Boğaziçi Üniversitesi’nde üç kez görevine son verilen akademisyen Can Candan: 'Üniversite ağır hasarlı'

Daha önce iki kez görevden alınan ve mahkeme kararlarıyla göreve iade edilen Can Candan’ın üçüncü kez görevden alınmasının üstünden tam 400 gün geçti. Candan, “Sadece Boğaziçi değil tüm Türkiye yıllardır maalesef müthiş bir yönetim krizi içinde sürünüyor. Bu krizde tüm üniversiteler çok ağır zararlar görüyor” dedi.

Figen Atalay

Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Can Candan’ın görevine üç kez son verildi, üç akademik yıl boyunca ders veremedi, öğrencisiz ve maaşsız kaldı. Mücadeleden hiç vazgeçmeyen Candan, açtığı davaları kazandı. Can Candan’la hukuki mücadelesi, üniversitelerin içinde bulunduğu durumu ve Boğaziçi Üniversitesi’nde son yaşanan sansür krizini konuştuk.

- Görevinize ne zaman ve ne gerekçeyle son verildi? Üniversite yönetimine karşı açtığınız davaları kazandınız. Görevinize dönebildiniz mi?

Temmuz 2021’de kayyum Naci İnci, kadro süremin yenilenmesini engelleyerek görevime son verdi.

DAVAYI KAZANDIM

- Neden?

Boğaziçi’ne Ocak 2021’den bu yana yapılanlara, üniversite özerkliği, akademik özgürlükler ve demokratik işleyişlere karşı saldırılara itirazını çekinmeden ifade eden, bunu dünya âleme anlatmaya çalışan yüzlerce akademisyenden biriydim. Bu ilk görevime son verilmesine karşı açtığım davayı kazandım ve Nisan 2022’de göreve iade edildim. Temmuz 2022’de yine kadro sürem yenilenmedi ve ikinci kez görevime son verildi. Bu sefer iki dava açtım, biri verilen disiplin cezasının iptali, ikincisi de göreve son verme işleminin iptali için. Bu davalar da lehime sonuçlandı ve Haziran 2023’te ikinci kez göreve iade edildim. Temmuz 2023’te önceki tüm mahkeme kararlarına rağmen, üçüncü kez görevime son verildi. Üçüncü kez yapılan bu hukuksuz işlemin iptali için dava açtım. 13 ay geçmesine rağmen henüz mahkemeden bir karar çıkmadı. Üç defa arka arkaya görevime son verilmesi sonucunda tam üç akademik yıl boyunca ders verememiş, üniversitemde, ofisimde, öğrencilerim ve meslektaşlarımla çalışamamış, işe iade edilene kadar maaşsız kalmış ve tüm bu süreçlerin maddi ve manevi yükünü de taşımak zorunda bırakılmış durumdayım. Tüm bunlara rağmen, bir akademisyen olarak özerk, özgür, demokratik üniversiteyi korumakla yükümlü olduğumdan hiçbir şekilde mücadeleden vazgeçmedim.

BASKICI SÜRECİN PARÇASI

- Hak ihlalleri için mücadele eden bir belgeselci olarak sinema kulübüne yapılan sansür ve tehdidi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu son sansür vakasını da Boğaziçi’nde 2021 başında bu yana devam etmekte olan baskıcı ve sansürcü sürecin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. Boğaziçi direnişinin ilk günlerinden itibaren gökkuşağı bayraklarının, LGBTİ+ öğrencilerin hedefe konması, kulübün kapatılması, LGBTİ+ konuları içeren filmlerin yasaklanması işte bunun bir parçası.

OLUMSUZ ETKİLENİYORLAR

- Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar öğrencileri nasıl etkiliyor sizce?

Çok olumsuz şekilde etkiliyorlar. Müthiş emekler sonucunda girdikleri, kendilerini rahat ve güvende hissettikleri, Türkiye’de ücretsiz olarak dünya kalitesinde çağdaş bir öğrenim deneyimleyecekleri biricik üniversiteleri gözlerinin önünde hasar görüyor, yıkılmaya çalışılıyor. Üniversitelerinin özerkliği, akademik özgürlükler, demokratik işleyişler; kişisel hakları ve özgürlükleri ayaklar altına alınıyor.

- Boğaziçi Üniversitesi’ni ve genel olarak Türk yükseköğretimini neler bekliyor yakın gelecekte?

Hepimizin sonuçlarını çok ağır yaşadığımız, sadece Boğaziçi değil tüm Türkiye maalesef müthiş bir yönetim krizi içinde yıllardır sürünüyor. Bu yönetim krizi içindeyken tüm üniversiteler çok ağır zararlar görüyorlar. Bu süreçte bu otoriter rejim devam ettiği sürece maalesef bir süre daha devam edeceğe benziyor. Anayasamızda açıkça belirtilen özerkliklerinden uzaklaştırılan ve siyasal otoritenin güdümünde olan üniversiteler hasar görmeye devam edecek, tüm üniversite bileşenlerinin hakları açıkça gasp edilmeye devam edecek, hukuksuzluk ve kamu zararları katlanarak artacak.

- Özgür ve demokratik üniversite hayali bir gün gerçekleşecek mi?

Tabii ki gerçekleşecek! Tarih bize bunu kanıtlamıyor mu? Elindeki tek gücü kaba kuvvet ve hukuk tanımamak olan, insanların kabul etmediği hangi otoriter rejim ilelebet ayakta kalabildi? Türkiye maalesef şu anda yokuş aşağı son hız gittiği çok zor bir dönemden geçiyor ama her inişin, bir de çıkışı olduğunu tarihten biliyoruz. Boğaziçi Üniversitesi’nin temelinde 1863 yılında kurulan, 1971 yılında bir kamu üniversitesine evrilen bir eğitim kurumu olma, bir özgürlükler vahası olma geleneği ve mücadele ruhu var. 161 yıllık bu kurum bir sürü siyası iktidar gördü, geçirdi. Siyasi iktidarlar geçici, üniversite gibi köklü kurumlar ve savundukları idealleri ise bakidir.

SANSÜRE TAVİZ VERMEYECEĞİZ

Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü Genişletilmiş Yönetim Kurulu üyeleri yaşadıkları sansür krizini şöyle anlattı: “1 Ağustos sabahı saat 09.40’ta üniversite yönetimine bağlı Kültür, Sanat ve Etkinlikler Şube Müdürlüğü kulübümüzün yazmanını arayıp bizi yanına çağırdı. Bir önceki akşam gösterdiğimiz Midsommar filmindeki cinsel içerikli sahnelerden duyulan rahatsızlık arkadaşımıza bağrılarak belirtildi. Filmin ‘toplumsal değerlerimize aykırı olduğu’ ve ‘insanların özgürlük alanını ihlal ettiği’, ‘Buranın bir kamu üniversitesi olduğu’ ve ‘Böyle filmlerin izlenmeyeceği’ söylendi. Tüm etkinliklerimizin iptal edilmesiyle tehdit edildik. Ayrıca sosyal medya hesaplarımızdaki BÜLGBTİA+ ifadesini kaldırmamız emredildi ve aksi takdirde sosyal medya hesaplarımızın kapatılabileceği söylendi. Görüşmeden kısa bir süre sonra bir sonraki gün göstereceğimiz filmlerin kopyalarının istendiğine ilişkin bir e-posta aldık. Night and Fog, Un Chien Andalou, Beau Travail ve Burning filmlerinin sansürlendiği, filmleri değiştirmemiz gerektiği ve sansürün gerekçesine ilişkin hiçbir şey içermeyen bir e-posta aldık. Dört filmden üçünün izni bir gün önce onaylanmıştı. Bundan sonrası için özel bir planımız yok, şu ana kadar etkinliklerimizi nasıl yapıyorsak yine öyle yapmaya devam edeceğiz. Eğer yine sansür ve baskıyla karşılaşırsak yine protesto edeceğiz, taviz vermeyeceğiz.”