KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: Türkiye’nin harekâtı olmasaydı Kıbrıs Yunan adası haline gelebilirdi

“Ambargolar altında Kıbrıs Türklerine yaşatılan zulüm ve baskıların kabul edilemeyeceğini” söyleyen Tatar, adada kalıcı barış için iki devletli çözüm vurgusu yaptı.

Mine Esen

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “1974 Mutlu Barış Harekatı gerçekleşmeseydi bugün Kıbrıs’ta Türkler belki küçük bir azınlık olarak yaşarlardı belki de hiç olmazlardı” dedi. Türkiye’nin harekâtının adadaki zulmü ve kan dökülmesini durdurduğuna işaret eden Tatar, “anavatan Türkiye’nin garantörlüğünden ve Türk askerinden vazgeçmeyeceğiz. Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan görüşme masasına oturmayacağız” ifadelerini kullandı. Tatar, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yarım asırlık yıldönümünde tarihi süreçte yaşananlardan, KKTC’nin uluslararası toplumla ilişkilerine uzanan konularda Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yıldönümü. O günün şartlarından günümüze süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kıbrıs Türk tarihi büyük acılar ve büyük mücadelelerle doludur. 1930’lardan itibaren başlayan Kıbrıs Türkleri’ni baskı altına alma ve Enosis emelleri çerçevesinde adanın Yunanistan’a bağlanması hayalleri çerçevesinde bir çok vatandaşımız can verdi, bir çok çocuk öksüz, yetim kaldı. 1974 Mutlu Barış Harekâtı ile özgürlüğüne kavuşan Kıbrıs Türk’ü önce Otonom Kıbrıs Türk Devleti, Kıbrıs Türk Federe Devleti ve ardından 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurdu. 

Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük katkıları ve uluslararası destekleri ile bugün 41 yaşına gelen devletimiz kendi anayasası, kendi hukuku, kendi devlet yapısı ve özgür iradesi ile egemen bir şekilde tüm dünya devletleri gibi yönetilmektedir. 

‘GİRİT GİBİ OLABİLİRDİ’

Kıbrıs Türklerinin barış ve özgürlüğe kavuşmaları açısından kritik önemdeki bu harekât gerçekleşmeseydi, sizce şu anki tablo nasıl olurdu?

20 Temmuz 1974 Kıbrıs Türkleri’nin bugünkü bekası açısından çok önemli bir tarih. Rumlar, Kıbrıs Türk halkını tüm dünyanın gözü önünde yok etmeye çalışmakta, ülkelerinden kaçırıp asimile olmalarını sağlamaktaydı. Harekât gerçekleşmeseydi bugün Kıbrıs’ta Türkler belki küçük bir azınlık olarak yaşarlardı belki de hiç olmazlardı ve Kıbrıs adası aynen Girit gibi bir Yunan adası olarak Doğu Akdeniz’deki varlığını sürdürürdü. Bu durum aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti için de büyük bir handikap olurdu. 

Bugün Ukrayna, Gazze ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşananlar, Kıbrıs’ta Türk askerinin varlığı ile anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünün Kıbrıs Türk halkı için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermekte. 

Yıllardır Kıbrıs sorunu bakış açısında KKTC’nin haklarını tanımak istemeyen, ambargo, izolasyonla baskıya alma hedefindeki bir uluslararası yapı var. Sizce yakın dönemde bu tutuma ilişkin bir değişim beklemek mümkün mü?

Bilinmektedir ki, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihli 186 sayılı kararı ile 60 yıl önce yaratılan statüko sayesinde Rum liderliği haksız ve hukuksuz şekilde adanın tek hükümeti olarak kabul görmektedir. Dünya Kıbrıs’ta yaşanan tüm gerçekleri bilmesine rağmen ısrarla Rum tarafının yanında yer almakta, Kıbrıs Türkleri’nin haklarını hiçe saymaktadır. Ambargolar altında 41 yıldır Kıbrıs Türklerine yaşatılan zulüm ve baskılar kabul edilebilir değildir. 

Bizler yürüttüğümüz yeni siyasetle tüm dünyaya ısrarla 66 yıldır çabalanan federasyon kredilerinin artık tüketildiğini anlatmaya çalışıyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti egemen eşit ve eşit uluslararası statüsünün tanınmasını istemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan da bizim sesimizi ulaştıramadığımız noktalarda haklarımızı savunmaktadır. 

TDT İLE İLİŞKİLER ARTIYOR

Ankara’nın da desteklediği görülen iki devletli çözüm anlayışına yönelik gelişmeler ne aşamada?

Bildiğiniz üzere iki devletli çözüm modeli gün geçtikçe güçlenmekte ve KKTC’nin görünürlüğü her gün artmakta.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Miletler 77. ve 78. Genel Kurulları’nda dünya liderlerine yaptığı “KKTC’yi tanıyın” çağrısı  tarihi bir adım olmuştur. Bu gelişmenin ardından, 2004’te İslam İşbirliği Teşkilatı’na, 2012 yılında ise Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na gözlemci üye olan KKTC’nin Özbekistan’ın Semerkant kentinde 11 Kasım 2022’de gerçekleştirilen 9. Türk Devletleri Teşkilatı Liderler Zirvesi’nde oy birliğiyle gözlemci üyeliğe kabul edilmesi tarihi bir olaydır. KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) kabulü ile dünyaya Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığı mesajı verildi ve aşama aşama uluslararası toplumda kabul görmekte olduğu teyit edildi. 

Sonrasında Cumhurbaşkanı seviyesinde Azerbaycan ve Kırgızistan’a yapmış olduğum resmi ziyaretler de bu bağlamda ilktir. Baku’daki temaslarım kapsamında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüştüm. Daha sonra Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’un daveti üzerine Bişkek’te özel bir görüşme gerçekleştirdim. Böylelikle tarihte ilk defa, Türkiye Cumhuriyeti dışında bir KKTC Cumhurbaşkanı başka ülke cumhurbaşkanları tarafından resmi olarak kabul edilmiş oldu. Son olarak yine Aliyev’in davetlisi olarak Şuşa’da Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Gayriresmi Zirvesi’ne katıldım ve bayrağımız diğer ülke bayrakları ile dalgalandı. Sonuç olarak özellikle Türk Devletleri Teşkilatı ve dost ülkelerin bize karşı tutumu her geçen gün daha iyiye doğru gitmekte. Bu olumlu ivmenin diğer ülkeler nezdinde de kabul görmesini bekliyoruz.

‘EŞİT STATÜ’ VURGUSU

Güney Kıbrıs’ta bazı siyasilerin görüşmelerin yeniden yapılabileceği açıklamaları basına yansıdı. Bu konudaki düşünceleriniz nedir?

Kıbrıs Türk Tarafı hiçbir zaman diyalogdan kaçan taraf olmamıştır. Biz tüm gerekçeleri ile Kıbrıs’ta neden artık 60 yıldır tartışılan ancak hiçbir sonuca varmayan ve varamayacak olan tüketilmiş modele yatırım yapmayacağımızı ve Kıbrıs Türk halkını Rum tarafının siyasi mahkûmu olarak bir 60 yıl daha bekletmeyeceğimizi ortaya koyduk. Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve sürdürülebilir tek çözüm modeli iki devletin işbirliği içerisinde Ada’da yaşayan iki halkın da faydasına olacak, bir tarafın diğer tarafa egemenliğini yaymayacağı bir çözüm modelidir. Kıbrıs Türk tarafı, doğuştan kazanılmış hakkı olan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüsü tanınmadan herhangi bir resmi görüşmeye katılmayacaktır.