Eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Fatih Özatay Cumhuriyet’e ekonomiyi değerlendirdi: 'Bütçeye saatli bomba'

Prof. Dr. Fatih Özatay: Kamu bütçesindeki saatli bombalar bütçe dengelerini yerle bir etme ve dolayısıyla yoksullukla mücadele için kullanılabilecek cephaneyi eritme potansiyeli taşıyorlar.

Şehriban Kıraç

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi öğretim üyesi ve eski Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay, TCMB’nin son faiz indirimi kararıyla ilgili, “Küresel ölçekte görülmemiş düzeyde eksi reel faiz var. Kalkıp bir milim daha faiz düşürüyorsunuz. Zaten çok yüksek düzeyde olan kur ve risk daha da azıyor. Üstelik daha önce azdırdığınız kuru düşürmek için kamu bütçesine bir saatli bomba bıraktınız; kur korumalı mevduatı icat ettiniz” dedi.

Prof. Dr. Fatih Özatay ile TCMB’nin son kararlarını ve ekonomiyi konuştuk.

OLUMSUZ ETKİ ARTARAK SÜRECEK

- Merkez Bankası'nın son faiz indirimi kararı, sonrası kurda ciddi artış oldu, böylesi yüksek enflasyon ortamında, kriz döneminde bir faiz indirimi gerekli miydi, piyasa beklentilerinden uzak bu tür kararları nasıl okumak gerekiyor?

Faiz kararını kamuoyuna açıklayan metinde Merkez Bankası (TCMB) “…sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması önem arz etmektedir” diyor. Açık ki, bir puanlık indirimin kredi faizlerine yansıyacağını, o yolla da ekonomideki faaliyet hacmine olumlu katkıda bulunacağını düşünüyor.

Nasıl söylesem, hadi ‘oldukça eğlendirici’ bir gerekçe. Neden mi? Şöyle: Şirketlerin ürettikleri malların fiyat değişimlerini ölçmeye yarayan fiyat endeksi üretici fiyat endeksi (ÜFE). Temmuz ayında ÜFE %145 arttı. Bu bir yıllık artış. Aylık olarak yaklaşık yüzde 7.8’e karşı geliyor. Ortalama bir ticari kredi faizi ise yıllık yüzde 30 civarında geziniyor. Demek ki bir aylık kredi faizi yüzde 2.2 dolaylarında. Politika faizinin bir puan indirilmesi, yıllık kredi faizini bir puan aşağı çekerse, yüzde 29’a düşürmüş olacak. Bir aylık kredi maliyeti yüzde 2.1’e inecek. Farklı bir ifadeyle, ürettiğim malı bir ay sonra yüzde 7.8 zamlı satarken, bu malı üretmek için kullanacağım girdileri şimdi satın almak için alacağım krediye bir ay sonra yüzde 2.2 yerine yüzde 2.1 faiz ödeyeceğim.

İyi de zaten, ürettiğim malın aylık fiyat artışının 5.6 puan altındaydı kredi faizi, dolayısıyla çok kârlı bir işti kredi kullanmak. Şimdi 5.7 puan altına indi. Bu 0.1 puanlık azalma mı kredi kullanmanın çekiciliğini artıracak ve daha fazla üretim yapmama yol açacak? Bırakın üretim ve istihdam açısından bir işe yaramasını, kararın döviz kurunu ve riski sıçratarak olumsuz etkisi oldu ekonomiye. Kaldı ki bu olumsuz etkinin artarak sürmesi büyük olasılık.

KUR VE RİSK DAHA DA AZIYOR

- Dünya gazetesinde 11 Ağustos'taki yazınız başlığı "Denge-zıvana meselesi" Türkiye ekonomisinde gerçekten her şey zıvanadan çıkıyor mu?

Zıvanadan çıkmak’ deyimini, ‘denetlenemez duruma gelmek’ anlamında kullanmıştım. İlk sorunuza verdiğim yanıt, sanırım bu durumu gayet güzel açıklıyor. Küresel ölçekte görülmemiş düzeyde eksi reel faiz (enflasyonun çok altında faiz) var. Kalkıp bir milim daha faiz düşürüyorsunuz. Zaten çok yüksek düzeyde olan kur ve risk daha da azıyor.

Üstelik daha önce azdırdığınız kuru düşürmek için kamu bütçesine bir saatli bomba bıraktınız; kur korumalı mevduatı icat ettiniz. Düşük lira cinsi faizle kredi alıp keskin biçimde yükselme eğilimine giren döviz kuruna ve dolayısıyla girdi maliyetlerine karşı kendisini korumak istiyor şirketler. Bu sefer, krediler şu sektörlere açılabilir, alınan kredilerin dövize gitmediği bankalarca takip edilir falan gibi bir dolu kısıtlama getiriyorsunuz.

Bu tür kararlar krediye erişimi çok zorlaştırıyor. Krediye erişim sorunu yaşayan şirketler şikâyet ediyorlar. Biraz daha faiz düşürerek o şikâyetlere yanıt verdiğinizi düşünüyorsunuz. Üstelik bir de kredi faizlerine üst sınır getiriyorsunuz. Bankaların kredi açma isteklerini –en azından- çoğu şirket için azaltıyorsunuz. Yine faiz düşürüyorsunuz. Kur sıçrıyor. Risk sıçrıyor. “Düşük faiz-yüksek kur-yüksek risk- yüksek enflasyon- panik kararlar- krediye erişimin zorlaşması” kötü döngüsü sürüyor.

MERKEZ’İN İTİBAR AÇIĞI ÇOK YÜKSELDİ

- Merkez Bankası'nın eski Başkan Yardımcısı olarak, TCMB'nin son adımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz, Merkez'in artık bir güvenirliği var mı?

Merkez bankalarının güvenirliklerini ya da itibarlarını ölçmek için kullanılabilecek basit yöntemler var. İlk akla geleni, gerçekleşme ile hedef arasındaki fark. Yasada TCMB’nin temel amacının fiyat istikrarını sağlamak olduğu belirtiliyor. Bu çerçevede her yıl bir enflasyon hedefi açıklanıyor.

Dolayısıyla, gerçekleşen enflasyon ile hedef arasındaki farka ya da ileride –mesela on iki ay sonra- gerçekleşmesi beklenen enflasyon ile hedef arasındaki farka bakılabilir. Bu farkı ‘itibar açığı’ olarak tanımlayabiliriz. İtibar açığının çok ama çok yüksek olduğu ortada. Gerçekleşen tüketici enflasyonu yüzde 80, on iki ay sonrası için beklenen enflasyon yüzde 42, hedef ise yüzde 5!

FAİZ TEFECİ FAİZİ DÜZEYİNDE KALACAK

- Yıl sonu büyüme, işsizlik, döviz kuru ve faiz ile ilgili öngörüleriniz neler, bu alanlarda ne tür riskler var?

Mevcut politikaların değişmemesi halinde, bu yıl yüzde 4-5 gibi bir büyüme olacağı anlaşılıyor. Yıllık olarak değil de çeyrekten çeyreğe olarak ele almak daha yararlı. Üçüncü çeyrekte ekonomimizin ikinci çeyreğe kıyasla büyümeyeceğini, dördüncü çeyrekte ise daralacağını öngörüyorum. Bu durumda, işsizlik oranının önce sabit kalması sonra da yükselmesi beklenir.

Döviz kuru tahmini için kristal bir küre gerekiyor; bende yok. Risk primimiz ve dolayısıyla yurtdışından borçlanma faizimiz tefeci faizi düzeyinde kalmaya devam eder. TCMB sağ olsun; yurtiçi faizin bir anlamı kalmadı. Ama krediye erişim güçlüğünün artması beklenir.

Enflasyonun kısa zamanda yüzde 100'ü aşacağını öngörüyorsunuz. Enflasyonda önümüzdeki dönemde ne tür riskler var, nereye kadar çıkabilir, Enflasyonla mücadele için asıl atılması gereken adımlar hangileri?

O öngörü ‘koşullu’ bir öngörü. Yakında seçim ekonomisi uygulanması halinde oluşabilecek enflasyondan söz ediyorum. Şöyle:

Kredi musluklarının sonuna kadar açılması ve asgari ücretin, memur ve emekli maaşlarının geçmiş enflasyonun üzerinde bir oranda artırılması. Aynı süreçte kamunun belirlediği ya da oluşmasında uyguladığı vergi politikası nedeniyle önemli rol oynadığı bazı önemli malların ve hizmetlerin fiyatlarının artırılmamaya çalışılması. Beraberinde de kamu harcamalarında önemli artışlar gerçekleşmesi ve bütçe açığının yükselmesi.

Ekonomimizin içinde bulunduğu koşullar altında bu tür bir politikanın döviz kuruna ve riskimize yukarıya doğru baskı yapacağı açık. Bu gelişmelerin doğal sonucu enflasyonun yükselmesi olur.

EN CAN YAKICI SORUN YOKSULLUK

- Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları nelerdir?

En can yakıcı sorun, artan yoksulluk ve bu gelişmeye yol açan temel nedenlerin başında gelen çok yüksek enflasyon. Bunların arka planında ise şunlar var:

Yüksek risk, baskı altına alınmaya çalışılmasına rağmen baskılanamayan yüksek döviz kuru, yüksek enflasyon, enflasyona ayak uyduramayan ücret artışları, enflasyonun çok altında politika faizi, krediye erişilememesi, kamu bütçesindeki saatli bombalar, para politikasının itibarı, açıklanan istatistiklerin itibarı, bir bütünlük içinde alınmayan tutarsız kararlar. Kamu bütçesindeki saatli bombalar bütçe dengelerini yerle bir etme ve dolayısıyla yoksullukla mücadele için kullanılabilecek cephaneyi eritme potansiyeli taşıyorlar. Hepsinin sonucu olarak da yüksek işsizlik ortaya çıkıyor.

Yapısal açıdan bakıldığında ise şöyle: Bağımsız olmayan yargı sistemi, kurumsal yapıda büyük erozyon, TCMB’nin ve TÜİK’in bağımsız olmamaları, Devlet Planlama Teşkilatı benzeri bir kurumun yokluğu, liyakata dayanmayan atamalar, düşük yurtiçi tasarruf oranı, düşük verimlilik oranı, nicel ve nitel olarak düşük eğitim düzeyi, arazi rantının vergilenmiyor olması, bozuk ihale yasası.

ÖNCELİK ADİL YARGILAMA OLMALI

- Çözüm için acil alınması gereken önlemler hangileri?

Yapısal: Öncelik adil yargılama ve bağımsız yargıda. Toplumu ayrıştırmayan/ötekileştirmeyen bir siyasi söylem gerekiyor. Yoksullukla mücadele planının bir an önce hayata geçirilmesi şart. Kamu atama sistemi gözden geçirilmeli. TCMB yeniden bağımsız yapılmalı. TÜİK istatistiklerine güveni sağlayıcı bir yapısal değişiklik iyi olur. İhale yasası değiştirilmeli. DPT benzeri bir kurum kurulmalı. Öğretmenlerin ve öğretim üyelerinin niteliklerini yükseltici yurtiçinde ve yurtdışında eğitim programları tasarlanabilir. Öğretmenliği cazip kılacak adımlar atılabilir.

İstikrara yönelik: TCMB sadece enflasyona odaklanan bir para politikası izlemeli. Kur korumalı mevduat aşamalı olarak kaldırılmalı. Hazine’nin gelir garantileri gözden geçirilmeli ve bütçeye gelen yük azaltılmaya çalışmalı. Hazine yurtiçinden döviz cinsinden borçlanmayı durdurmalı. TCMB’nin ve BDDK’nın kredilere yönelik kararları gözden geçirilmeli ve krediye erişimi zorlaştıran maddeler kaldırılmalı. Koşullu garantilerden Hazine’ye gelebilecek yükler ve bankaların durumu şeffaf biçimde raporlanmalı.