Depremzede öğretmen Bülent Can'dan MEB'e çağrı: 'Bu çocuklara deprem vurdu bir de MEB vurmasın'
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleriyle birçok öğrencisini ve meslektaşını kaybeden öğretmen Bülent Can, Cumhuriyet için, "Bu çocukları deprem vurdu bir de MEB vurmasın" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Can, Milli Eğitim Temel Kanunun 8. Maddesi'ne dayanarak MEB'e çağrıda bulundu.
cumhuriyet.com.trDepremzede öğretmen Bülent Can, Cumhuriyet için "Bu çocukları deprem vurdu bir de MEB vurmasın" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Can yazısında, deprem bölgesinde çocuklar için özel tedbirler alınması gerektiğini belirtti. Can ayrıca MEB'e seslenerek, "Her şey normalmiş gibi yapıp depremin vurduğu bu çocuklara bir darbe de MEB vurmamalı" ifadelerini kullandı.
KANUNU İŞARET ETTİ
Bülent Can'ın yazısı şu şekilde:
Eğitimin temeli fırsat eşitliğine dayanır. Bu eşitlik birçok uluslararası sözleşmede ve ulusal yasalarda güvence altına alınmıştır. Örneğin Milli Eğitim Temel Kanunun 4. Maddesi “Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz” ve 8. Maddesi “Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır. Maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır. Özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alır” der.
"EĞİTİMDE ADALETİ SAĞLAMAK BİRİNCİL GÖREVİMİZ OLMALI"
Fırsat eşitliği, kişilerin hayata eş imkânlarla başlaması ve mevcut fırsatlara herkesin eşit derecede sahip olması olarak tanımlanır. Şüphesiz ki ülkemizdeki bölgesel farklılıklar, kişiler arası sosyo-ekonomik durumlardaki uçurumlar giderilmeden eğitimde fırsat eşitliğinden bahsedilemez. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamıyorsak eğitimde adaleti sağlamak birincil görevimiz olmalıdır o halde ki bazı zamanlar olur ki adalet anahtar ilke olur.
DEPREMZEDE ÖĞRENCİLER İÇİN ÇAĞRI
06.02.2023 tarihli depremin geniş coğrafyada yarattığı yıkım, birçok şehrimizi yerle bir ederken, on binlerce insanımızı hayattan kopardı, milyonlarca insanı evsiz barksız, işsiz güçsüz, parasız pulsuz bıraktı. O lanetli günden önce her şeye sahip olan bizler, bu gün dört beş metre kareyi geçemeyen çadırlarda tıkış tıkış yaşamakta ve yardımlarla ancak ayakta kalabilmekteyiz. Şüphesiz ki bu durumdan en çok etkilenen çocuklarımız olmaktadır. Birçok çocuğumuz annesini, babasını, kardeşini, sevdiklerini yitirdiği gibi, hayallerini, umutlarını, ruhlarını ve kitaplarını da enkaz altında bırakmıştır. Bu çocukların okulları kapanmış, öğretmenleri göçük altında kalmış, evleri yıkılmış, sevdiklerini toprak almış, deyim yerindeyse yaşama hevesleri bile kalmamıştır. Bırakın ders çalışacak ortama sahip olmayı, en temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri, hacetlerini giderebilecekleri yerleri bile yoktur. Abartısız hepsinin psikolojik desteğe ihtiyacı vardır. Hâl böyleyken, sanki hiçbir şey yaşanmamış ve her şey normalmiş gibi davranıp bunları her türlü imkâna sahip akranlarıyla aynı sınava tabi tutmak hangi fırsat eşitliği ile bağdaşır? Bu, diğer öğrencilere imtiyaz tanımak anlamına gelmez mi?
BUGÜN DEĞİLSE NE ZAMAN?
ÖSYM haklı bir şekilde depremin en çok yıkım gösterdiği Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Malatya’da Yükseköğrenim Kurumları Sınavını (YKS) yapmama kararı aldı. Bu karar doğru olduğu kadar eksik de. Zira bu günden hem çocukları hem de hayata tutunmaya çalışan velileri sınavın yapılacağı şehirlere nasıl gidecekleri, yabancısı oldukları bu şehirlerde nerede konaklayacakları tedirginliği sardı. Bu doğru karar, sınava girecek depremzede çocuklara her türlü lojistik ve konaklama desteğinin sunulacağı, hatta taşıma işinin bizzat devlet tarafından yapılacağı kararı ile desteklenmelidir. Ama bu da yaraya merhem olamaz. Kendileri açısından hayati öneme sahip olan bu sınava depremzede çocuklar nasıl odaklanacaklar? Paramparça olmuş bu ruh yapısıyla her türlü imkâna ve konfora sahip rakipleriyle nasıl yarışacaklar? Devlet, bu gün bu çocukların yanında olmayacaksa ne zaman olacak?
"BİR DARBE DE MEB VURMAMALI"
İşte tam da bu günler ve bu durumlar için vardır aslında adalet. Bu çocukların elinden yaşama sevincini almak istemiyorsak onlara bazı avantajlar tanımak zorundayız. Kanundaki “korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alır”dan kasıt sadece özel bireyler değil, dezavantajlı tüm bireylerdir aslında. Ve günümüzde bu çocuklardan daha dezavantajlı kimse yoktur fikrimce. Dolayısıyla devlet, bu çocukların kaybolmamaları ve onca acıya rağmen hayata tutunabilmeleri için bu çocukları sınav merkezlerine götürüp getirmekten tutun konaklayacakları yerleri tahsis etmeye, ayrı bir sınava tabi tutmaktan tutun ek kontenjanlara ve / veya ek puanlara kadar özel tedbirler almalıdır. Hiç olmazsa savaştan kaçan Suriyeli mülteci çocuklara tanınan haklar bu çocuklara da tanınsın. Her şey normalmiş gibi yapıp depremin vurduğu bu çocuklara bir darbe de MEB vurmamalı. Adil olan budur. Ve her şeyde olduğu gibi eğitimde de adaleti sağlamak devletin birincil görevidir.