Yeni ABD dış politikası, yeni işgaller… Trump neyi hedefliyor?

Başkanlık koltuğuna oturmak için Ocak ayını bekleyen Donald Trump’ın Kanada, Panama ve Grönland gibi ülkelerle ilgili “işgal” temalı açıklamaları liderleri tedirgin etti. Trump, Amerika kıtası üzerinde neyi hedefliyor?

Sarp Sinan Hacır

Donald Trump’ın yeni dönemde Ukrayna Savaşı ve Ortadoğu’daki ABD varlığı üzerine alacağı kararlar beklenirken son günlerde yaptığı açıklamalar ABD dış politikasının yeni ve alışılmadık bir yola girebileceği izlenimini yaratıyor. Trump, yalnızca birkaç gün arayla yaptığı açıklamalarda ABD ulusal güvenliği adına Grönland’ın Danimarka’dan satın alınmasının kritik önemde olduğunu ve Panama kanalında uygulanan fiyatların pahalılığından ötürü ABD’nin geçmişte olduğu gibi kanal üzerinde hak iddia edebileceğini söyledi.

Tabii bunlara uzun süredir Trump’ın Kanada Başbakanı Justin Trudeau’ya “Kanada valisi” ifadesini kullanması ve çeşitli Cumhuriyetçilerin Meksika’daki insan kaçakçılığı ve uyuşturucu gibi sorunlara getirdiği askeri çözüm tartışması da eklenebilir. Trump’ın kenti kıtasına getirdiği bu agresif tutum, ABD’nin küresel hegemonyadan ziyade kendi kıtasına odaklandığı “Monroe Doktrini” benzeri bir sürecin başlayacağı izlenimini doğuruyor. Peki Trump bu ülkelerden ne istiyor?

MONROE DOKTRİNİ NEDİR?

Monroe doktrini, 1823 yılında dönemin ABD başkanı James Monroe tarafından kongreye sunulan bir doktrindir. Temel unsurları, ABD’nin dış politikada kıtasına odaklı bir yapı haline gelmesidir. Amerika kıtasının Avrupalı devletler tarafından sömürgeleştirilmesinin önüne geçilmesini hedefler. ABD, Avrupa devletlerinin savaşlarına katılmayacak, taraf olmayacak ve müdahalelerde bulunmayacaktır.

Yani kısacası Monroe Doktrini, ABD’nin kendi kıtasına çekildiği bir düzeni tanımlar. Bilindiği üzere bu doktrin İkinci Dünya Savaşı’na kadar ABD dış politikasının temelini oluşturmuştur.

PANAMA KANALI NEDEN ÖNEMLİ?

Panama,1903 yılına kadar Kolombiya’ya bağlıydı. ABD, savaş gemilerini göndererek Kolombiyalı askerlerin Panama’da çıkan isyanı bastırmasına engel oldu ve bağımsızlığını doğrudan tanıdı. Yalnızca bir yıl sonra Panama Kanalı’nın inşasına başlandı. Uzun yıllar ABD kontrolünde kalan kanal, 1977’de kanalın tarafsız kalması karşılığında Panama’ya verildi. 1999’da ise Panama tamamen kontrolü sağladı.

Panama Kanalı, tüm ABD kıtası boyunca gemilerin Pasifik ve Atlantik arasında geçiş yapmasını sağlayan tek nokta olarak biliniyor. Trump’a göre bu bölgenin kontrolünün Çin gibi düşman gördüğü bir devlete geçmesi ABD adına facia olacaktır. Yeni ABD Başkanı, Çin'in Panama hükümetiyle yakın ilişkilere sahip olduğunu ve hatta bazı Çin askerlerinin Panama Kanal'ında bulunduğunu iddia ediyor. Panama, 2017'de Tayvan ile ilişkilerini sonlandırmış, Çin ile diplomatik temaslara başlamıştı. Bunun arkasından Çin şirketleri Panama'ya yoğun yatırım yapmaya başladı. 4 milyar dolarlık hızlı tren, 1 milyar dolarlık enerji santrali ve 1 milyar dolarlık liman yatırımları faaliyete geçti. Trump, tartışmayı gemilere uygulanan tarifelerle başlatsa da asıl hedefi böylesi stratejik bir bölgenin üzerindeki Çin nüfuzunu engellemek olacak.

GRÖNLAND TALEBİ YENİ DEĞİL

Trump, 2019 yılında yönetimde olduğu zaman da Grönland’ın satın almak istediğini belirtmişti. Grönland, Danimarka’ya bağlı yarı otonom bir bölge ve dünyanın en büyük adası konumunda. Grönland’ın yer altı kaynakları açısından zengin bir bölge olduğu biliniyor. ABD, adanın kuzeybatısında bir askeri üsse zaten sahip. Ancak küresel çaptaki öneminin önümüzdeki yıllarda daha da artacağı düşünülüyor. Bunu başlıca sebebi küresel ısınmadan ötürü kutup bölgesindeki buzulların erimesi ve Sibirya’nın kuzeyinden yeni ticaret yollarının geçmesi ihtimali. Böylesi bir durumda Grönland, ABD için çok daha büyük bir stratejik öneme sahip olacaktır.

Tabii bunun yanı sıra Panama Kanalı gibi Grönland’ın da ABD’ye dost olmayan bir ülkeye açık konuma gelmesi coğrafi açıdan işgal tehdidi altında olmayan ABD’ye bir tehdit oluşturabilir. Trump yönetimi, gerçekleşme potansiyeli olduğunu düşündüğü bu senaryoyu başlamadan önlemek istiyor.

MEKSİKA’YA DOĞRUDAN İŞGAL

Meksika, özellikle Cumhuriyetçi politikacıların son yıllarda hedefine aldığı bir ülke. Bunun sebebi ise ABD’nin en büyük iki sorunun kaynağının doğrudan Meksika’dan gelmesi; yasadışı göç ve uyuşturucu. Göç sorunu, özellikle Biden iktidarının göreve gelmesiyle büyüdü. 4 yılda 7 milyonu aşkın yasadışı göçmen Meksika üzerinden ABD’ye giriş yaptı.

Uyuşturucu sorununun kalbinde fentanil maddesi var. ABD’deki en yaygın uyuşturuculardan biri haline gelen ve sokaklarda “zombi” gibi dolaşan insanların ortaya çıkmasına yol açan bu madde, iddiaya göre Meksikalı kartellere Çin üzerinden geliyor. Çin, 2019’da ABD’nin de isteğiyle fentanil üretimini yasakladı ve ABD’yle ortak operasyonlar yürüttü. Ancak 2022’de ilişkilerin gerilmesiyle ortaklık sonlandırıldı. 2023’te tekrar adımlar atılsa da Meksika’ya fentanil akışının devam ettiği iddia ediliyor.

Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Dan Crenshaw, Meksika üzerinden gelen fentanil krizinin ABD için bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu ve askeri çözümün düşünülebileceğini söylüyor. Yönetime gelmek üzere olan Trump ekibinin de nasıl bir müdahale yapılabileceğini kararlaştırmak üzere olduğu iddia ediliyor. Rolling Stone’a göre Trump, özel kuvvetlerin öncülük ettiği nokta operasyonlarla kartelleri zayıflatmaya çalışacak. Ancak askeri çözümün bir kartelin yerini başkasının aldığı bir bataklığa dönüşme riskinden korkuluyor.

NEDEN KANADA?

ABD, Kanada’yla büyük bir sorun yaşamasa da Trump’ın Justin Trudeau’yu sevmediği iyi biliniyor. Liberal kimliğiyle tanınan Trudeau’nun görevden ayrılması şüphesiz ki Trump’ı memnun edecektir. Trump’a göre Biden dönemi ticaret ilişkileri ABD’nin zararına ticaret yaptığı bir dört yıl olarak geçti. Bu nedenle uygulamayı planladığı gümrük vergilerini sadece Çin ve Rusya’ya karşı değil, aynı zamanda Kanada ve Meksika’ya karşı da uygulamak istiyor.

Daha önce Trump’ın çokça kavga ettiği Trudeau’nun yardımcısı ve Maliye Bakanı Chrystia Freeland Kanada’da çıkan politik gerginlikler sonucu istifa etti. Şimdiyse Trudeau’nun da 9 yıl süren iktidarını görevden istifa ederek bitireceği beklentisi var. Trump’ın gelişi de Trudeau’nın sonunu hızlandırdı. Şüphesiz ki Trump, Kanada üzerinde “51. Eyalet yapacağım” iddiasıyla baskı kurarak seçimlerdeki retoriği değiştirmek isteyecektir.

Sonuç olarak yeni Trump dönemi dış politikası ABD’nin bölgesel sorunlarına odaklandığı ve kendi kıtasındaki varlığını güçlendirdiği bir dönem olacak. Çin’le devam eden ticaret savaşının bir sonraki durağının sola yatkınlığından dolayı Çin’le iş yapmaya istekli Güney Amerika ülkeleri olması muhtemel. Durum böyleyken ABD, olası Çin nüfuzuna karşı seti erken çekmek istiyor. Bu agresif hamleler eğer göreve başlamadan önce yapılan bir güç gösterisinden ibaret değilse, Trump’ın müttefikleri tarafından nasıl karşılanacak izleyip görmekte fayda var.