‘Boğaziçi’nde özerklik askıda’
Kurumun yapboz tahtasına döndüğünü söyleyen Prof. Dr. Alpar Sevgen, “Anayasanın 130. maddesinin altını dolduran bir kanun çıkarılmamış. Yani uygulamada rektör tek başına özgür ve özerk. Üniversitenin geride kalanının adı yok!” dedi.
Figen AtalayAnayasamızın 130. maddesinde üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip olduğu yazıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde çok uzun süredir bu ilke ihlal ediliyor. Prof. Dr Alpar Sevgen, Boğaziçi’nin üç senedir “üniversite” bayrağını elinden düşürmemeye çalıştığını belirterek “Boğaziçi’nde öğretim üyelerinin yüzde 95 güvensizlik belirttiği halde bir kişi rektör atanıp bütün yetkileri elinde toplayınca ne beklerseniz onlar oluyor. Yani denetimsiz güç kullanımı” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi’nin emeritus profesörü Prof. Dr. Alpar Sevgen ile özerklik ilkesi, bu ilkenin Boğaziçi Üniversitesi’nde nasıl ihlal edildiği ve dünyadaki uygulamalar üzerine konuştuk.
-Anayasamızın 130. maddesinde üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip olduğu yazıyor. Bu ne demektir ve neden gereklidir?
Üniversitelerden beklenen görev bilime katkı yapması, evrensel bilimi takip etmesi, aktarması ve ülkeyi ileriye taşıyacak gençlerin iyi yetiştirilmesidir. Bu görev özel bir ortam gerektirir, bilginin özgürce üretildiği, aktarıldığı ve yayıldığı bir ortam. Böyle bir ortamın olmazsa olmaz şartı hocalar için bilimsel özgürlük, ve kurum için idari özerkliktir. Bu ortam doğal olarak eleştirel düşünceyi içerir, dolayısıyla özgür tartışma ve kararlar ancak demokratik bir ortamda yapılabilir. Üniversitede her kademede yöneticilerin bu ortamı yeşertmesi ve devam ettirmesi zorunludur. Bu ayrıcalıklı ortamın sorumluluğu hesap verebilmektir. Bir üniversitenin iyiye mi kötüye mi gittiğini nisbeten objektif ölçebilmek mümkündür. Şayet özerklik olmazsa ne olur derseniz, üniversite görevini yapamaz, ortadan kalkar. Diploma üreten bir kurum olur sadece.
-Akademik özgürlüğün olmaması, demokratik karar alma süreçlerinin uygulanmaması nelere yol açar?
Bizde en önemli problem ne anayasada ne de 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasası’nda özerkliğin ayrıntılı tarif edilmemesidir. Özellikle üniversite bileşenleri arasında özerklik, yetki ve sorumluluk gereği gibi paylaştırılmamıştır. Böyle olunca atanmış rektör tek başına önemli pek çok kararı kafasına ve esen siyasi rüzgâra göre alabilmektedir. Boğaziçi’ne gelince, öğretim üyelerinin yüzde 95 güvensizlik belirttiği halde bir kişi rektör atanıp bütün yetkileri elinde toplayınca ne beklerseniz onlar oluyor. Bölümlerin değerli hocalarının yükseltmeleri, yurtdışı araştırma görevlendirmeleri yapılmıyor. Bölüm ve fakülte görüşleri dikkate alınmadan dünya kadar hoca atanıyor, öğrenci yurtları yıkılıp öğrenciler tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bırakılıyor. Mezunlar okuldan uzaklaştırılıyor, Bir rektör kimselere danışmadan YÖK’e yazı yazıp fakülte kurulmasınıı isteyebiliyor. Böylece kurum yapboz tahtasına dönüyor.Üç yıldır üniversitenin kapısında tam teçhizat Çevik Kuvvet bekletiliyor, neden? Bunu birilerinin izah etmesi şart bence.
Kapalı kapılar ardında
-Özerklik ilkesi neden uygulanamıyor?
Üniversiteler bir meslektaşlar topluluğudur. Kararların kurullarda tartışılarak aşağıdan yukarı alınması gerekir. Boğaziçi yakın zamana kadar böyle işliyordu. Üniversitenin demokratik işleyişini durdurursanız işler kapalı kapılar ardında görülür, bölümlerin, hocaların resmi gazetede yayımlanana kadar alınan kararlardan haberi bile olmaz. Tarif edilmiş ve yapılandırılmış özerklik bütün bunların panzehiridir. Üniversitenin bağışıklık sistemidir özerklik.
Özerk olan rektör!
-Boğaziçi’nde sizler seçilmemiş rektör ve dekanların karar ve uygulamalarına karşı çok sayıda dava açtınız. Neden madde 130 ihlal ediliyor diye dava açmadınız?
Çok haklısınız, esas dava bu ve bu davayı açmayı çok isterdik. Ancak danıştığımız değerli hukukçular, anayasa madde130’un altının kanunla doldurulmadığını, onun da aslında olması gerektiği gibi “idari özerklik” olarak ifade edilmediğini, özerkliğin sadece bir sözcük olarak anayasada bulunduğunu, dolayısıyla hangi eylem özerkliğe aykırıdır sorusunun havada kaldığını söylüyorlar. Rektör imzayı atmışsa tamam, üniversite kararını vermiştir oluyor. Bu davayı açabilmek için durumun falanca kanunun şu maddesine aykırı olduğunu göstermek lazım. Ama madde 130’un altını dolduran bir kanun çıkarılmamış. Yani uygulamada rektör tek başına özgür ve özerk. Üniversitenin geride kalanının adı yok!
‘Bırakın oy kullanmayı üniversiteye bile giremiyorum’
-Dünyada özerklik ilkesinin uygulandığı üniversitelerden örnek verebilir misiniz? Özerklik, karar alma süreçlerine ve kaliteye nasıl yansıyor? Nelere dikkat ediliyor?
Bu özerklik ilkesi dünyada ismini bildiğiniz bütün ünlü üniversitelerde uygulanıyor. Somut olarak doktoramı aldığım Yale Üniversitesi’nden örnek vereyim: Yale devletin ya da şahısların değil bir camianın üniversitesi. Özel bir üniversite ama üst düzey kararları bir kişinin değil, mezunlar adına 16 kişilik ve üyeleri seçimle gelen bir mütevelli heyetinin verdiği bir üniversite. Rektör atanıyor ama onu atayanlar mezunların seçimiyle gelen mütevelli heyeti. Ben 1971’de mezun olduğum Yale’de her yıl mütevelli seçiminde oy kullanıyorum ama 1973’ten beri hocalık yaptığım Boğaziçi’nde oy kullanmayı bırakın üniversiteye bile giremiyorum, yasaklandım. Yale’de mütevelli heyeti rektör atarken üniversitenin bütün paydaşları ile kapsamlı görüşmeler yapıyor. Bir rektörün ataması bu görüşmelerden ötürü bir yıldan fazla sürebiliyor.