Macron’un Ulusal Meclis'i fesih kararının perde arkası
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının ardından Pazar günü akşam saatlerinde Fransa Ulusal Meclisi’ni feshedeceğini ve seçimlerin yenileneceğini duyurdu. Fransa siyasetinde oldukça nadir görülen bu kararın perde arkasını araştırdık.
cumhuriyet.com.trEmmanuel Macron, 9 Haziran akşamı hükümetten seçilmiş isimleri birlikte Élysée Sarayı’na davet etti ve kararını onlarla paylaştı. Bu isimler arasında, Başbakan, Meclis Başkanı ile Savunma, İçişleri, Ekonomi ve Dışişleri bakanları bulunuyordu.
Le Parisien’den Olivier Beaumont ve Pauline Théveniaud tarafından kaleme alınan yazıda bu karar, Macron’un partisi Rönesans Hareketinin merkezinden çok uzakta, Élysée Sarayı'nda alınan bir karar olarak nitelendirildi.
CUMHURİYETÇİ KANAT BİRLEŞİYOR
Macron, kararını açıklarken 30 Haziran ve 7 Temmuz'da yapılması planlanan bir sonraki ulusal meclis seçimlerine dek yükselen aşırı sağa karşı uyarılarda bulundu ve seçime kadar sol partilerin birleşeceğini umduğunu belirtti.
Rönesans Hareketi lideri Stéphane Séjourné, yaptığı açıklamada, aşırı sağa karşı yelpazeyi genişletme amacıyla, tüm Cumhuriyetçi kanatta yer alan isimlere adaylık vereceklerini duyurdu.
Séjourné, bu açıklamasıyla Emmanuel Macron'un sunduğu seçimi kazanma projesini kabul etti ve Sosyalist Parti ya da Cumhuriyetçi Parti’nin üyelerini kast ettiği yeni bir "merkezci koalisyon" kurulması için çalışılacağını duyurmuş oldu.
POPÜLERLİĞİ YÜZDE 35’E GERİLEDİ
Macron'un ikinci döneminin ikinci yılı popülerliği yüzde 35’e kadar geriledi ve Ulusal mecliste mutlak çoğunluğu 2022'de kaybettiğinden beri oldukça zor zamanlar geçiriyordu.
Fransız basınına göre, Fransa’da parlamento iki yıl süreyle aşırı sağcı vekillerin yürütmenin önerdiği her şeye karşı oy kullanmasıyla felç oldu, yıl başında kurulan Attal hükümeti halkçı görülmeyen bazı yasaları geçirmek için muhalefetle akıl almaz anlaşmalara girişti, böylelikle anayasal araçlara bel bağlanarak bu karar alındı.
AŞIRI SAĞ’A DUR DEMEK İÇİN
Macron'un Pazar gecesi herkesi şaşırtan bir şekilde erken seçim çağrısı yapmasının bir nedeni de aşırı sağcı partiyi gerçek bir yüzleşmeye zorlamak ve durdurulamaz gibi görünen yükseliş ivmelerini yavaşlatmak, hatta belki de tersine çevirmek.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
The Guardian’dan Jon Henley, Haziran ayı sonunda yapılacak Ulusal Meclis seçimlerinden sonra gerçekleşebilecek üç senaryoyu kaleme aldı.
SENARYO 1: MACRON ÇOĞUNLUĞU YENİDEN KAZANIR
Macron’un kampanya sürecinde tam anlamıyla konsantre olduğunda etkileyici bir performans sergilediği biliniyor. Ancak bu kez bunun gerçekleşmesi için bir mucize gerekli.
NATO ve Avrupa karşıtı, aşırı sağcı Le Pen’in Ulusal Cephe’si karşısında demokratik ve cumhuriyetçi değerlere dayalı bir süreç yönetilirse ancak bir çoğunluk kazanılabilir.
Ancak, aşırı sağ Avrupa'da artık büyük ölçüde normalleşti, Le Pen'in partisi, daha önce hiçbir zaman bu denli geniş bir desteğe sahip olmamıştı.
SENARYO 2: LE PEN’İN PARTİSİ ÇOĞUNLUĞU KAZANIR
Macron, meclisi feshedeceğini duyurduğunda Ulusal Cephe aktivistleri oldukça sevinçliydi. Aşırı sağ, Ulusal Meclis’te mutlak çoğunluğu kazanabileceklerine inanıyor.
Başbakanlık için partinin adayı büyük olasılıkla, daha önce de bu göreve hazır olduğunu söyleyen Ulusal Cephe hareketinin yeni lideri Bardella olacaktır, Le Pen gözünü 2027'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine dikmiş durumda.
Analistler, bu senaryonun Macron’a yarayabileceğini söylüyor. Merkezci bir cumhurbaşkanı ile aşırı sağcı bir meclisin oluşmasının Fransa siyasi geçmişinde çalışan bir örneği bulunmuyor.
Macron, Bardella ve kabinesinin de bu işi yapamayacağını hesaplıyor olabilir. Bu süreçte Macron, yeni aşırı sağcı hükümetin eksikliklerine dikkat ederek 2027’ye hazırlanacaktır.
SENARYO 3: BİR ÇOĞUNLUK SAĞLANAMAZ
Çoğu analistin yorumları, Fransa’da 7 Temmuz'da televizyon ekranlarında görünecek tablonun, Le Pen'in partisinin milletvekili sayısını önemli ölçüde arttırdığı, hatta belki de tek başına en büyük parti haline geldiği, ancak mutlak çoğunluğa sahip olmadığı bir parlamento olacağı yönünde.
Bu durum gerçekleşirse, daha fazla sorun ortaya çıkacaktır. Cumhurbaşkanı teorik olarak istediği kişiyi başbakan olarak atamakta özgürdür, ancak pratikte, parlamento hükümeti istifaya zorlayabildiği için, genellikle meclisin kabul edebileceği birini seçer.
Macron, ana akım merkez sağ ya da merkez sol ile ittifak arayışına girebilir, ancak ne kadar başarılı olacağını kimse tahmin edemez. Belki de en olası sonuç, daha da parçalanmış bir parlamento ve nihayetinde siyasi çıkmazdan geçiyordur.