İnfaz kararlarının peş peşe geldiği İran'da protestolar sürerken halkın molla nefreti büyüyor
İran asıllı ABD’li gazeteci Saman Arbabi, İran’daki protestolarda yaşananları ve idamları Cumhuriyet’e değerlendirdi. Arbabi, rejim güçlerince öldürülenlerin cansız bedenlerinin gizlendiğini ve ailelerin bilgisi olmadan gömüldüklerini söyledi.
Derya Doğanİran'da 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin "uygun şekilde örtünmediği" gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitirmesiyle başlayan protestolar üçüncü ayına girerken, molla rejimi dün sabah ikinci eylemciyi idam etti.
Tahran, Meşhed kentinde Macit Rıza Rahnavard adlı bir protestocunun, iki kolluk kuvvetini bıçaklayarak öldürme suçlamasıyla “halka açık bir şekilde” idam edildiğini açıkladı. İran basını, daha sonra rejim güçlerinin Rahnavard’ın ailesini aradığını ve “Oğlunuzu astık, mezarlığa gömdük” dediklerini aktardı. 23 yaşındaki Rahnavard’ın yayımlanan itiraf videosunda kolunun alçıda olması, ifadesini işkence altında vermiş olduğunu düşündürüyor.
Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütü'ne göre 16 Eylül'den bu yana 63'ü çocuk, 29'u kadın olmak üzere en az 458 kişi devam eden eylemlerde rejim güçlerinin müdahalesiyle yaşamını yitirdi. Farklı kaynaklara göre en az 16 bin kişi ise tutuklu. Mahsa Amini’nin hastaneye kaldırıldığını duyuran gazeteci Nilüfer Hamidi’nin de tutukluluğu sürüyor.
Dini lider Ali Hamaney yönetimindeki ülkede, şimdiye dek protestolarla ilgili en az 13 kişiye ölüm cezası verildi. Temel suçlamalar "Allah’a karşı savaş açmak" ve "fitne yaymak.
"IŞİD'IN YARGI KOLU KURMASI KADAR SAÇMA"
İran asıllı ABD'li gazeteci Saman Arbabi, bu kavramların Şeriat yasası altında herhangi bir anlama gelebileceğini ve idamları kolaylaştırabileceğini belirtiyor. Arbabi, "İslami Devrim Mahkemesi' kulağa en az onun kadar korkutucu geliyor. Bu teokratik sistemden bağımsız değil ve İslami rejimin liderinin çıkarlarına hizmet etmek için yürürlüğe konulmuş bir şey. IŞİD'in bir yargı kolu kurması kadar saçma" diyor.
Verilen hükümlere karşı çıkma olanağı ise neredeyse sıfır çünkü bu kararlar "Allah’ın sözü" olarak değerlendiriliyor ve şeriat altında bu konuda esneklik bulunmuyor. Tutukluların aileleri ve basınla iletişim kurmasının da önüne geçilirken rejimin, aileleri basına konuştuğu durumda şiddet ile tehdit ettiği belirtiliyor. Protestolarla bağlantılı olarak cezası ilk infaz edilen kişi olan ve 8 Aralık’ta idam edilen Muhsin Şikari’nin kız kardeşinin rejim tarafından tutuklamayla tehdit edildiğini söyleyen gazeteci Arbabi, "Aileleri infaza kadar tamamen karanlıkta bırakıyorlar. İşkenceler, düzmece duruşmalar ve idamlar ailelerin bilgisi olmadan, sessizce yaşanıyor" diye belirtiyor.
"ÖLDÜRÜP, REHİN TUTUYORLAR"
Rejim tarafından öldürülenlerin cansız bedenlerinin ise rehin tutulduğuna dikkat çeken Arbabi, yaşananları şu sözlerle anlatıyor: "Ailenin çok para ödemesi, susması ve özel, sessiz bir cenaze yapması gerekiyor. Muhsin'in davasında (ki bu çok tipik) aileyi tehdit ettiler ve insanlar evlerinin önünde mum yakarak sessiz nöbet tuttuktan sonra aileyi evden çıkmaya zorladılar. Hooman Abdollah'ın ise cansız bedeni rejim tarafından uzak bir kasabada gömüldü. Rejim bazen aileler geniş çaplı cenazeler düzenleyemesin diye cesetleri ailelerin bilgisi olmadan uzak yerlere gömüyor. Şunu da eklemeliyim; ilk günlerde gerçekleşen birçok cenaze töreni, rejim tarafından saldırıya ve tacize uğradı. Bu, aileleri susturmak ve geniş çaplı toplanmaları durdurmak için kullanılan bir yöntem.”
İran, onlarca yıldır en yüksek infaz oranına sahip ve hâlâ dünyada 18 yaşın altındaki küçükleri infaz eden az sayıdaki ülkeden biri. Arbabi, "Yine de her bir infaz bizde şok yaratıyor ve asla normalleştirilemiyor" diyor. İdamların, kurbanların ailelerini ise "rejimin kabusu ve düşmanına" çevirdiğini söyleyen Arbabi, "Her infaz, rejimin tabutuna bir çivi daha çakıyor ve İslami rejime karşı daha fazla nefret yaratıyor" diye ekliyor. İranlı gazeteci Niki Mahjoub da idamların protestoları durdurmadığını, hatta kadınların daha güçlü ve tutkulu şekilde özgürlükleri için mücadele ettiklerini belirtiyor.
KAYIPLAR VE CİNSEL SALDIRILAR
Devam eden protestolarda gözaltına alınan ancak kendisinden bilgi alınamayan kişiler de var. Aileler iyi olup olmadıklarını ve hangi cezaevlerinde tutulduklarını bilmiyor. Bazı kayıpların cansız bedenlerinin, haftaların ardından aile evlerinin önünde ya da başka yerlerde gizemli şekilde bulunduğunu ifade eden Arbabi, otopsilerde ise ciddi işkence belirtileri olduğunu dile getirerek şöyle konuşuyor: "Shima Babae'nin babası aylardır kayıp ve hala hayatta olup olmadığını bilmiyorlar. Diğer birçok olayda kayıp kişinin bedeni ortaya çıktı ama intihar süsü verildi. Nika Şakeri de onlardan biriydi. Yakın zamanda bir başka cansız beden, bir bacağı eksik şekilde ailesinin kapı önünde ortaya çıktı."
Doktorların cinsel saldırı da dahil çok sayıda işkence rapor ettiği vakalar da bulunuyor. Duydukları ilk tecavüz vakasının hâlâ kayıp olan Armita Abbasi'yle ilgili olduğunu söyleyen Arbabi, "Alıkonuldu, işkenceye uğradı ve hastaneye götürüldü, burada doktorlar cinsel saldırıya ilişkin ciddi kanıtlar buldu. Daha sonra dışarıyla iletişimi olmayan gizli bir yere götürüldü" diye belirtiyor. Hem kadın hem de erkek protestocuların cinsel istismara uğradığına ilişkin bilgiler dünya basınında yer alırken, tutuklandıktan sonra serbest bırakılan ve ardından intihar eden kişilerin de olduğu ifade ediliyor.
Molla rejimine, dünyanın her yerinden "idamları durdurun" çağrısı yapılırken gazeteci Arbabi, sürecin devamına ilişkin şunları söylüyor: "İslami rejimden bir geri adım beklemek çoğu Batılının yaptığı bir hata. Bu şeriata dayanan totaliter ve İslamcı bir rejim. Kuran veya şeriat yasalarını değiştirebilir mi kimse? Bunun kendisi zaten "Allah’a savaş açmak" olarak değerlendiriliyor. Reform adına en küçük bir değişikliğe bile açık değil. Bu ‘Allah’ın sözü’ ve işte o kadar.”