Barış Doster yazdı: Tarım can çekişiyor

Gazetemiz yazarı Barış Doster, bugünkü yazısında Türkiye'de tarımın geldiği noktayı ele aldı. Doster, tarımın zaman içerisinde bu noktaya geldiğine değinirken; liberallerin, neoliberallerin ve ikinci cumhuriyetçilerin büyük bir etkisi olduğunun altını çizdi.

cumhuriyet.com.tr

Gazetemiz yazarı Barış Doster, bugünkü "Tarımı kim çökertti?" başlıklı yazısında Türkiye'nin tarımda kendine yeten 7 ülkeden birinden tarımda dışa bağımlı hale gelmesinin altında yatan sebepleri yazdı.

Doster, Türkiye'de tarımın bu noktaya gelmesinde liberal, neoliberal ve ikinci cumhuriyetçilerin etkisinden söz ederken sanayileşmenin etkisiyle tarımın gözden çıkarıldığını kaydetti.

Türkiye'de tarımın bu noktaya gelmesinde liberal politikaların etkisi olduğunu vurgulayan Doster, "Bugün ülkemiz, kendi ürettiğiyle kendini doyuramıyor. Tarımdaki yapısal sorunlarını çözemiyor. Liberal politikaların ağır faturasını ödüyor. Sonuçta da halkımız yokluk, yoksulluk, açlık çekiyor" değerlendirmesinde bulundu.

Doster'in yazısının tamamı şöyle:

Türkiye; bir zamanlar dünyada kendi kendini besleyen yedi ülkeden biri olmakla övünürken günümüzde tarım can çekişiyor. Çiftçi öfkeli, traktörünün deposunu dolduramıyor, mazot, gübre alamıyor. Büyük zorluklarla ektiği biçtiği de elinde kalıyor, satamıyor.

Biliyoruz, Türkiye sanayide olduğu gibi, tarımda da dışa bağımlılık oranı yüksek bir ülke. Turgut Özal’ın dizinin dibinden ayrılmayan, sonra soluğu Cem Boyner’in, Erdal İnönü’nün, Tansu Çiller’in yanında alan liberallerin, neoliberallerin, ikinci cumhuriyetçilerin dediklerini yapmanın ağır bedelini ödüyor Türkiye. Ne diyordu bu koro? “Dünyanın tahıl ambarı mı olacağız?”, “Avrupa sanayileşirken biz onların meyve sebze bahçesi olarak mı kalacağız?”. Sonuç ortada. Mevcut iktidar da bu koronun sözünü dinlediği için, Türkiye’de hem ekilebilir arazi oranı küçüldü hem çiftçi sayısı azaldı ve yaşlandı hem de tarımın milli gelir içindeki payı düştü.

Türkiye’nin bir diğer yanlışı da şu oldu. Tarımı ve sanayileşmeyi birbirinin seçeneği, hatta birbirinin zıttı olarak gördü. Sanayileşmek adına tarımı geri plana itti, daha vahimi gözden çıkardı. ABD, Fransa, İtalya, Hollanda gibi gelişmiş sanayi ülkelerinin, aynı zamanda gelişmiş tarım ülkeleri olduğunu göremedi. Oysa tarım, tarıma dayalı sanayi, Türkiye’nin çok avantajlı, çok kazanç elde ettiği alanlar olabilirdi. Bu fırsatı kullanamadı. Tarımın stratejik önemini de kavrayamadı.

ATATÜRK’ÜN TARIMA VERDİĞİ ÖNEM

Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Milli ekonominin temeli ziraattır” derken “Köylü milletin efendisidir” derken uzun vadeli kalkınma programına, stratejik hedefe, ekonomik modele işaret ediyordu. Atatürk’ten sonra gelenler, bu yolda yürümediler.

Atatürk; 1919’da, daha Sivas Kongresi’nin toplandığı günlerde, arkadaşlarıyla birlikte Sivas’a 9 kilometre uzaklıktaki Sivas Ziraat Çiftlik Okulu’na giderek incelemelerde bulunmuş, okul müdürüyle ayrıntılı, geleceğe dönük tasarılarını içeren bir tarım sohbeti yapmıştı. Atatürk Orman Çiftliği’nin arazisini aldıktan kısa süre sonra, 5 Mayıs 1925’te, çiftliğin kurulması için çalışma başlatmış, çalışmalarla yakından ilgilenmişti. Köylülerle, çiftçilerle, Ziraat Fakültesi öğrencileriyle sık sık buluşmuştu. 1924’te Hazine’ye devredilerek Ziraat Vekâleti’ne bağlanan Karacabey Harası’nın 1926’da yeniden örgütlenmesini yakından izlemişti.

Atatürk; tarımda yeni ve ileri teknikler uygulamayı önemserdi. Tarımsal üretimde verimliliği ve niteliği gözetirdi. Tarımda üreteni korumanın, alın terinin karşılığını vermenin önemini bilirdi. Köylüyü ve çiftçiyi aydınlatmanın, ileri teknikle donatmanın zorunlu olduğunun farkındaydı, Atatürk Orman Çiftliği’nde son teknikleri uygulayarak köylüye örnek olmuştu. TBMM’nin açılış konuşmalarında, ısrarla üzerinde durduğu konulardan biri, topraksız köylünün toprak sahibi olmasıydı. Ülkemizin her bölgesi için, en yüksek verimi sağlayacak uygun işletme büyüklüğü üzerinde de durmuştu.

Bugün ülkemiz, kendi ürettiğiyle kendini doyuramıyor. Tarımdaki yapısal sorunlarını çözemiyor. Liberal politikaların ağır faturasını ödüyor. Sonuçta da halkımız yokluk, yoksulluk, açlık çekiyor.