Tayvan krizi: Silahın ön planda olduğu senaryolar masada

ABD bürokratik hiyerarşisinin 3 numaralı ismi Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti bölgede gerilimi artırdı. Tüm Dünya, Çin’in bu ziyarete nasıl bir karşılık vereceğini tartışıyor.

Mustafa Birol Güger

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'yi taşıyan uçak, Çin'den gelen sert tepkilere rağmen Tayvan'a indi. Ziyaret öncesi Çin, ABD ve Tayvan silahlı kuvvetlerinin bölgedeki konuşlanmasının en yüksek seviyeye çıktığı bildirildi.

Çin Dışişleri Bakanlığı bu gelişme üzerine, "Bu davranış, ateşle oynamak gibi, son derece tehlikeli. Ateşle oynayan kendini yakar" açıklamasında bulundu. Tüm Dünya, Çin'in bölgede gerginliği artıran ziyarete nasıl yanıt vereceğini merak ediyor. Uzmanlara göre, ABD'nin bu hamlesi, bölgede "büyük çaplı bir çatışmayı tetikleme" riski taşıyor.

Nancy Pelosi, Tayvan Dışişleri Bakanı Joseph Wu tarafından Taipei Songshan havaalanında karşılandı © Tayvan Dışişleri Bakanlığı/dpa

“FAY HATTI KIRILDI”

Konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz, CRI Türkçe'den gazeteci Gökhun Göçmen, son gelişmelerin, ABD-Çin ilişkilerinin temeline dönük, "yakın tarihte görülen en büyük saldırı" niteliğini taşıdığını vurguladı.

“Pelosi’nin adaya ziyareti, biriken fay hatlarının kırılması anlamına geliyor” diyerek tehlikenin boyutlarına dikkat çeken Göçmen, “Uluslararası kamuoyu Çin’in nasıl bir tepki vereceğini tartışıyor” diyerek, Çin’in krize ilişkin yaklaşımındaki “öngörülemezliğe” dikkat çekti.

Göçmen’e göre Çin, “Hesaplaşmayı kademeli olarak doğru zemin ve zamana çekmek isteyecek...”

Gökhun Göçmen, CRI Türkçe

ÇİN’İN OLASI YANITI

Söz konusu hesaplaşmada Çin’in biri ekonomik, diğeri askeri olmak üzere iki enstrüman olduğunu belirten Göçmen’e göre, ilk enstrümanı devreye sokan Çin, şimdiden Tayvan ürünlerine boykot kararı aldı. İkinci silah ise geçmişte üç kez Tayvan Boğazlarında kriz yaşayan "Çin ordusunun ada üzerindeki baskıyı daha da artırması" şeklinde tezahür edecek.

Çin'in Üçüncü Tayvan Boğazı krizinin ardından füze denemeleri ve tatbikatları ile doğrudan adayı hedef aldığını anımsatan Göçmen bugün de benzer bir senaryonun hava ve karadan tekrarlanabileceği görüşünde.

Çin’in Tayvan ile barışçıl bir birleşmeyi tercih ettiğini belirten Göçmen’e göre, “Pelosi’nin ziyareti ve adada bulunan Demokratik İlerleme Partisi’nin ayrılıkçı eğilimleri, silahın ön planda olduğu senaryoları daha fazla konuşacağımıza işaret ediyor...”

DF-26 balistik füzeleri taşıyan araçlar, II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 70. yıldönümünü anma törenlerinde Tiananmen Kapısı'nın önünden geçiyor, Pekin

KRİZİN ARKA PLANI

Çin-Tayvan sorununun tarihsel arka planı ve ABD'nin yaklaşımına ilişkin bilgiler paylaşan Göçmen'e göre, "ABD, 1979 yılında Çin’i tanımadan önce Şanghay Bildirisi’ni imzaladı ve böylece, Çin’in gerçek temsilcisi olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıdı. 'Tek Çin prensibi' olarak da bilinen mutabakat uyarınca, Tayvan adası ile ilişkilerin resmi düzeyde olmayacağını kabul etti. Çin ve ABD arasında varılan bu mutabakat daha sonra iki farklı bildiri ile de kayıt altına alındı."

Buna karşın, ABD'nin yıllar içinde Çin ile vardığı mutabakata aykırı olarak, kademeli şekilde Tayvan adası ile ilişkileri geliştirdiğini belirten Göçmen sözlerine şöyle devam etti:

"Adaya, askeri güvencelerin yanı sıra diplomatik olarak da alan açmaya çalışan ABD, 1995 yılında dönemin Tayvan liderini ABD'ye davet etti, 1997 yılında ise ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Newt Gingrich adaya gitti. Pelosi’nin aksine, Gingrich’in Tayvan ziyareti öncesi Çin’e de gitmesi, aynı ülke içinde iki farklı durak izlenimi verdiği için bugünkü çapta bir kriz patlak vermemişti. Bununla birlikte; Gingrich’in Cumhuriyetçi, o dönem Başkan olan Clinton’ın ise Demokrat olması, Tayvan ziyaretinin iç siyasi hesaplaşma temelinde ele alınmasını kolaylaştırmıştı."

ABD’NİN ÇELİŞKİLİ TUTUMU

Washington yönetiminin, "Tek Çin" prensibine dönük saldırılarının yakın dönemde Trump ile de devam ettiğini ifade eden Göçmen'e göre, "ABD, 2018 yılında, resmi yetkililerin Tayvan'a gidişine izin veren kanunu yürürlüğe koydu. 2020 yılında ise Trump'ın Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanı Alex Azar, Tayvan'a gitti. Bu ziyaret, 1979'dan bu yana ABD'li bir yetkili tarafından adaya yapılmış en yüksek düzeyli ziyaretti.”

Göçmen'e göre, “Trump’tan görevi devralan Joe Biden ise her ne kadar Çin lideri Xi Jinping ile yaptığı görüşmelerde Tek Çin ilkesine bağlı kaldığını söylese de pratikte Tayvan’daki bağımsızlık yanlılarını güçlendirdi. Bununla da kalmayan Biden yönetimi, yurt dışı gezilerinde, olası bir Çin operasyonu halinde Tayvan’a güvenlik garantisi verecek kadar ileri gitti. ABD Dışişleri Bakanlığı resmi İnternet sayfasında, Tayvan'ın bağımsızlığını desteklemedikleri yönündeki vurgu kaldırıldı. Washington yönetimi her ne kadar gelen tepkiler üzerine duyuruyu revize etse de inandırıcı olmaktan uzaktı.”

ABD Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanı Alex Azar ve Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen, Tayvan/Taipei, 10 Ağustos 2020

TAYVAN: “OKLU BİR KİRPİ”

Biden dönemindeki manevraların, tıpkı diğer dönemlerde olduğu gibi diplomasi ile sınırlı kalmadığının altını çizen Göçmen, sözlerini şöyle noktaladı:

“Biden, dört farklı seferde, aralarında 160 km. menzilli Patriot füzesavar sistemlerinin de olduğu milyarlarca dolar değerinde silahı adaya gönderirken, New York Times’a konuşan uzamanlar Tayvan’ı Çin karşısında “oklu bir kirpi” gibi görmek istediklerini saklamadı...”

HANGİ ÜLKELER TANIYOR?

1949 yılında başlayan Çin İç Savaşı, Çin Komünist Partisi'nin zaferi ile sonuçlanmıştı. Çin Milliyetçi Partisi (Kuomintang) lideri Çan Kay Şek ise Tayvan adasına kaçarak, Çin Cumhuriyeti'nin adada devam ettiği iddiasında bulunmuştu.

"Komünist Çin"e karşı "Milliyetçi Çin" adıyla anılan Tayvan, Birleşmiş Milletler'e (BM) üye 193 devletin 14'ü ve BM Genel Kurulu'nda gözlemci devlet olan Vatikan ile tam diplomatik ilişkilere sahip. Toplamda 58 ülke ile de resmi olmayan ilişkilere sahip olduğu bilinen Tayvan ayrıca, 110 diplomatik ofis ile dünyanın en büyük 31. diplomatik ağını işletiyor.

Tayvan'ın bağımsızlığını tanıyan devletler arasında "Belize, Esvatini, Guatemala, Haiti, Vatikan, Honduras, Marshall Adaları, Nauru, Palau, Paraguay, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadines, ve Tuvalu" yer alıyor.

Tayvan eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Chen Chien-jen ve eşi Lo Fong-ping, Papa Francis ile Vatikan'da

“TEK ÇİN PRENSİBİ” NEDİR?

Çin Halk Cumhuriyeti, "Tek Çin" politikası çerçevesinde, Çin adı altında yalnızca bir egemen devlet olduğunu; Pekin yönetiminin, Çin'in tek meşru hükümeti olarak hizmet ettiğini ve 'Çin Cumhuriyeti' adını kullanan Tayvan'ın da Çin'in bir parçası olduğu görüşünü benimsiyor. Taipei yönetimi, Çin tarafından, bir gün yeniden Pekin'in kontrolü altına girecek ayrılıkçı bir eyalet olarak kabul ediliyor. Ancak Tayvan, kendi anayasası ve demokratik olarak seçilmiş liderleriyle kendisini bağımsız bir ülke olarak görüyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Tayvan ile birleşmenin gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor ve bu uğurda olası "güç kullanımını" dışlamıyor.