Kahveci: Köy Enstitüleri kız çocuklarının okumasını engellemek için kapatıldı
Köy Enstitüleri’nin kuruluş felsefesini ve tarihini anlatan Kastamonu-Göl Eğitim Kurumları Mezunları Vakfı eski başkanı, eğitimci yazar, müfettiş Ahmet Kahveci, “Köy Enstitüleri’ni, olmadık yol ve yöntemlerle kapatan-kapattıranlar, çağdaşlaşma yolundaki geleceğin aydınlık Türkiye’sine ihanet ettiler. Köy Enstitüleri’ndeki halkçı eğitimi terk eden tutucu ve gerici siyasal İslamcı iktidarlar matematik formülü gibi ortaya attıkları 4+4+4 eğitim uygulamasına geçtiler. Bu uygulamanın asıl amacı kız çocuklarının okumasını-eğitilmesini engellemektir ki, kafalardaki orta çağın dogmatik düşüncesinin hayata geçirilmesinden başka bir anlam taşımaz” dedi.
İZMİR / CumhuriyetKastamonu-Göl Eğitim Kurumları Mezunları Vakfı eski başkanı, eğitimci yazar, müfettiş Ahmet Kahveci, kuruluşunun 83. yılında Köy Enstitüleri’ni anlattı.
17 Nisan 1940’ta 3803 sayılı yasayla açılan Köy Enstitüleri kapatılmasaydı bugün 83. yılını kutlanacağını hatırlatarak sözlerine başlayan Ahmet Kahveci, “Köy Enstitüleri, kapatılmalarının üzerinden 83 yıl geçmesine ve unutturulmaya çalışılmasına karşın kendisinden kesintisiz söz ettiriyor. Özellikle eğitim çıkmazına saplanan ülkemizde son 30-40 yılda, tek kutuplu dünya düzeni sarmalında güncellik kazandı, yoğunlukla anımsanır oldu. Türk devrim sürecinde özel öneme sahip bu kurumlar; devrimci kuşakların yetişmesine büyük katkı sağlamış ve eğitimde büyük adımların atılmasına, Cumhuriyet aydınlamasına öncülük etmiştir” diye konuştu.
“EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ANA KURALI”
Köy Enstitüleri’nin kuruluş sürecini anlatan Kahveci, “Kurtuluş Savaşı, yokluk ve yoksulluk içinde bütün hızıyla sürerken Mustafa Kemal, 1 Mart 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında “… gerekli olan ön bilgileri iş üstünde öğretmek yöntemi, eğitim ve öğretimin ana kuralı olmalıdır…” ve yine Cumhuriyetin ilanından yaklaşık 10 ay sonra 25 Ağustos 1924’te “Öğretmenler Birliği Kurultayı”nda eğitim-öğretim konusundaki düşüncesini “… erkek ve kız çocuklarımızın eşit olarak, bütün öğrenim basamaklarındaki eğitim ve öğrenimlerinin iş ilkesine dayanması önemlidir…” diye açıklıyordu. Onun bu görüş ve düşünceleri, Köy Enstitüleri’nde uygulanacak eğitim felsefesi ve öğretim ilke ve yöntemlerini ortaya koyuyordu ki, yeni kurulacak devletin eğitim uygulamasında izleyeceği yöntemin önsözü gibiydi” ifadelerini kullandı.
CUMHURİYET DEVRİMİNİN İLK KÖY ÖĞRETMEN OKULLARI
Öğretmen açığının giderilmesi için atılan adımları anlatan eğitim müfettişi, “Cumhuriyet kurulduğunda ülkede okur-yazarlık oranı yüzde 8’di. 40 bin köyden 4 bin 894’ündeki okullarda 14 bin 309 öğretmen vardı; daha 23 bin öğretmen gerekliydi. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, köy çocuklarının eğitimi amacıyla 1926’da erkek ve kızların birlikte eğitim ve öğrenim göreceği Kayseri-Zincidere ile Denizli’de iki köy öğretmen okulu açtı; 1 Kasım 1928’deki yazı devriminin arkasından 1929’da “Millet Mektepleri” ile halk eğitimini başlattı; halkevleri açıldı. Bu mekteplerde ilk yılda 14-40 yaş arasında 600 bin yurttaşımıza okuma-yazma öğretildi. Ne yazık ki bu uygulamanın başarısını göremeden 1 Ocak 1930’da genç yaşta aramızdan ayrıldı. Ölümünden kısa süre sonra açtığı iki köy öğretmen okulu da tutucu, gerici ve yobaz güruhun baskısıyla kapatıldı” dedi.
TONGUÇ BABA’NIN ATILIMI VE KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN KISA TARİHİ
Köy Enstitüleri’nin kapatıldığı tarihe kadar olan gelişmeleri sıralayan Ahmet Kahveci, “1935’te Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç’u, vekâleten İlköğretim Genel Müdürü olarak atadı. Tonguç, 1936-1937’de Eskişehir-Çifteler, İzmir-Kızılçullu ile sonraki yıllarda Kırklareli-Kepirtepe ve Kastamonu- Göl Köy Eğitmen kurslarını açtı. Bu kurslara askerliğini çavuş, onbaşı olarak yapan köylü gençlerden zeki olanlar alınıyor, 6 aylık kursta okuma- yazma, aritmetik gibi yaşamsal basit bilgiler öğretiliyor, köye eğitmen olarak gönderiliyordu. 1937’de Eskişehir ile İzmir’de, 1938’de Kırklareli, 1939’da da Kastamonu’da birer köy öğretmen okulu açıldı. Bu okullarla birlikte yurdun diğer bölgelerinde de açılan köy öğretmen okulları 17 Nisan 1940’ta çıkarılan 3803 sayılı yasa ile Köy Enstitüsü adını aldı. 1944’te sayıları 20 olan enstitüler, 1948’de 21 oldu. Yine 1944’te bu okullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla Hasanoğlan Köy Enstitüsü içinde “Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü” açıldı; ancak uzun ömürlü olamadı ve 1947’de kapatıldı” şeklinde konuştu.
“KÖY ENSTİTÜLERİ ÜRETKEN KURUMLARDI”
Köy Enstitüleri’nin kuruluş amacını ve felsefesini aktaran Kahveci, “Köy Enstitülerine alınan öğrenciler, köylü çocuklarıydı. Onlar burada aldıkları eğitimle Cumhuriyet aydınlanmasının neferleri ve öncüleri olacaklardı. Bu okulların açılış amacı, ezberci medrese anlayışından uzak, temel felsefesi işe göre eğitimdi ve seçkinci eğitimden halkçı eğitime geçmeyi içeriyordu. Eğitim, Atatürk’ün hedeflediği “akıl ve bilim”in yol göstericiliğinde yapılacak ve bu enstitüler aracılığı ile “Türk Rönesans”ı gerçekleştirilecekti. Enstitülerde kızlar da erkekler de yatılı ve karmaydı, “İş içinde ve işe göre” eğitim-öğretim programı uygulanıyordu. Eski, yamalı giysilerle gelen köy çocukları, devlete emanet edilmiş, çok yönlü yetiştirilen (öğretmen, sağlıkçı, demirci, inşaatçı, terzi…) bu çocukların hepsi birer Anadolu çoban ateşleri, devrimlerin savunucuları, halk önderi birer eğitim neferi olarak yurdun dört bucağına dağılmışlardı. Bu çoban ateşleri okulda müzik aleti çalmayı da öğrenmişlerdi ki, bu zorunlu eğitimin bir parçasıydı. Türk insanının -özellikle köylünün- aydınlatılması amaçlanmıştı. Belli ölçüde bu amaca ulaşılmış olması, işe göre eğitimin Türk insanının yapısına, karakterine ne kadar uygun olduğunu gösteriyordu. Ülke tarihindeki kısacık ömrüne çok şey sığdırdı, dünya eğitim tarihine “Türk Eğitim Mucizesi” olarak damgasını vurdu.
Kuruluşundan günümüze uzanan zaman diliminde üzerinde en çok konuşulan, yazılar yazılan eğitim kurumları hiç kuşku yok ki Köy Enstitüleri oldu. Bu kurumlarda yetişenler, genç Cumhuriyete bağlı, Atatürk devrimlerini sahiplenen, birey olma bilinciyle sorgulayan, akıl ve bilim yolunu seçen aydınlık düşünceli insanlardı” ifadelerini kullandı.
“YOBAZLAR ‘CHP, BU KURUMLAR KOMÜNİST YETİŞTİRİYOR’ DEDİ
1940’da Köy Enstitüleri’nin neden kapatıldığı soruna yanıt veren Ahmet Kahveci, “Köy Enstitüleri, İkinci Dünya Savaşı (İkinci Paylaşım Savaşı) koşullarında açılmıştı. Savaş sona erdiğinde, yeni bir dünya düzeni oluşmaya başlarken aynı zamanda oluşan yeni düzeni, dünyanın ABD emperyalizminin egemenliğine girmeye başladığı yıllardı. Türkiye’de bu süreçte “demokrasiye geçiyoruz(!)” diye çok partili yaşama geçildi. Tüm karşıdevrimciler, gericiler, cumhuriyet karşıtları, siyasal İslamcı yobazlar “CHP, bu kurumlar komünist yetiştiriyor, kızlarla erkekler birlikte yaşıyor, bebek düşürenler bile var.” diyerek halkın en can alıcı ahlâk anlayışını etkili propaganda malzemesi olarak kullandılar. 1946’da kurulan ve emperyalizmin temsilcisi Demokrat Parti (DP), siyasal ideolojisi gereği hızla gerici, dinci bir söylemle, Atatürk devrimlerine, Cumhuriyetin kazanımlarına ve çağdaşlaşmaya karşı tavır aldı. Henüz dini inancı orta çağ kültürünün etkisinden kurtulamayan halkın (bugün de aynı süreç önemli oranda devam ediyor) önemli bir bölümü, DP’nin öncülük ettiği karşı devrim safında durdu” dedi.
“DOĞULU AĞALAR, DEMOKRAT PARTİ İLE PAZARLIK YAPTI”
“Köy Enstitülerinin kapatılmasındaki asıl neden, Türkiye’de dışa bağımlı, güdümlü sınıfsal çelişkilerdi” diye devam eden duayen eğitimci, “Oysa bu kurumlar, yeni Türkiye için bulunmaz bir fırsattı. Bu uygulamadaki başarı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’undur. Köy Enstitüleri’ne toprak ağaları, kasaba mütegallibesi, CHP içindeki kimi tutucu ve gerici guruplar, bürokrasinin yüksek kademesindeki kimi yöneticiler, kimi din adamları, dinci bezirgânlar, siyasal İslamcı yobazlar ile kimi solcu(!) aydınlar karşıydı. Bunların önemli bir kısmı DP’de yer almışlardı” ifadelerini kullandı.
“DOĞULU AĞALAR, DEMOKRAT PARTİ İLE PAZARLIK YAPTI”
Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına ilişkin, Kastamonu eski milletvekili ve sendikacı Sabri Tığlı belgelerinden örnekler veren Ahmet Kahveci anıyı şöyle anlattı: “Kinyas Kartal, Doğu Anadolu Bölgesi’nin ağalarından ve politikacılarındandır. Sabri Tığlı, bir gün kardeşinin evinde Kinyas Kartal’la karşılaşır; yıl 1958. ‘Ağa sen bilirsin. CHP, Türkiye’ye komünizmi getirmek için mi kurmuştur Köy Enstitülerini?’ diye, sorar. Moskova Harp Akademisi mezunu toprak ağası yanıt verir: ‘Yok canım. Onlar komünizmi benim kadar bilmezler. Bak ben sana bunun aslını anlatayım. Benim köylülerimin işlerini ilçe merkezlerinde benim adamlarım yapar. Benim köylülerim devlet kapısını bilmezler. Askere mektubu benim adamlarım yazar, gelen mektupları da benim adamlarım okur. Muhtarın kararlarını benim adamlarım yazar, doğum, ölüm kararlarını benim adamlarım doldurur. Ücretlerini de alırlar. Bu işler böyle sürerken, benim köylerimden ikisine Akçadağ Köy Enstitüsü çıkışlı iki öğretmen geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten çıktılar. Biz Doğulu ağalar oturduk, düşündük. Eğer bu Köy Enstitüleri on yıl devam ederse Doğu’daki ağalık ölecek. Diyeceksin ki: ‘Sen köylülerin uyanmasını istemez misin?’ İsterim istemesine de ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek istemiyorum. İşte bunun üzerine biz Doğulu ağalar, Demokrat Parti ile pazarlık yaptık. ‘Köy Enstitülerini kapatmaya söz verirseniz oyumuzu size vereceğiz.’ dedik. Söz verdiler, oyumuzu verdik, onlar da sözlerini tuttular, Köy Enstitülerini kapattılar…’ 1952’de programları değiştirilen Köy Enstitüleri, 27 Ocak 1954’te çıkarılan 6234 sayılı yasayla resmen kapatılarak “ilköğretmen okulları”na dönüştürüldü. Ancak Köy Enstitüleri’ndeki o üretken ruh, bu okullarda da varlığını sürdürdü. Bugün ulus olarak o ruha öyle çok gereksinmemiz var ki!..”
“ASIL AMACI KIZ ÇOCUKLARININ OKUMASINI ENGELLEMEK”
Köy Enstitüleri’nin kapatılmasını “ihanet” olarak yorumlayan Ahmet Kahveci, “Köy Enstitüleri’ni, olmadık yol ve yöntemlerle kapatan-kapattıranlar, çağdaşlaşma yolundaki geleceğin aydınlık Türkiye’sine ihanet ettiler. Bugün acısını genç kuşaklar ve ülkemiz çekiyor, daha uzun süre de çekeceğe benziyor. Bunların kapatılmasını savunanların yandaşları, eğitim-öğretimden söz açıldıkça pişmanlıklarını dile getirip “ah!.. vah!..” demekte, bu okullardan övgüyle söz etmektedirler. Bu kurumların özgün yapılarıyla bir daha geri gelmeyeceğini de hepimiz biliyoruz. Süreç içinde 21. yüz yıla gelindiğinde, Köy Enstitüleri’ndeki halkçı eğitimi terk eden tutucu ve gerici siyasal İslamcı iktidarlar matematik formülü gibi ortaya attıkları 4+4+4 eğitim uygulamasına geçtiler. Bu uygulamanın eğitimde çıkmaz sokak olduğunu herkes görüyor, biliyor. Bu uygulamanın asıl amacı kız çocuklarının okumasını-eğitilmesini engellemektir ki, kafalardaki orta çağın dogmatik düşüncesinin hayata geçirilmesinden başka bir anlam taşımaz” diye konuştu.
“ULUSAL, HALKÇI VE DEMOKRATİK EĞİTİME GEÇİLMELİDİR”
“Ne pahasına olursa olsun yol yakınken bundan dönülmeli, Atatürk’ün gösterdiği akıl ve bilim hedefi gerçeğiyle yeniden Cumhuriyetin kuruluş felsefesi esas alınarak ulusal, halkçı ve demokratik eğitime geçilmelidir” diyen eğitimci, “Köy Enstitüleri ve devamındaki öğretmen okulları kapatılmasaydı bugün biz çağ dışı siyasal İslam iktidarının yıkım kâbusunu değil, çağdaş gelişmişliğimizi çok daha ileri aşamalara ulaştırmayı ve ulusun gönenç içinde yaşamasını konuşuyor olacaktık. Başta Köy Enstitüleri’nin mimarları Hasan Âli Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç olmak üzere Cumhuriyet devrimi aydınlanmasına emeği geçen devrimci eğitimcilerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum” ifadeleriyle sözlerini noktaladı.