‘Sığınmacı akını riski var’
Suriye’de sekiz yıl aranın ardından HTŞ ve müttefikleri ile Suriye ordusu arasında çatışmalar sürerken uzmanlar bölgedeki hareketliliğin Türkiye için yeni bir göç dalgası riski taşıdığına dikkat çekti.
Doğa ÖztürkSuriye’de ordu ile El Kaide bağlantılı terör örgütü Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı grupların çatışmaları 27 Kasım’dan bu yana devam ediyor. Suriye ordusu onlarca askerin öldürüldüğünü duyururken, Halep’e giren silahlı grupların kentin büyük bir bölümünü kontrol ettiği ileri sürülüyor. Suriye Milli Ordusu (SMO) da HTŞ liderliğindeki gruplarla beraber hareket ediyor.
Cihatçıların, Halep ve İdlib illerinin ardından Hama’ya yaklaştığı haberleri kamuoyuna yansıdı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Halep ve İdlib kırsallarında yaşanan çatışmalarda ölü sayısının 327’ye yükseldiğini ileri sürdü. Yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre, dün SU-24 tipi Rus savaş uçaklarının, Halep Üniversite Hastanesi’ne düzenlediği saldırıda ilk belirlemelere göre 9 kişi öldü, 10 kişi yaralandı.
Gelişmeler terör örgütü PKK/YPG’nin bölgede ABD destekli bir ‘devletçik’ oluşturacağı riskini beraberinde getirirken konuya ilişkin, “Suriye ordusu, geçmişte olduğu gibi bir kez daha zafer kazanacaktır” açıklamasında bulunan İran Dışişleri Bakanı Arakçi, bugün Suriye’deki gelişmeleri görüşmek üzere Ankara’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile bir araya gelecek.
‘MÜLTECİ DALGASI RİSKİ’
Suriye’deki sıcak gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendiren Ankara Küresel Danışmanlık Grubu Kurucusu ve ODTÜ Öğretim Üyesi uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Türkiye’nin şu an ‘müdahil’ olmamasının yerinde bir karar olduğunu belirterek, “Gelişmeleri beklemek lazım çünkü ABD’nin, İran’ın ve Rusya’nın ne yapacağı çok önemli. Türkiye tekrar dengelerde çok önemli bir pozisyonda” dedi.
Bakan Fidan’ın önceki gün Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile telefonda görüştüğünü ve bugün de İranlı mevkidaşı Arakçi’yi ağırlayacağını anımsatan Bağcı, “Türkiye, dengeli bir pozisyon izlemek zorunda çünkü mülteci dalgası riski var. Türkiye’nin bu coğrafyada askeri ve ekonomik varlığı var. ABD şu an için ‘bakıyoruz’ dedi, bu ‘hiçbir tarafa destek vermiyoruz’ demek.
Ancak terör örgütü YPG’ye destek veriyor. YPG’nin önümüzdeki süreçte Türkiye ile hangi alanlarda çatışacağı ve çatışmayacağı çok önemli. Irak, Suriye sınırını kapattı. Oradaki giriş çıkışlar İran açısından sorun teşkil edecek” dedi.
‘RUSYA, AYRILMA NİYETİNDE DEĞİL’
Astana sürecinin sona ermesinin ‘kötü’ olduğunu çünkü Astana sürecinde Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’nin sınırsal bütünlüğünü korumakla yükümlü olduğunu kaydeden Bağcı, “Şimdi Türkiye, Suriye’nin sınırsal bütünlüğünü korumakla yükümlü bir ülke olarak Suriye’nin yıkılmasını ister mi? Esad rejimi gider mi? Giderse nasıl bir etkisi olur? Türkiye’nin Esad rejiminin gitmesini istediğini düşünmüyorum.
Yerine kimin geleceği belli değil, gelenin daha kötü olma olasılığı yüksek. İsrail’in de Esad’ın gitmesinden yana olduğunu düşünmüyorum. Rusya, kesinlikle Suriye’den ayrılma niyetinde değil hatta Kuzey Kore askerlerini yakında Suriye’de de görürsek hiç şaşırmayalım” diye konuştu.
‘OLASILIK VAR’
Suriye’nin bölge için ‘menteşe ülke’ olduğuna işaret eden Bağcı, denklemdeki her ülkenin sonuçlardan etkileneceğini söyledi. Bağcı, “Herkesin görüş birliğine varması lazım. Esad’ın gitmesi bizim işimize yarıyor mu yoksa bazılarımızın mı işine yarıyor? Türkiye’nin açıklamaları ‘bekle gör’ politikasının bir işareti. Türkiye’nin önceliği kendi sınır güvenliğini sağlamak ve olası bir Kürt devletinin Suriye topraklarında ortaya çıkmasını engellemek. Eğer engellemek istiyorsa Esad ile konuşması lazım. Bir terör örgütü PKK/YPG devletinin orada kurulabilme olasılığı var mı? Teorik olarak var” ifadelerini kullandı.
‘DEVLETİ ELE GEÇİRMESİ ZOR’
ABD’nin YPG desteğini ve YPG’nin bölgede neredeyse düzenli orduya yakın bir yapılanma olduğunu vurgulayan Bağcı, “PKK/YPG ile Esad arasındaki görüşmeler veya Rusya’nın Esad’a vereceği destekle YPG’nin bertaraf edilmesi mümkün olabilir mi? Çok zor görünüyor.
İdlib’ten bu tarafa doğru gelen, Halep’te olan ve Hama’ya hareketlenen muhaliflerin: ki Özgür Suriye Ordusu’nu başından itibaren Türkiye destekledi ve eğitti...Düzenli bir ordu olmadığı sürece Suriye’nin bunlara karşı cevap vermesi daha kolay olacak.
Çok karmaşık bir yapıya doğru gidiyoruz ancak bu grupların devleti ele geçirmesinin zor olduğunu düşünüyorum. Şam hala İran ve Rusya’nın desteğine sahip. Önümüzdeki 3-4 gün içinde durumlar netleşmeye başlayacak. Hangi bölgeleri kimlerin kontrol edeceği çok belirleyici olacak” değerlendirmesinde bulundu.
‘SİYASİ SÜRECİN YÜRÜMEMESİ ETKİLİ OLDU’
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Levant Koordinatörü Oytun Orhan ise, “Suriye’de İran ve Şii milisleri adına bir güç boşluğu oluştu. Silahlı gruplar da bu fırsattan yararlanmak istediler ve aylardın yapılan planlama sonucunda Halep’e dönük harekat başlatıldı. Ancak beklentinin ötesinde rejim cephe hatları çok kısa süre içinde çöktü.
Artık Halep bölgesinde rejim kontrolü dışında İran etkisi de tamamen ortadan kaldırıldı. Türkiye ve Suriye arasındaki normalleşme sürecinin ilerlememesi, Suriye rejiminin bu konudaki karşılanması mümkün olmayan talepler öne sürmesi, Suriyeli muhalifler ile rejim arasında yürütülen siyasi çözüm çabalarının rejimin katı tutumu nedeniyle başarısız olması; siyasi sürecin tıkanması etkili oldu.
Siyasi sürecin yürümemesi, Ankara-Şam normalleşmesinin ilerleme kaydedememesi son gelişmelerde etkili. Çünkü eğer bir adım atılabilseydi muhalifler ikna edilebilirdi, siyasi çözüm umudu olabilirdi” diye konuştu.
‘ANKARA-RUSYA KOORDİNASYONU RİSKTE’
İlerleyen süreçte YPG/PKK’nin Fırat’ın batısında kalan kontrolünü de kaybedeceğini ancak hâla Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı Harekat Bölgesi hariç YPG’nin önemli bir etkisi bulunduğunu aktaran Orhan, “Burada fiili anlamda devletimsi bir yapı oluşturmuşlar. Ancak tabi bu devletimsi yapının tanınırlığı söz konusu değil ve bu fiili durumu anayasal bir zemine taşıyamadılar. Belli riskler var. En büyük risk operasyonun öncülüğünü HTŞ’nin yapıyor olması.
Batı tarafından ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak görülüyor ancak tabi operasyon sadece HTŞ tarafından yürütülmüyor. Tüm muhalif gruplar bir arada. Bu harekatla birlikte Ankara-Rusya arasındaki koordinasyon riske girdi. Astana süreci riske girebilir, İran ile bir gerginlik yaşanabilir.
Bunları çözmek için de diplomasi masası kurulacaktır” ifadelerini kullandı. İsrail’in gelişmelere bakışını da yorumlayan Orhan, “İsrail doğrudan bu harekatın içerisinde değil ancak sonuçları itibariyle İsrail açısından olumlu bir tablo ortaya çıktı. İsrail’in mevcut dönemde İran ile gerginliğinin arttığı dönemde, Hizbullah ile süren çatışma ortamında birinci önceliği Suriye’deki İran etkisinin ortadan kaldırılması veya sınırlandırılmasıydı. İsrail gelişmeleri ‘fırsat algısı’ içerisinde takip ediyordur.
Son dönemde yaptığı saldırılarla aslında muhaliflerin bu tarz bir operasyon yapabilmesinin önünü açtı. Hedefi bu değildi ancak İran ve rejimle mücadele ederken onları zayıflatarak muhaliflere alan açmış oldu” dedi.