'Açık üniversite'ye yenilik şart!
Başlangıçta Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi (AÖF) ile özdeşleşen açıköğretim, daha sonra Atatürk (2010), İstanbul (2011) ve Ankara (2020) üniversiteleri “Açık ve Uzaktan Eğitim Fakülteleri”nin de katılımıyla genişledi, bu modeli uygulayan üniversitelerin sayısı dört oldu.
Figen AtalayYükseköğretim gören öğrencilerin yarısına yakını, açıköğretim sisteminde bulunuyor. Ancak sistemin geleceğine yönelik, yükseköğretim üst kurullarınca kontenjanların düşürülmesi dışında stratejik bir çalışma ya da yönlendirme yapılmıyor. Örneğin, YÖK 2019-2023 Stratejik Planı’nda açıköğretim konusunda herhangi bir hedef ya da strateji bulunmuyor.
Bu konu üzerine görüştüğümüz YÖK Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul, “Yüz yüze eğitim ve uzaktan eğitimin teknoloji yoluyla birbirini tamamlayacak şekilde entegre olduğu ve yapay zekâ ile buluştuğu günümüzde, misyonunu ve heyecanını yitirmeye başlayan açıköğretim sisteminin, değişen paradigmalar ışığında değerlendirilerek toplumun ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması bir zorunluk halini almıştır” dedi.
Kurulduğu 1982 yılından bu yana lisans ve önlisans programlarına, YÖK istatistiklerine göre yaklaşık 13.5 milyon öğrencinin kaydolduğu, 3,9 milyon mezun veren, çeşitli mesleki ve kişisel gelişim sağlayan sertifika programları ve herkesin erişebildiği eğitim malzemeleriyle “yaşam boyu eğitim” sunan açıköğretim sisteminin sadece ülkemizin değil dünyanın en büyük eğitim organizasyonlarından birisi olduğunu hatırlatan Prof. Özkul, sistemin nasıl kurulduğunu şöyle anlattı:
“Genellikle uzaktan eğitimle eş anlamlı olarak algılanan açıköğretim sistemi tüm dünyada ‘Açık Üniversite’, olarak gelişen yükseköğretim modelinin ülkemizde fakülte olarak yapılanmış biçimidir. Açık üniversite modelinin hayata geçirilmesi; Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in 1970’li yıllarda, daha sonra Anadolu Üniversitesi olan Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde televizyondan eğitimde yararlanılması yönünde çalışmalarıyla başlamış olmasına ve bunun uzantısı olarak 1978 yılında ‘Açık Üniversite’ konusunda TBMM’ye bir rapor sunulmuş olmasına rağmen, ancak 1982 yılında kurulan Açıköğretim Fakültesi yoluyla olmuştur. ‘Açıköğretim modeli, Anadolu Üniversitesi içerisinde Açıköğretim Fakültesi’ olarak yapılandırılmıştır. İlk yıl iki lisans programı ve 30 bine yakın öğrenciyle başlayan ‘Açıköğretim Fakültesi’, izleyen yıllarda yeni lisans ve önlisans programları yanında ‘Milli Eğitim’ başta olmak üzere çeşitli bakanlıklar, silahlı kuvvetler ve özel kuruluşlarla ile yapılan protokoller kapsamında çeşitlenmiş, öğrenci sayısı da hızla artarak 1990’lı yıllarda dünyada 100 binin üzerinde öğrencisi olan mega üniversiteler arasında ilk sırada yer almıştır. 1993 yılında ‘İktisat ve İş İdaresi Programları’nın, Açıköğretim Fakültesi’nden ayrılıp İktisat ve İşletme Fakülteleri, olarak yapılandırılmasıyla Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Sistemi üç fakülteden oluşan bir yapıya dönüşmüştür. Atatürk, İstanbul ve Ankara üniversitelerinin de katılımıyla açıköğretim sistemi genişlemiş ve çeşitlenmiştir. 2001 yılından itibaren yükseköğretim kurumlarında herhangi bir örgün önlisans veya lisans programına kayıtlı ya da mezun öğrencilere açıköğretim programlarına sınavsız kayıt hakkı verilmesiyle, ‘İkinci Üniversite’ okuyan ancak yükseköğretim istatistiklerinde yer almayan bir öğrenci grubu daha oluşmuştur. Bu uygulama, henüz böyle bir istatistik olmasa bile, ülkemizi birden çok fakülte bitirenlerin oranı itibariyle açık farkla önde çıkaracak bir ilgi görmüştür.”
YIĞILMA HAFİFLEDİ
Prof. Özkul’a göre, açıköğretim modeli yoluyla:
- Çok düşük maliyetlerle yükseköğretim olanağı sağlanarak üniversite kapısındaki yığılma hafifletildi,
- Başka türlü yükseköğretim imkânı bulamayacak geniş kesimlere bu özlemlerini gerçekleştirme fırsatı veriildi,
- Daha önce yazılmamış birçok alanda ilk ders kitapları yazıldı,
- Bilgisayar ve çevrimiçi teknolojiler Türkiye’de ilk kez kitlesel olarak verimli şekilde kullanılabildi,
- Türkiye’nin yükseköğretimde okullaşma oranlarının kayda değer bir biçimde yükselmesi sağlandı,
- Uzaktan eğitim konusunda kayda değer bir deneyim biriktirildi.
EKSİKLİK ÇOK
Açıköğretim sisteminin esas itibarıyla ilk kurulduğu dönemdeki yapı ve işleyişinin üzerine çıkamadığına dikkat çeken Prof. Dr. Ali Ekrem Özkul, “Eğitim-öğretim süreci, basılı ya da dijital metinler ve eş zamanlı oturumlarda öğrencilere bilgi aktarma şeklinde sürdürülmüş; ölçme-değerlendirmede çoktan seçmeli sınavların ötesine geçilememiştir. Açıköğretim sistemimizin en önemli eksikliklerinin, özünde olması gereken eğitimde açıklığı tam sağlayamaması, öğrencilerin aktif katıldığı öğrenme etkinlikleri sunamaması ve ölçme-değerlendirmenin üniversite eğitiminin gerektirdiği üst düzey yetkinlikleri destekleyecek şekilde uygulanmamasıdır” diye konuştu.
DÖRT MODEL UYGULANIYOR
Yükseköğretim sistemimizde örgün öğretim, ikinci öğretim, uzaktan öğretim ve açıköğretim olmak üzere dört eğitim-öğretim modeli uygulanıyor. “Örgün Öğretim” ile örgün öğretim saatleri dışında yapılan “İkinci Öğretim” geleneksel yüz§yüze yapılan eğitim uygulamaları. Uzaktan öğretim ise çok daha geniş bir kavram olmakla birlikte yüz yüze eğitim veren bazı bölümlerin, programlarını bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı olarak sunmalarına olanak veren bir model. Genellikle uzaktan eğitimle eşanlamlı olarak algılanan Açıköğretim ise tüm dünyada ‘Açık Üniversite’ olarak gelişen yükseköğretim modelinin ülkemizde fakülte olarak yapılanmış biçimi.
AÇIK ÜNİVERSİTE NEDİR?
Açık Üniversite; yaş, eğitim geçmişi, konum veya sosyo-ekonomik durumlarına bakılmaksızın tüm bireylere açık ve erişilebilir eğitim sağlamak amacıyla ilk olarak 1969 yılında İngiltere’de başladı. Açık Üniversite uygulamaları içinde posta yoluyla gönderilen ve tamamlandıktan sonra aynı şekilde geri alınan çalışma-ödev-sınav materyalleri, bunları destekleyen televizyon programları, öğrenci merkezlerindeki yüz yüze eğitim ve danışmanlık desteği bulunuyordu. Zaman içerisinde bilgi ve iletişim teknolojideki gelişmelerle esnek bir erişilebilir model olarak tüm dünyada benimsendi.
Açık üniversite modeli hızla yayılarak, tüm dünyada yükseköğretime erişimin genişletilmesinde çok önemli bir rol oynadı. Coğrafi kısıtlamalar, iş yükümlülükleri, mali imkansızlıklar veya kişisel koşullar nedeniyle geleneksel üniversitelere devam edebilme imkânı bulamayan bireyler için bu fırsatı sağlayan açık üniversitelerin sayısı arttı.