"10.00: Faili meçhul cinayet saati"
Gazeteci yazar Nadire Mater, faili meçhul cinayetler ve 90'lı yıllarda gazeteciler üzerindeki baskılarla ilgili açıklamalarda bulundu. Mater, Türkiye'de 20 yılda 757 insanın kaybolduğu, kayıpların büyük kısmının da Diyarbakır, Lice, İstanbul ve Cizre'de yaşandığını söyleyerek, "Diyarbakır'da sabah saat 10.00-10.30 ile öğleden sonra 16.00-16.30 arası faili meçhul cinayet saatiydi" dedi.
cumhuriyet.com.trGazeteci yazar Nadire Mater, "Diyarbakır'da sabah saat 10.00-10.30 ile öğleden sonra 16.00-16.30 arası faili meçhul cinayet saatiydi. Hürriyet gazetesinin telsizinin başında bekliyorduk ve hiç sekmiyordu. Montlu birileri, arkadan tek kurşunla insanları enseden öldürüyordu" dedi.
Mater, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, "Terör Olayları ve Şiddet Kaynaklı Yaşam Hakkı İhlalleri İnceleme Komisyonu"na yaptığı sunumda 90'lı yıllarda gazete ve gazeteciler üzerindeki baskıyı anlattı. ABD'li Cumhuriyetçi senatör Hiram Warren Johnson'un "Savaşta ilk kayıp gerçektir" sözlerini hatırlatan Mater Türkiye'de de bunun yaşandığını söyledi.
"Aramızdan kim ölecek"toplu fotoğrafı
1992 yılında Nevruz kutlamasını izlemek üzere gittiği Cizre'de yaşanan ortamı "Korkuyorduk. Hatta, "aramızdan kim ölecek" diye bir de toplu fotoğraf çektirdik" diye anlatan Mater o gün sallanan beyaz bezlerin işe yaramadığını Sabah muhabiri İzzet Kezer'in öldürüldüğünü anlattı. 1992 yılının gazeteciliğin en kara yılı olduğunu savunan Mater, Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin 1905-2011 arasında öldüğünü listelediği 76 gazetecinin 14'ünün 1992 yılında öldürüldüğünü söyledi.
"Telsizinin başında bekliyorduk "
Gazetelerin kapatılması, gazetecilerin öldürülmesi ile ABD'li senatörün dediği gibi "gerçeğin yok olduğunu" söyleyen Mater, 1993-1994 yıllarının aynı zamanda faili meçhul cinayetler yılı olduğunu anlattı. Mater, "Diyarbakır'da sabah saat 10.00-10.30 ile öğleden sonra 16.00-16.30 arası faili meçhul cinayet saatiydi. Hürriyet gazetesinin telsizinin başında bekliyorduk ve hiç sekmiyordu. Montlu birileri, arkadan tek kurşunla insanlar enseden öldürüyordu" iddiasında bulundu.
"20 yılda 757 insan kayboldu"
Mater sunumunda gözaltında kayıp ve faili meçhul cinayetleriyle ilgili de bilgi verdi. 1980 askeri darbe sonrasında kayıtlara geçen 13 gözaltında kayıp varken 1991 yılı sonrası İnsan Hakları Derneği'ne yapılan başvuruların 1991'de 4, 1992'de 8, 1993'de 36, 1994'de 229, 1995'de 121, 1996'da 68, 1997'de 45, 1998'de 9 ve 1999 yılında 1'e düştüğü bilgilerini aktaran Mater, gözaltında kayıpların "Cumartesi Anneleri"nin eylemleriyle azaldığına dikkat çekti. Mater komisyon üyelerine Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın 1980-2000 yılları arasında gözaltındaki kayıplarla ilgili oluşturduğu veri tabanına dayanarak da, 20 yılda 757 insanın kaybolduğu, kayıpların büyük kısmının da Diyarbakır, Lice, İstanbul ve Cizre'de yaşandığını söyledi.
"Faili meçhullerden sorumlu AKP'li vekil yargılanmıyor"
Cumartesi annelerinin 3 Aralık 2011'de yaptığı 349. hafta oturumunda 18 yıl önce gözaltına kaybedilen Hüseyin Taşkaya'nın akıbetini sorduğunu anlatan Mater şunları söyledi:
"42 yaşındaki Hüseyin Taşkaya, 6 Aralık 1993'te Urfa'nın Siverek ilçesi Bağlar mahallesinde gözaltına alındı. Gözaltını gerçekleştiren 30 araçlık konvoyu Üsteğmen Ahmet Şentürk yönetiyordu. Bucak aşiretinden Ahmet Bucak, aşirete üye korucular Kemal ve Mustada Üzeyroğlu ile emniyetten Kemal isimli bir yetkili de bu konvoyun içindeydi. Urfa'da Taşkaya dahil çok sayıda kayıp ve faili meçhuller yaşanırken sorumluluğu nedeniyle ilin Valisi Tevfik Ziyaeddin Akbulut hakkında savcılıklara yapılan başvurular sonuçsuz kaldı. Çünkü Akbulut, iki dönemdir Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekili olarak Meclis'te; yargılanamıyor, yargılattırılmıyor."
"'Mehmedin Kitabı' askeri okullarda ders kitabı olmalı"
1999 yılında yayınlanan, ancak ikinci ayında Genelkurmay Başkanlığının başvurusuyla toplatılan "Mehmedin Kitabı" isimli çalışmasından da bahseden Mater, "Bu kitap çarpışanların, çarpışmak zorunda kalanların ağzından bu ülkede savaş yaşandığını söylüyordu. Mehmedin Kitabı'nı Genelkurmay Başkanlığı 'neler oluyor orada' diye okusaydı, şimdi yargıya intikal eden dağlıca, disko gibi olaylar da yaşanmazdı belki. Bence "Mehmedin Kitabı" askeri okullarda ders kitabı olmalıydı. Kitabın basılmasının üzerinden 12 yıl geçti, beş dile çevrildi; savaş sürüyor, gençler, hem de yoksul gençler ölüyor, onlar öldükçe biz de gözyaşı döküyoruz, en son hangi ölen askerle için ağladığımızı hatırlayabilir miyiz, isim sayabilir miyiz burada" dedi.
"Şiddet uygulayan erkeğin askerliğini nerede yaptığına bakılmalı"
Doğu ve güneydoğuda yaşananları "savaş" olarak nitelendiren Mater, Mehmedin Kitabı'nın son bölümünde genç askerlerin yaşadıkları travmaları incelediğini anlattı. 1995-96-97 ve 98 yıllarında doğu ve güneydoğu da askerlik yapanların dönüşte uçak kaçırma, ailesini öldürme gibi üçüncü sayfalara düşen hayat hikayelerinden örnekler veren Mater, "Gençler terhis olup geldiklerinde travmalarıyla başbaşa kalıyor, sonra da topluma yayılıyor. Dünyada yapılan çalışmalarda asker yer aldığı savaşta yaşadığı şiddeti önce eve getiriyor, silahı evde karısına sevgilisine ya da annesine ya da kendisine doğrultuyor. ABD'deki çalışmalara göre sivil toplumda ev-içi şiddet 100 kişide 3.1, Savunma Daire verilerine göre 1990-1996 döneminde askeriyede bu oran 18.6- 25.6 arasında seyrediyor. 2001'de oranın 16.5'e düştüğü bildiriliyor" dedi. Bu verilerin ışığında Türkiye'de toplumda artan şiddete dikkat çeken Mater şunları söyledi:
"Kadınları öldüren, kadınlara tecavüz eden erkeklerin en yakınları olduğunu biliyoruz. Ancak bu erkeklerin askerliklerini nerede ve nasıl yaptıklarını bilmiyoruz. Bianet'te her ay tuttuğumuz erkek şiddeti çetelesine göre, mesela 2010'da erkekler 217 kadın öldürdü. 2011'in ilk dokuz ayında ise erkekler 206 kadın öldürdü. Yani Bu yıl kadın katlinde artış var. Savaştan topluma ve eve taşınan şiddet üzerine henüz bizlere ulaşan çalışmalar yok. Devletin bu konuya böyle bakabileceğini beklemek de hayli safiyane olacak."