez kendi topraklarında kökenini kendi yarattığı canavar tarafından vurulmuştu. 11 Eylül saldırılarının arkasından, Bush döneminin “terörle savaş, önleyici saldırı” gibi dünyada şiddet döngüsünü daha da artıracak doktrinleri peşi sıra geldi. Afganistan’da Bin Ladin liderliğindeki El Kaide’ye karşı operasyonlar sürdüren ABD, insan haklarını hiçe saydı. Bu dönemde pek çok kişi Afganistan’da şüpheli olduğu gerekçesiyle ABD güçlerince yakalandı, bir kısmı gizli uçuşlarla, “kara delik” olarak da adlandırılan başka ülkelerdeki gözaltı merkezlerine götürüldü. Birçoğu yargılama olmaksızın Küba’daki Amerikan üssü Guantanamo’daki tutsak kampına konuldu, ki çoğu bırakılsa da uluslararası tepkilere karşın hâlâ buradaki cezaevi kapatılmış değil. Kötü muamele, işkence haberleri birbirini izledi. ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin Afganistan’da El Kaide ve Taliban’a yönelik hava saldırılarında pek çok kez siviller hedef oldu.
Afganistan’dan sonra ABD’nin işgal hamlesinin adresi Irak’tı. Sahte kanıtlar üzerine oturtulan işgalde, ABD’nin muhafazakâr Cumhuriyetçi Bush yönetimine en büyük desteği veren ise İşçi Partili Blair liderliğindeki İngiliz hükümetiydi. ABD’nin bir anlamda “bitmeyen savaşlarının” perdesi çoktan açılmıştı. “Büyük Ortadoğu Projesi” Washington’da kulislerden çıkıp aleni konuşuluyordu. ABD güçleri bölgeye yığınak üzerine yığınak yapıyor, konuşlanma genişliyordu...
Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle birlikte enerji zengini, stratejik konumdaki Irak’ta bölünmüş yapı iyice kendini gösterdi. Afganistan’da barınan El Kaide gibi köktendinci örgütler bölgedeki kaos, istikrarsızlık ortamıyla birlikte Ortadoğu, Afrika’nın kimi bölgelerinde daha geniş etkinlik imkânı buldu.
ÇİN’E ODAKLANMA...
ABD, Obama döneminde Pakistan topraklarında Bin Ladin’i öldüren operesyonu düzenlerken köktendinci El Kaide’nin yeni versiyonları IŞİD şemsiyesi altında toplanıyordu. Batı dünyasında İslamofobi artıyordu. Ancak Bush sonrası Obama döneminde strateji, artık yoğunluklu askeri müdahaleden ziyade iç karışıklıkları alevlendirerek bölgede ABD’nin çok geniş bir konuşlanmaya gerek duymadan, daha küçük varlıkla ama bu kez “vekâlet güçler” aracılığıyla etkinlik sağlama arzusuydu. Tıpkı Suriye’de olduğu gibi. Libya, Mısır’daki gelişmeler de keza...
Obama’nın aslında hedeflediği ama tam uygulayamadığı stratejisi Ortadoğu’daki etkinliği askeri olarak azaltarak Çin vurgusuyla Asya-Pasifik’e yönelmekti. Halefi Trump, “Dünyanın jandarması değiliz” diyerek Irak ve Afganistan’dan kısmi çekileceğini duyururken o da Çin’e baskıyı artırıyordu.
ABD’de Obama döneminin Başkan Yardımcısı, şimdiki Beyaz Saray’ın ev sahibi Biden da Trump döneminde başlayan Taliban’la müzakere adımlarına yeşil ışık yaktı. Afganistan’dan, eleştirilerin merkezindeki kaos tablosunda tahliye ve çekilmenin ardından, Washington’ın 20 yıllık Afganistan müdahalesine son veren lider oldu. Onca yıldır yapılan devasa askeri harcamalara işaret etti, El Kaide tehdidinin azaltılmasıyla Afganistan’a müdahale gerekçelerinin artık ortada olmadığına değindi.
ABD’nin bölgeden tam olarak elini eteğini çektiğini söylemek ise zor. Bazı Amerikan basınına yansıyan haberlere göre, CIA üzerinden özellikle insansız hava araçları gibi sistemlerle gerek Ortadoğu gerekse Sahel bölgesinde gizli üslerle varlığını sürdürme peşinde... Washington’ın küresel güç mücadelesinde girdiği bu savaşlarda galip çıkamadığı ya da teknoloji, uzay çağıyla birlikte daha farklı bir dünyaya hazırlık da olmak üzere içine kapanarak güç toplama hedefinde olduğu yönündeki tartışmalar süredursun Washington’ın gelecek dönem stratejisinin merkezinde Pekin’le rekabet olduğu ortada.