Rusya’nın Ukrayna harekatı: Bir dönem kapanıyor

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik harekatının ardından uzmanlar yaşananları yorumladı. Siyaset bilimci Güzaltan’a göre, Moskova bu son hamlesiyle Batı karşısında süren 40 yıllık geri çekilişini sonlandırdı. Rus savunma uzmanı Litovkin’e göre ise NATO’nun da dahil olduğu büyük ölçekli bir savaş olmayacak.

M. Birol Güger

Rusya ve Ukrayna, 1991'deki çözülmeden önce Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ni (SSCB) oluşturan 15 devletten ikisi ve sıkı birer müttefikti, ancak bugün gelinen noktada, iki devlet yüzbinlerce asker ve birbirinden yıkıcı silahlarla karşı karşıya. Rusya'nın, görünürde Ukrayna, arka planda ise NATO'nun genişlemesine karşı yürüttüğü harekat, Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev'in sözlerinde açıklık kazanıyor: "Yeni cesur dünyaya hoş geldiniz..."

‘GERİ ÇEKİLME DURDU’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kısa bi süre önce Ukrayna'dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Donetsk ve Luhansk yönetimlerinin bağımsızlığını tanıdı. Ardından bölgeye yönelik geniş çaplı askeri harekat başlatıldı. NATO ve İttifak üyesi ülkelerin liderleri bugüne dek Rusya'yı statükoyu korumaya çağıran pek çok açıklama yaptı, ancak ne NATO ne de ABD ya da İngiltere gibi İttifakın merkezinde yer alan ülkeler henüz açıkça inisiyatif almadı.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz, çalışmalarını Moskova'daki Rusya Halkların Dostluğu Üniversitesi'nde (RUDN) sürdüren siyaset bilimci Onur Sinan Güzaltan, Rusya'nın, Ukrayna’ya karşı başlattığı son operasyonla beraber, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin kesin bir şekilde durdurulduğunu belirtti. Güzaltan'a göre, "Bu hamleyle beraber Moskova, 1980’lerden bu yana Batı karşısında süren geri çekilişini sonlandırdı ve ileriyle doğru bir adım attı."

"UKRAYNA, İFLAS ETMİŞ BİR DEVLET"

Moskova’nın siyasi hedefinin Kiev yönetimini yerinden etmek, askeri hedefinin ise Ukrayna’nın askeri altyapısını işlemez hale getirmek olduğunu ifade eden Güzaltan, "Rus birlikleri şu anda Donetsk ve Lugansk bölgelerine yerleşiyorlar. Bir sonraki adım, tıpkı Kırım’da olduğu gibi bu bölgelerde de Rusya’ya katılım konusunda bir referandum düzenlenmesi olacaktır" dedi.

Ukrayna'nın pozisyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Güzaltan şöyle devam etti: "Son durum; NATO’nun peşine takılan Ukrayna'nın, topraklarının önemli bir bölümünü kaybetmiş, siyasi anlamda bölünmüş ve ekonomik olarak iflas etmiş bir devlet haline geldiğini gösteriyor. Ukrayna bugün uluslararası hukuktaki tabiriyle “failed state” haline gelmiştir..."

PARİS-BERLİN-MOSKOVA HATTI

Rusya'nın, Batı’nın baskılarına rağmen hinterlandına NATO’nun girmesine izin vermediğini ifade eden Güzaltan'a göre, "Meseleye uluslararası dengeler açısından baktığımızda; ABD, Ukrayna krizi üzerinden gelişen Rusya-Avrupa ilişkilerini hedef almakta; yeni bir soğuk savaş dengesiyle, kaybetmek üzere olduğu Avrupa’yı tekrar kontrolü altına almayı amaçlamakta. Fakat şu ana kadar yaşanan gelişmeler, ABD’nin savaşa ittirdiği Ukrayna’nın arkasında duracak gücünün olmadığını ve sadece cılız yaptırımlarla yetindiğini gösteriyor."

"ABD’nin çaresizliği, Moskova sokaklarında Putin’e verilen desteği daha da kuvvetlendiriyor" diyen Güzaltan'a göre bu tavır, bir yandan Avrupa ülkelerinde ABD’ye karşı güvensizliği arttırırken, diğer yandan özellikle Paris-Berlin hattını yükselen tansiyona rağmen Moskova’yla ilişkileri muhafaza etmeye yönlendiriyor. Güzaltan bu bağlamda, Rus diplomasinin Avrupalı ortakları yeniden kazanmaya yönelik siyasetlere hız vereceğini öngörüyor.

ÇOK KUTUPLU DÜNYAYA DOĞRU

Öte yandan, Dünya siyasetinde bir dönem kapanırken, ABD’nin Avrupa üzerindeki etkisinin azaldığını belirten Güzaltan'a göre, Çok Kutuplu Dünya giderek daha belirgin hale geliyor. Güzaltan'a göre, "Türkiye, özellikle Montrö Sözleşmesi’nin uygulanması konusunda dikkatli olmalı ve Ukrayna’nın düştüğü durumdan gereken dersleri çıkarmalı. Ancak her şeyden önemlisi, yükselmekte olan yeni dünyanın farkına varmalı."

‘BÜYÜK BİR SAVAŞ OLMAYACAK’

Konuyla ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan TASS haber ajansı savunma analisti (E) Albay Viktor Litovkin, Rus kuvvetlerinin temas hattına, Donetsk ve Luhansk’a yönelik Ukrayna taarruzunu durdurmak için hareket ettiğini belirterek, “NATO’nun da dahil olduğu büyük ölçekli bir savaş olmayacak. Rusya’nın görevi, Donbas’ta halkının huzurunu garanti altına almaktır ve buna katkı sağlayacak her türlü diplomatik, siyasi, ekonomik ve askeri araç aktif şekilde kullanılacaktır” dedi. Batı’daki güç merkezlerinden sık sık Rusya’nın Ukrayna’yı topyekûn işgal edeceğine dair uyarılar gelirken, Rus makamları, harekâtın ana hedefinin Donbas’ta kontrolü sağlamak olduğunda ısrar ediyor. 2021 sonunda tırmanmaya başlayan Rusya-Ukrayna krizi uzmanlar tarafından sık sık, “bölgede Soğuk Savaş’tan bu yana yaşanmış en büyük kriz” olarak tarif ediliyor.

RUSYA ATEŞ GÜCÜ

Dünyanın en güçlü ikinci ordusuna sahip olan Rusya, 2020’de hükümet harcamalarının yüzde 11.4’ünü oluşturan 61.7 milyar dolar ile küresel çapta en çok savunma harcaması yapan ilk beş ülke arasında yer aldı. Rus ordusunun öne çıkan silahları arasında Dağıstan, Ukrayna ve Suriye’de başarıyla test edilmiş T-90 ana muharebe tankları, Koalitsiya-SV adlı tahrip gücü yüksek obüsler, Uragan-1M çok fırlatmalı roket sistemleri ve kısa menzilli balistik füze sistemi “İskender” geliyor. Ancak hepsinden önemlisi; Rusya’nın, en yakın rakiplerinden en az iki nesil önde bir “hipersonik füze” gücü olduğu biliniyor.


UKRAYNA ATEŞ GÜCÜ

Ukrayna 2020 yılında 5.9 milyar dolar ile hükümet harcamalarının yüzde 8.8’ini savunma kalemlerinde yaptı. Ukrayna ordusu kısa bir süre önce ABD’den Javelin tanksavar füzeleri edindi. Ordunun envanterinde ayrıca tartışmalara yol açan Türk yapımı Bayraktar insansız hava araçları ve yetersiz sayıda T-84U Oplot tankı bulunuyor, ancak bu tanklardan savaş halinde önemli bir fark yaratması beklenmiyor. Ukrayna ordusu tarafından kullanılabilecek diğer silahlar arasında Vilkha-M, çoklu roket fırlatma sistemi ve 2S22 Bohdana obüsleri bulunuyor.

EZELİ DOSTLUKTAN EBEDİ DÜŞMANLIĞA

Rusya ve Ukrayna, 1991’deki çözülmeden önce Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) oluşturan 15 devletten ikisi ve sıkı birer müttefikti. Ukrayna, dağılmanın ardından bağımsızlığını ilan etti, ancak Rusya ile müttefiklik ilişkisi uzun yıllar devam etti. İki ülke arasında yaşanan dikkate değer ilk kriz, Ukrayna’nın 2001 yılında Gürcistan, Azerbaycan ve Moldova ile birlikte GUAM Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Örgütü’nü kurmasıyla patlak verdi. Rusya, bu oluşumu Bağımsız Devletler Topluluğu’na bir meydan okuma olarak kabul etti (Türkiye bu örgütte gözlemci üyedir). 2004 yılında Batı yanlısı Viktor Yuşçenko, rakibi Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç karşısında zafer elde ederek cumhurbaşkanı seçildi. Yuşçenko’nun zaferi ile birlikte, modern zamanlarda “savaşın yeni bir biçimi” olarak adlandırılan “turuncu devrim” kavramı ilk kez literatüre girdi. Amerikalı finans spekülatörü George Soros, CNN’e verdiği bir röportajda, Yanukoviç’in 2014’te devrilmesine aktif olarak katkıda bulunduğunu kabul etti.

BİLANÇO: 14 BİN KAYIP

2010 yılında Rusya yanlısı Yanukoviç yeniden cumhurbaşkanı seçildi ve bu durum Rusya cephesinde Ukrayna ile tahrip olan bağların onarılabileceğine dair bir hava estirdi, ancak ülke içinde siyasi gerilim artarak devam etti. Yanukoviç Kasım 2013’te, Avrupa Birliği ortaklık anlaşmasını imzalamayı reddetti. 21 Kasım 2013 gecesi ise savaşın işaret fişeği olarak kabul edilen “Yevromaydan” protestoları patlak verdi. Cumhurbaşkanı Yanukoviç, 22 Şubat’ta başkenti terk etti. Ülke içinde huzursuzluk giderek artarken  Ukrayna’nın Rusça konuşulan doğu bölgeleri, Donetsk ve Luhansk’taki siyasi otoriteler Yanukoviç’e bağlılıklarının devam ettiğini ilan etti. 20 Şubat 2014’te Rusya, büyük Karadeniz Filosu için karargâh görevi teşkil eden Kırım’ı ilhak ettiğini duyurdu. Sadece bir hafta sonra Rus kuvvetleri Kırım Yarımadası’nda kontrolü ele geçirdi. Böylelikle kriz uluslararası bir boyuta evrildi. O tarihten, krizin yeniden tırmanışa geçeceği 2021 yılına kadar yaşanan çatışmalarda dörtte biri sivil olmak üzere yaklaşık 14 bin kişi hayatını kaybetti.