Acının dozu artacak: 'Model olduğu ileri sürülen ütopya bağlamında enflasyon hep geri planda tutuldu'
Prof. Dr. Serap Durusoy: Beklentilerin iyi yönetilememesi tüketimin sürekli öne çekilerek enflasyonu besleyici bir etki yaratıyor. Ekonomi yönetimince enflasyonla mücadelede kolay yol tercih ediliyor ve düğmeler yanlış ilikleniyor.
Şehriban Kıraçİktisatçı Prof. Dr. Serap Durusoy, bundan sonraki süreçte tüketiciler tarafında acı reçetenin dozunun artacağının kesin olduğunu vurgulayarak ekonomik memnuniyetsizliğin sandığa yansıdığını dile getirdi. Serap Durusoy ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
Seçimi geride bıraktık. Bu durum piyasalarda nasıl algılandı? Bundan sonra ekonomide nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalacağız, yurttaşı nasıl günler bekliyor?
Seçimden önce oluşan panik havasına bir de kötü gelen makroekonomik verilerin eklenmesi beklentilere ve iktisadi davranışlara olumsuz yansırken bunun siyasi arenada da etkisi görüldü. Ekonomik memnuniyetsizlik sandığa yansıdı. Yerel yönetimlerde yaşanılan siyasi değişim iktidar için bundan sonraki dönemi daha önemli hale getirdi. Belirsizliklerin ortadan kalktığı ve uzun bir süre seçim atmosferinin olmadığı bir dönem içerisine girilmesi hem ekonomik aktörler hem de siyasi otorite için iyi bir fırsat olarak değerlendirilmeli.
Ortada uygulanan bir ekonomi politikası var mı sizce? Bundan sonra daha sıkı mali ve para politikası uygulanır mı?
Hazirandan beri enflasyonla ciddi bir mücadeleye girildiği yönünde iklim oluşturulmaya çalışılırken iktisat kuramıyla uyumlu ve rasyonel politikalara dönüldüğü iddiasına rağmen programın hem mali disiplin ayağının eksikliği hem de önlemlerin toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı olmaması söylem ve eylem çelişkisi doğurdu. Bu Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelesini de olumsuz etkiliyor. TCMB yakın zamanda hükümete yazdığı mektupta “Para politikasındaki sıkı duruşun ihtiyatlı maliye politikasıyla desteklenmesi, öngörülen dezenflasyon patikasının tesis edilmesi açısından kritik bir önem taşımaktadır” değerlendirmesinde bulundu. Yani tek ayak üzerinde yürütülen bir politika var. TCMB parasal sıkılaştırmayla eşzamanlı, makro ihtiyati çerçevede makro finansal istikrarı güçlendirmeye yönelik sadeleştirme adımları atmasına rağmen bunları tamamlayacak mali disiplin yok. Bütüncül bir politika seti uygulanmıyor. Şüphesiz ki seçim mali disiplinin sağlanmasında siyasi bir kısıt olarak etkili oldu. Ama tüketiciler tarafında acı reçetenin dozunun artacağı kesin.
REFORMLAR İÇİN ADIM ATILMALI
Türkiye’nin dış borcunu ödemesi için ciddi dış kaynağa da ihtiyacı var, yabancı yatırımcının gelmesi için hangi adımlar atılmalı?
Ocak sonu itibarıyla kısa vadeli dış borç stoku 174.9 milyar dolar. Kuşkusuz bu borcun ödenmesi ve ödemeler dengesinin finansman tarafının iyileştirilmesi için dış kaynağa ihtiyaç var. Ancak CDS primi 300’lerin altına gerilemesine, yabancı raporları olumlu gelmesine ve yapılan ziyaretlerle uygulanmakta olan ekonomi politikası anlatılmasına rağmen beklenen yabancı sermaye gelmiyor.
Bunun nedeni seçim sonrasında uygulanmakta olan politikada bir kırılma olma beklentisi, ekonomi yönetiminin değişebileceği ihtimali ve yapısal reformlarda beklenen adımların atılmaması. Yani yabancı yatırımcı uygulanmakta olan politikanın aynı kararlılıkla sürdürülmesini görmek istiyor.
JEOPOLİTİK RİSKLER ETKİLEYECEK
Yılsonu için büyüme, işsizlik, cari açık konusunda öngörüleriniz neler?
OVP’de büyüme 2024 için yüzde 4, işsizlik yüzde 10.3, cari açık ise 2.6 trilyon TL olarak tahmin ediliyor. Ancak bu tahminlerin gerçekleşmesinin iç dinamiklere ve özellikle sıkı para politikasının sürdürülmesine bağlı olarak enflasyondaki kalıcı düşüşe, dış dinamikler tarafında ise jeopolitik risklerin ne yöne evrileceğine ve küresel iktisadi faaliyetlerin seyrine bağlı.
KUR YATIRMICIYI TEDİRGİN EDİYOR
Kur tarafında son dönemlerde ciddi hareket var, kuru tutmak için arka kapı uygulamalarla frenlenmeye çalışılıyor, kur tarafında neler bekliyorsunuz?
Kur tarafındaki hareketlilik hem içerideki ekonomik aktörleri hem de yabancı yatırımcıyı tedirgin ediyor. Yabancı sermaye kurda istikrar görmek istiyor. İçeride ise ekonomik aktörler enflasyona karşı geliştirdikleri koruma refleksi ile altına ve yabancı paraya yöneliyor. Yani ekonomi yönetiminin beklediği ters dolarizasyon istenildiği düzeyde gerçekleşemiyor. Kur artışının enflasyon üzerinde yarattığı etki nedeniyle artış baskılanmaya çalışılıyor ki azalan rezervlerde bunu gösteriyor. TCMB verilerine göre brüt rezervler 29 Mart haftasında 123.1 milyar dolar olurken swap hariç net rezervler eksi 65.5 milyar dolarla rekor düşük seviyeye geriledi.
İÇ TALEP BASKILANDI
Enflasyon tarafında beklenen düşüş yakalanamadı, orada ne tür riskler görüyorsunuz?
Ne yazık ki ülkemizde yaşanılan yüksek enflasyonun tek nedeni özel tüketim harcamaları değil. Türkiye birçok enflasyon türünü bir arada yaşıyor. Ama şu ana kadar atılan adımlar özel tüketim harcamalarını baskılamaya yönelik. Ücretlere yapılan düşük zamlar, bütçe açığına yapılan vergi yaması ve BBDK ve Merkez Bankası’ndan gelen kredi kartlarına ilişkin adımlar hep iç talebi baskılamaya yönelik.
Öte yandan enflasyon yalnızca parasal bir olay değil ve politika faizindeki artış ile kontrol edilemediğini son gelen enflasyon verisi de gösterdi. Zaten politika faizinde sona gelindiği yönündeki beklentiler yeni parasal sıkılaştırma adımlarını da beraberinde getirdi. Şüphesiz bir diğer önemli noktayı da açıklanan resmi rakamlar ile hissedilen enflasyon arasındaki fark oluşturuyor. Bu durum enflasyon beklentisinin ve ataletinin kırılmasını da zorlaştırıyor. Beklentilerin iyi yönetilememesi tüketimin sürekli öne çekilerek enflasyonu besleyici bir etki yaratıyor. Bu bağlamda ekonomi yönetimince enflasyonla mücadelede kolay yol tercih ediliyor ve düğmeler yanlış ilikleniyor. Üstelik iktidarın enflasyonu tüm dünyanın sorunu olarak değerlendirmesi yaşanılan durumu normalleştirmiyor.
ENFLASYON KRONİK SORUN OLDU
Şu anda Türkiye ekonomisinin en temel problemleri neler, çözüm için neler önerirsiniz?
Türkiye ekonomisinin kronikleşmiş birçok makroekonomik sorunu var. Enflasyon, işsizlik, yoksulluk, cari açık, kamu açığı, büyüyememe, kalkınamama gibi. Genel seçimlere kadar model olduğu ileri sürülen ütopya bağlamında enflasyon hep geri planda tutuldu cari fazla yaratarak büyümeyi sağlamak amaç edinildi. Ancak bu politikanın ekonomide yarattığı erozyon nedeniyle rasyonaliteye dönüldü. Enflasyon birinci önceliğimiz ve yüzde 5 hedefe ulaşmada kararlıyız açıklamaları yapıldı. Ekonomi politikasında sorunun tespiti kadar bu önceliğin gerektirdiği politikanın doğru zamanda uygulanması da önem taşıyor.
Sürekli dile getirilen yapısal reformlar var. Özellikle yapısal reformların içinde neler olmalı?
Türkiye için de yapısal reform hem demokratikleşme sürecinin hızlandırması hem de kurumların altyapısının daha iyi bir düzeye çıkarılması, vergi reformu, kamu-özel sektör ilişkisinin dönüştürülmesi, ileri teknolojili üretimin sağlanması, eğitim ve istihdam uyumunun yakalanması, sektörleri arz yönlü etkileyerek daha çok yatırıma ve istihdama yönelterek kalkınma ve büyümenin gerçekleşmesi için ayrı bir önem taşımakta.