Türkiye tarımda daha kötü bir dönem görmedi! AKP’nin tarım karnesi sınıfta kaldı

Siyasi iktidarın tarım alanındaki politikalarının pratikteki karşılığı yurdun dört bir tarafındaki çiftçi eylemlerinde görülüyor. Örneğin 2000 yılında 1 ton buğday 25 gram altın ediyorken bu miktar, 2024’te 3 grama kadar geriledi. Uygulanan neoliberal tarım politikalarını eleştiren Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “AKP; destekleri kısmak, kamunun düzenleme yetkisini kullanmamak, girdilerde ve ürünlerde dışarıya bağımlı politikalara devam etmek gibi neoliberal tarım politikalarını koşulsuz ve en acımasız bir şekilde uyguladı, uygulamaya devam etti” dedi.

ANKARA / Cumhuriyet

Çiftçi eylemlerinin yayılması, 22 yıllık AKP iktidarında tarımın geldiği noktayı gözler önüne seriyor: Ranta açılan tarlalar, kâr getiremeyen ve masrafını çıkarmayan ürünler... Örneğin 2000 yılında 1 ton buğday 25 gram altın ediyorken bu miktar, 2024’te 3 grama kadar geriledi. Tarıma vurulan darbe, yurdun dört bir tarafında dertlerini anlatmaya çalışan çiftçilerle görülüyor. Tarımın geldiği noktaya ilişkin gazetemiz Cumhuriyet’e konuşan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, önemli kamu kurumlarının siyasi iktidar tarafından işlevsizleştirildiğini belirterek “İktidar tarafından, üretimde bulunan çiftçilerin ürünlerini Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ve Çaykur gibi kamu kurumları üzerinden maliyet altında alım fiyatı açıklayarak tarlada baskılama yapıldı. Üretim maliyetleri yükseltilip çiftçilerin tarladaki üretim fiyatları düşürülerek çiftçilerin hızlı bir şekilde üretim alanlarından çekilmeleri hızlandırıldı. Bu aşamada Fiskobirlik, Pankobirlik, Marmarabirlik ve Trakyabirlik gibi tarım satış kooperatifleri işlevsizleştirildi ve üretici ortakların lehine fiyat düzenleme aşamasının dışında bırakıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri, siyasi atamalarla düşük kredi sağlama ve düşük fiyatla girdi sağlama gibi işlevlerini yitirerek çiftçi kooperatifi değil bir holding gibi yönetilir konuma düşürüldü” dedi. 

"ÖZELLEŞTİRMELER YENİ BİR SİSTEM DOĞURDU"

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası’nın çiftçi bankası olmaktan uzaklaştırılarak çiftçilerin arazisine, üretim araçlarına el koyup icrayla satışa çıkarır bir konuma düşürüldüğünü anımsatan Suiçmez, “Ziraat Bankası’ndaki tarımsal kredilerin oranı düşürüldü. Şeker fabrikaları ve tekel gibi kalan Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) de özelleştirildi, tütün piyasası ise tümüyle yabancı şirketlerin inisiyatifine terk edildi. Özelleştirmeler; Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Yem-San gibi kurumların kapatıldığı bir ortamda bilinçli olarak büyük tüccarlar, çok uluslu şirketler ve zincir marketlerin fiyatları belirlediği, üreticinin üretirken kaybettiği, tedarik zincirindeki tekelci yapılaşma nedeniyle de tüketicinin daha pahalıya gıdaya erişeceği bir sistemi ortaya çıkardı” diye konuştu. 

"ANA POLİTİKA DEĞİŞMEDİ"

Her yeni tarım bakanının “reform” iddiasında bulunmasını eleştiren Suiçmez, “Aynı iktidarın değişen bakanları,  bir önceki bakanın politikasını bir kenara bırakarak ‘Reform yapıyorum’ deyip kamuoyunun önüne çıktı ama sonuçta ana politika değişmedi. Bu politikanın ana başlıkları; korunması gereken tarım sektöründe kamu yönetimini alandan çekerek üreticiyle sanayiciyi, tüccarı, ihracatçıyı karşı karşıya bırakmak ve burada üreticinin kaybetmesi. İkinci olarak da KİT’leri özelleştirerek alanı tamamen sermayenin yöneteceği yapıyı kurmak. Kendimize yeterli olduğumuz hububat, bakliyat, buğday ve arpa gibi yağlı tohumlar, ayçiçeği, mısır ve pamuk gibi ürünlerde yanlış tarım politikaları nedeniyle artık kendimize yetemez bir ülke konumuna getirildik. Destekleri kısmak, kamunun düzenleme yetkisini kullanmamak, girdilerde ve ürünlerde dışarıya bağımlı politikalara devam etmek gibi uygulamalara neoliberal tarım politikaları diyoruz. AKP iktidarı, bu politikaları koşulsuz ve en acımasız bir şekilde uyguladı, uygulamaya devam etti” ifadelerini kullandı.  

"ARZ TALEP DENGESİ BOZULDU"

Arazi planlamasından korkulmaması gerektiğini aktaran Suiçmez, şunları kaydetti:

“İçi boşaltılmış, zorlayıcı ve uygulanamayacak tarımsal üretim planlaması kavramıyla üretim planlama kavramının içini boşaltmayalım. Aksine uzun vadeli, yönlendirici, somut yeterli desteklerle çiftçinin önünü göreceği ve en önemlisi ürettiği üründen kar edeceği gerçek bir tarımsal üretim planlaması yapılmalı. En büyük yıkımlardan biri de istihdam boyutu. Biz eğitim istihdam politikasını koşul olarak görüyoruz. Bir başka boyut ise tüketici gelirleri. Tüketici gelirleri, bu ekonomik modelde sürekli azalırken enflasyonun nedeni olmayan üreticiler ve işçiler üzerine enflasyonun maliyeti yüklenmeye çalışılıyor. Eğer tüketici gelirleri düşerse -ki düştü- ürün olsa bile tüketiciler yeterli ürünü raflardan alamıyor. Yeterli tüketimin olmaması talebi de daraltıyor. Bu da üretim azlığını gündeme getiriyor. Bunların hepsi zincirin bir parçası.”