Üstün zekâlı çocuklar risk altında... En dezavantajlı grup!
Üstün zekâ kavramı, çocukların hiç de farkında olmadığı, onların geleceğini inşalarına yardım edecek olan yetişkinlerin sorumluluğu ve konusudur.
Uğur ZatAileler çocukları üstün zekâ tanısı aldıktan sonra yoğun ve karmaşık duygular yaşarlar. Genelde de önce bir mutluluk ve gurur, sonra şaşkınlık, heyecan, arkasından da en iyi geleceği nasıl sağlarım endişesi, bu durumu nasıl yöneteceğim ve nasıl yol alacağım soruları ve bilinmezlik oluşur. Öğretmenler genelde sınıflarında üstün zekâlı çocuk olmasını istemezler; elbette ki bunun temelinde alanla ilgili bilgi ve yönetme eksikliği vardır. Toplumda üstün zekâ ile ilgili genel kanı ise küçücük yaşlarda karmaşık matematik ve fizik problemlerini çözebilen, ayaküstü dört basamaklı sayıların çarpımı sorulduğunda adeta bir makine gibi cevap verebilen, yaşından büyük laflar eden, her an harika fikirleri olan, akıllı ve uslu, verileni ve ötesini hemen anlayan, icat yapabilen, karmaşık problemleri anında çözebilen geleceğin minik bilim insanlarıdır.
NEDİR BU ÜSTÜN ZEKÂ?
Üstün zekâ kavramı, zekâ testleri ile belirlenen bir bilişsel düzey durumudur. Kendi yaşıtlarının yüzde 98’inden ileri düzeyde olduğunu gösterir. Hepsi bu! Ne sosyal gelişimleri ne mizaçları ne hayalleri ne de ahlaki değerleri ile ilgili bilgi verir. Sadece yaşıtlarına göre bilişsel düzeydeki farklılığı tespit eder. Ülkemizde uluslararası ve ulusal zekâ testleri ile ölçülen zekâ, her test için farklı referans aralığına göre değerlendirilir. Çocuğun test sonucu “110 ya da 125” demek testin referans aralığının ne olduğu bilinmeden bir anlam ifade etmez. Üstün zekâlı çocuklar MEB Özel Eğitim Rehberlik Genel Müdürlüğü’nde farklılaştırılmış eğitime ihtiyaç duyan dört gruptan biridir. Görme engelli, işitsel engelli ve zihinsel engelli çocuklarımız (özel gereksinimli çocuklar) ve üstün zekâlı (özel yetenekli) çocuklarımız özel eğitim başlığı altındadır. Bu bağlamda üstün zekâ onlara tanınan imkânların kısıtlılığı, okul sayılarının yok denecek kadar az olması ve toplumda üstün zekâlı bireylerle ilgili önyargılar açısından dezavantajlı grupların en dezavantajlısıdır, denilebilir. Üstün zekâ ve yetenek her çağda yüksek beklentileri beraberinde getiren bir konu olmuştur. Beklentilerin düz bir bakış açısı ile yüksek olması anlaşılabilir bir durum olarak gözükse de temelde üstün zekâlıların aşağıdaki özellikleri onları hayat yolculuklarında çok zorlayan durumlar olarak karşımıza çıkar.
YORGUN VE ÇARESİZ
Onlar çoğu zaman mükemmeliyetçi yapıları nedeni ile kendilerini çıkmaz bir döngünün içinde yorgun ve çaresiz bir halde bulabilirler. Başarısızlıklara katlanamaz gibi dursalar da kendilerine koydukları yüksek hedefler nedeni ile başaramadıklarında “değersizlik” duygusu yaşarlar. Değersizlik duygusu yetişkinlikte bile baş edilmesi zor bir duygudur. Üstün zekâlı çocuklar ve bireyler aynı zamanda duyusal hassasiyetleri nedeni ile de anlaşılmazlar ve genelde zorluklar yaşarlar. Yüksek sese ve kokulara duyarlılardır. Kıyafetleri konusunda seçicilerdir. Bunlar ne takıntı ne de uyumsuzluktur. Ayrıca hayal güçleri muhteşem ve yaratıcılıkları da hayranlık bırakıcı düzeydedir. Hayal güçlerini destekleyecek fantastik filmler ve hikâyelere, anime ve animasyonlara, mangalara ilgi duyarlar. Bilişsel düzeyde yaşıtlarının ilerisinde olan ancak duygusal anlamda hassasiyetleri yüksek ve duygularını yoğun yaşayan bu grup için asenkron gelişim söz konusudur. Üstün zekâlı bir gencin şu cümlesi asenkron gelişimi vurgular “Hayatım boyunca yetişkinler için çocuk, yaşıtlarım arasında ise yetişkin gibi kaldım.
ARKADAŞ ÖZLEMİ
Bunun doğal denilebilecek bir sonucu olarak da arkadaşları ile iletişimlerde kabul ve adaptasyon sorunu yaşarlar. Çoğunun en çok özlem çektikleri şey “arkadaş”tır. Tüm bu özelliklere bir de her yerde ve her koşulda adalet arayışlarını da eklersek üstün zekâlı çocuklar için durum çok daha karmaşık hale gelir. Dezavantajlı ve destek isteyen üstün zekâlılar için ülkemiz zor bir coğrafyadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri ailelerin özellikle üstün zekâ tanısı aldıktan sonra çocuktan beklentilerinin artmasıdır. Oysa üstün zekâlı çocuklar kendilerine uygun olmayan eğitim süreçlerine (normal müfredata) eklemlendiklerinde, anlaşılması ve desteklenmesi gereken özellikleri göz ardı edildiğinde, akademik başarının temel gösterge ve amaç sayıldığı durumlarda inanılmaz zorlanmaktadır. Bunu farklılaştırılmış eğitim alan çocukların her iki kurumda nasıl farklı hissettikleri ve davrandıkları bağlamındaki değerlendirmelerde fark etmemek imkânsızdır. Tarama süreçleri ile öğrenci alan ve farklılaştırılmış eğitim imkânı sunan tek kamu kurumu Bilim Sanat Eğitim Merkezleridir (BİLSEM). BİLSEM’ler ilkokul döneminden lise son sınıfa kadar eğitim verir. 2021 yılından itibaren taramaya girecek çocukların sayılarına yüzde 20 kota getirilmesi ve seçimlerin üstün zekâ kavramına ve gerçeklerine uzak öğretmenler tarafından yapılması sıkıntılıdır çünkü üstün zekâ kimi zaman problem ve öğrenme güçlüğü gibi duran durumların ya da uyumsuz ve düzen bozan davranışların arkasında kalan ve göz ardı edilen bir durum olabilir.
FARKLILAŞTIRILMIŞ EĞİTİM
ARGEM özel yetenekli öğrenciler için açılmış ilk resmi ayrı okuldur. Öğrencilerin tamamı okulda yatılı olarak öğrenime devam etmektedirler. Okulun öğrenci seçimi BİLSEM’lerden yapılmaktadır. Ayrıca üstün zekâlılara yönelik çok az sayıda özel okul olduğu gibi, özel okulların kendi bünyelerinde açtığı üstün zekâlılar sınıfları vardır. Bunların dışında özel kurumlar tarafından düzenlenen yaz ve kış okulları, kamplar vb. mevcuttur. Sonuçta, üstün zekâ her dönem dikkatle ele alınması gereken bir konu olmasına rağmen özellikle 2000’li yılardan sonra sosyolojik dinamiklerin de etkisi ile ailelerin adeta gıpta ettikleri, olması için çabaladıkları, desteklenmesi gereken bir farklılık ve dezavantajdan öte bir övünç kaynağı olarak görülen riskli bir kavram haline gelmiştir. Elbette ki aynı durum öğretmenler ve eğitim süreçlerindeki diğer bileşenler için de geçerlidir. Kapatılmasaydı ülkemiz ve toplum nasıl olurdu diye sormadan geçemeyeceğimiz en önemli alan çalışmaları ve uygulamalarından biri olan Köy Enstitüleri modeli ise üstün zekâlı ve yetenekli öğrenciler için en uygun modelleme olarak görülmektedir, denilebilir. Yaşayarak öğrenme, toplumsal gelişim ve fayda temelli olan bu model dünyada eğitim alanında iyi örnek gösterilen eğitim süreçleri ile benzerlikleri açısından Cumhuriyet döneminin en güçlü projesidir.