1 Kasım 1922 ve Vahdettin gerçeği

Olaylar ve Görüşler

Umut Berhan Şen

“Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta...” Nutuk

1 Kasım 1922... Türk Devrim tarihinin en önemli safhalarından biridir. Saltanatın kaldırılması, Atatürk’ün devrimcilik ve önderlik niteliklerinin doruk noktasını oluşturur. Zira, saltanatın kaldırılması ve padişahlığın tarihe gömülmesi, Cumhuriyete giden yolda en büyük engelin aşılmasıdır. Günümüzde son padişah Vahdettin’i tarihsel gerçeğin dışında bir bakışla değerlendirmeye çalışanlar vardır. Halbuki, tarihsel bir konuda değerlendirme yapabilmek için, öncelikle o döneme ait bilgi, belge, mektup, anı, yazışma, telgraf vb. dokümanları incelemek gereklidir. Büyük önder Atatürk’ün eseri olan Nutuk, aynı zamanda bir tarihi belgeler sunumudur.

Dolayısıyla, 1919-1927 arası süreçte yaşanılan olayları değerlendirirken birinci el güvenilir kaynak olarak nitelendirilmektedir. Geçiş dönemleri ve tarihsel dönüm noktaları pek çok soruyu beraberinde getiriyor. Mesela, Necip Fazıl’ın “Ulu Hakan Abdülhamit Han” güzellemesinin ardından gelen “Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahdettin” çıkışı, 1960’larda söz konusu tartışma ve manipülasyon talebini başlatmıştır. Günümüze değin bu tartışma Cumhuriyet’in ideolojik kodlarının yıpratılmaya çalışıldığı her dönemeçte yeniden gündeme gelmiştir. Vahdettin ve ülkeyi terk edişiyle alakalı en temel belgeler Nutuk’un 690-691. sayfalarında yer alıyor. Bu belgeler Atatürk tarafından Nutuk’a eklenmiş ve yorumlanmıştır. Bilgilerinize sunuyorum:

En önemli kısım

“17 Kasım 1922 tarihli resmî bir telgrafın ilk, cümlesi şuydu: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan ayrılmıştır.’ Bu telgrafın bir iki cümlesini daha 18 Kasım 1922 gününe ait Meclis tutanaklarında okumuşsunuzdur. Fakat telgrafın aslında, bu ayrılışa kimlerin yardım etmiş olabileceğinden, kutsal emanetlerin nasıl korunacağından ve daha başka hususlardan bahseden alt tarafı da vardır. Aynı gün Meclis’te okunmuş bir mektup suretiyle ona ekli -ajanslarla yayınlanmış- bir bildiri suretini de zabıtlardan bir daha okuyalım: 17.11.1922 Mektup Sureti Bir nüshasını ilişik olarak sunduğum resmî bildiride açıklandığı gibi, Zâtışâhâne, İngiltere’nin koruyuculuğuna sığınarak bir İngiliz harp gemisiyle İstanbul’dan ayrılmıştır...

İmza: Harrington

Mektuba Ekli Bildiri Sureti “Resmen bildirilir ki, Zâtışâhâne, bugünkü durum karşısında hürriyet ve hayatını tehlikede gördüğünden, bütün Müslümanların halifesi sıfatıyla İngiliz himayesini ve aynı zamanda İstanbul’dan başka bir yere götürülmesini istemiştir. Zâtışâhâne’nin isteği bu sabah yerine getirilmiştir. Türkiye’deki İngiliz Kuvvetleri’nin Başkomutanı General Sir Charles Harrington, Zâtışâhâne’yi almaya giderek bir İngiliz harp gemisine kadar kendisine eşlik etmiş ve Zâtışâhâne, vapurda Akdeniz Filosu Genel Komutanı Amiral Sir De Brook tarafından karşılanmıştır. İngiliz Fevkalâde Komiser Vekili Sir Newill Henderson, Zâtışâhâne’yi gemide ziyaret ederek Kral Beşinci George’a bildirilmek üzere arzularını sormuştur.”

Belge niteliğinde mektup

General Harrington’un Ulviye Sultan adında bir hanıma gönderdiği Fransızca bir mektup da vardır. Bu mektup, “hiçbir karşılık verilmemiş olduğu” notuyla Refet Paşa’ya gönderilmiş. O da, 25 Kasım 1922 tarihinde bize bir suretini göndermişti. Fransızca mektubun bize gönderilen Türkçe sureti şudur: “Sultan Hanımefendi Hazretleri, Şu sıralarda Malta’ya yaklaşmakta olan Padişah Hazretleri’nden, ailesinin durumu hakkında bilgi rica eden bir telsiz aldım. Bu konuda, geçen Cumartesi Yıldız’dan bilgi almış ve Kadınefendi Hazretleri’nin sağlık ve neş’elerinin yerinde olduğunu öğrenmiş ve derhal Zâtışâhâne’ye arz etmiştim. Eğer Padişah Hazretleri’nin aileleri hakkında yeni bilgiler lûtfederseniz, onu da derhal Zâtışâhâne’ye sunmakla mutluluk duyarım. Zâtışâhâne’nin içinde bulundukları güçlükler dolayısıyla, en samimî dileklerimi Kadınefendi Hazretleri’ne ve pek muhterem ailelerine sunmama izin vermenizi ve en derin saygı ve tazimlerimin kabulünü rica ederim.”

İmza: Harrington

Efendiler, bu son mektup, üzerinde durulmaya değer nitelikte değildir. Bundan başka, General Harrington’un, İstanbul’daki askerî memurumuza yazdığı mektup ile ekinde yazılanlar üzerinde görüş belirtmeyi de gereksiz bulurum.’’

Gerçekte olan

Vahdettin’in Atatürk’ü “Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için değil de, tam tersine başlamış olan yerel direnişleri sonlandırması, Mondros Ateşkes Antlaşması’na uygun olarak dağıtılmamış orduları dağıtması, silahları toplaması’’ için Anadolu’ya göndermiştir. Yani, Vahdettin’in kurtuluştan anladığı Büyük Britanya İmparatorluğu’nun merhametine sığınmaktadır. Dolayısıyla, Samsun’a hareket etmeden önce Atatürk’e “Paşa, Paşa! İstersen devleti kurtarabilirsin” derken aslında “İngilizler’in dediklerini yaparsan beni ve saltanatımı kurtarırsın” demek istemiştir. Bu durumu doğrulayan gelişmeler şunlardır: Atatürk, Anadolu’ya geçip Vahdettin’in kendisine verdiği görevin tam tersine Kurtuluş Savaşı’nı başlatır başlatmaz Vahdettin’in Atatürk’ü İstanbul’a geri çağırması, Atatürk geri dönmeyince onu görevden alması, Anadolu’daki asker, sivil yöneticilere Atatürk’ün tutuklanması talimatını verenlere ses çıkarmaması, Büyük Taarruz’dan bir hafta önce bile İngilizlerle görüşerek Anadolu’daki milli harekete karşı, Atatürk’e karşı İngilizlerin desteğini istemesi, Milli Mücadele karşıtı ve İngiliz muhibi Damat Ferit’i beş defa sadrazam yapması, Kuvayı Milliye’ye karşı Kuvayı İnzibatiye ordusunu kurdurması, Atatürk’ün idam fermanını imzalamış olması, Atatürk’ün rütbelerini-nişanlarını geçersiz kılması, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra İslam halifesi sıfatıyla İngilizler’e sığınarak kaçması ve böylece İngilizlerin Halifeliği kullanmalarına olanak yaratması, ülke dışında olduğu zamanlarda sürekli Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk düşmanlarıyla temas kurarak Atatürk’e ve Türkiye’ye yönelik haince planlar içinde olması, Vahdettin’in ihanetinin somut olarak ispatını sağlayan tarihsel delillerdir.