Doç. Dr. Ali Faik Demir: Çatışmanın yayılma olasılığı var
Galatasaray Üyesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Faik Demir, çatışmanın yayılma olasılığı bulunduğunu belirtti. Demir, Rusya’nın tavrının yakından takip edilmesi gerektiğine dikkat çekti.
cumhuriyet.com.trOrtadoğu dendiğinde kuşkusuz ilk akla gelenler sorun, gerginlik, çatışma ve savaş… Ne yazık ki Ortadoğu’nun bu yazgısı hiç değişmeden devam ediyor. Sorunlar, aktörler ve dengeler değişse de bölgenin yapısı ve atmosferi hep aynı kalıyor. Hiçbir zaman hiçbir uluslararası aktör tek başına oyun kurucu yani barış getirici olamıyor.
Ortadoğu’da sular hep sıcak dense de arada yumuşama ve soğumalar da oluyor. İttifaklar ve dengeler değişebiliyor. Liderler ve partiler kimi zaman bazı yeni rüzgârları estirebiliyor. Büyük güçlerin her daim gözleri ve elleri bölgede bulunuyor. Petrol bölgeyi ne kadar zengin kılıyorsa, bir o kadar da kırılgan ve yaşanmaz yapıyor. Zenginlik belli devletlerde en üst düzeydeyken kimi devletler için yaşam çok zor. Aynı coğrafyada uçlar ve büyük farklar eş anlı yaşanıyor.
Arap Baharı sonrası Ortadoğu gerçekten farklı bir rüzgâra hatta fırtınaya maruz kaldı. Bu fırtınanın bölgeye yeni bir hava, demokrasi ve barış getirebileceği düşünüldü. Ancak yaşanan fırtına sonrasına bahar denemeyeceği bugün daha açık olarak gözler önünde...
Türkiye açısından bakılacak olursa Ortadoğu komşu bölgeler içinde en stratejik ve en önemli olanı. Başta sınır güvenliği olmak üzere cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren hassas ve özel durumunu korudu. Türkiye bölgede Soğuk Savaş döneminde blok politikası çerçevesinde davranırken, sonrasında bölgenin gittikçe önemli bir aktörü haline geldi. Kuskusuz Soğuk Savaş yıllarında ortaya çıkan İran-Irak savaşı ilk kez Türkiye’nin stratejik konumunu gösterirken esas 1990 Körfez savaşı Türkiye’yi artık bölgenin olmazsa olmaz aktörü haline getirdi.
Türkiye’nin Ortadoğu’da çıkarları yanında bölgenin barışına da katkı yapması bu dönemde daha etkin hal aldı. Türkiye birçok bölgesel sorunda arabulucu rolü oynadı ve böylece bölgesel ve küresel itibarını arttırdı. Bu çerçevede 2010’da Birleşmiş Milletler Çatısı altında Finlandiya ile “Barış İçin Arabuluculuk” girişimini başlattı. 2011’de girişimin kabulünün ardından “Arabuluculuk Dostlar Grubu”nu oluşturdu. Türkiye’nin yakın dönemde üç arabuluculuk girişimi İsrail-Suriye, İsrail-Filistin ve İran-Batı arasındaki uyuşmazlıklardır.
İSRAİL VE MISIR İLİŞKİLERİ
Türkiye’nin bölgesel olarak dengelerine göz atılacak olursa, öncelikle komşu üç ülke ön plana çıkar. İran, Irak ve Suriye Bunun dışında İsrail uzun yıllar Türkiye’nin önem verdiği ülke oldu. Filistin sorunu yüzünden ciddi gerginlik ve kopmalar yaşansa da stratejik anlamda belli bir dengede kalınmaya özen gösterildi.
2008’deki İsrail’in binden fazla Filistinlinin öldüğü “Dökme Kurşun Operasyonu” saldırısı sonrası Türkiye çok sert tepki verdi ve ilişkiler hızla kötüleşmeye başladı. Ardından 2009 yılındaki Dünya Ekonomik Forumu’nda, Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye karşı tutumunu şiddetle eleştirdi.
Son olarak 2010’da yaşanan Mavi Marmara krizi Türkiye İsrail ilişkiler tarihindeki en ciddi kırılmaydı denebilir. Ilık rüzgârların esmeye başlaması için yaklaşık üç yıl beklendi ve 22 Mart 2013’de, Erdoğan ile bir telefon görüşmesinde Netanyahu, olanlardan dolayı özür diledi.
Uzun süren diplomatik krizin ardından İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog 2022’de Türkiye'ye resmî bir ziyarette bulundu. Bu olumlu ziyaretin hemen ardından önce İsrail’in Irit Lillian’ı Türkiye’ye büyükelçi ataması, ardından da Türkiye’nin Şakir Özkan Torunlar’ı İsrail’e büyükelçi atama kararıyla yaklaşık on yıllık diplomatik "küslüğün" sonuna gelindi.
Mısır, Nasır ile birlikte Ortadoğu’nun liderlerinden biri olma konumunu korudu ve Türkiye ile de Arap Baharı dönemine kadar iyi ilişkilerini sürdürdü. Mursi sonrası Türkiye Mısır ilişkileri büyük yara aldı ve ciddi bir kırılma görüldü. 2021’de ilişkilerin düzelmesine yönelik tünelin sonundaki ışık görüldü. İki ülke dışişleri bakanlıkları ortak bir açıklama yaparak, diplomatik ilişkilerin yeniden büyükelçi düzeyine çıkarıldığını duyurdu. Ankara Kahire barışması üst düzeyde ancak dokuz yıl sonra 2022’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısırlı mevkidaşı Sisi ile el sıkışmasıyla gerçekleşti.
Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan da Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında dikkate aldığı aktörler içindedir. 2013’de Mursi’nin devrilmesinden sonra ilişkiler özellikle Müslüman Kardeşlere yönelik yaklaşım ve politika farklarından dolayı ciddi bir bozulmaya maruz kaldı.
2017’de Katar krizi işleri daha da zora soktu. Kuşkusuz Kaşıkçı konusunu da göz ardı etmemek gerekir. Ancak tüm bu sorunlara rağmen 2017’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyaretiyle seyir yeniden olumluya dönmeye başladı. Son olarak 2023 içinde Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyaretinde önemli anlaşmalar imzalandı.
KAYGIYLA TAKİP EDİLİYOR
Bölgede çok yakın zamanda yaşanan olaylar kuşkusuz herkes tarafından kaygıyla takip ediliyor. Öncelikle Türkiye’nin PKK ve terör örgütleriyle yaptığı mücadelede başta Ankara’da İçişleri Bakanlığını hedef alan saldırı olmak üzere yaşanan olaylar, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bir kere daha teröristlere ve terör bölgelerine yönelik harekât yapmaya mecbur etti.
Türkiye bu aşamada ABD ile karşı karşıya kaldı. Suriye’de PKK’ya yönelik operasyon sırasında Türkiye'nin silahli insansız hava aracı (SİHA) ABD tarafından meşru müdafaa gerekçesiyle düşürüldü. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü, SİHA'nın bölgede hava operasyonu yürüttüğünü, ABD güçlerine 500 metre kala mesafede "tehdit" olarak değerlendirildiğini belirterek SİHA'nın düşürülmesini "üzüntü verici bir olay" olarak niteledi.
Türkiye’nin terör örgütünün özellikle bölgede silahlı kuvvetlere yönelik saldırıları karşısında etkin ve kesin sonuç alıcı operasyon yapması kaçınılmazdır. Kuşkusuz ABD ile karşı karşıya kalınması, Amerikan tarafının üzüntü verici bir olay açıklamasına rağmen düşündürücü ve acil cevap bulunması gereken bir husustur.
RUSYANIN TUTUMU ÖNEMLİ
Dünyanın esas ilgisini bölgeye çekense kuşkusuz Hamas’ın İsrail’e saldırısıydı. Hamas’ın İsrail’e yönelik bu saldırısı, hem bölgede hem dünyada bomba etkisi yarattı. Bu olayın nasıl devam edeceği ve özellikle İsrail’in nasıl ve ne oranda karşılık vereceği merak ediliyor.
İsrail Filistin ya da kimilerine göre İsrail Hamas arasındaki yeni ateş topu ardından nasıl bir seyir görüleceği sorusunun cevabını bilen yok. Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf İsrail'e yönelik başlattıkları saldırıyla ilgili Filistin halkının yeniden devrim yaptığını ve bir devlet kurma projesine geri döndüğünü ifade etti. Ayrıca “İsrail'in ihlallerine karşı bir çizgi çekme kararı aldık, İsrail'e karşı Aksa Tufanı operasyonunu başlattık" açıklamasında bulundu.
İsrail de cevap vermekte gecikmedi. Hamas’ın silahlı kanadı tarafından başlatılan “Aksa Tufanı” operasyonuna “Demir Kılıç” operasyonuyla yanıt verdi. “Savaş kazanılacak” şeklinde açıklama da ardından geldi. Peki Israil, “Demir Kılıç”ı nasıl yönetecek ve hedefi tam olarak ne? Muhalefetin istediği gibi bir olağanüstü hal hükümeti kurulması Netanyahu hükümetinin yaklaşım ve uygulamalarından farklı olur mu?
Aksa Tufanı ve Demir Kılıç dünyada nasıl yansıdı? Dünya liderleri, Hamas'ın İsrail'e karşı başlattığı operasyonla ilgili farklı duruş sergiliyor. ABD ve AB'nin Israil'e yakınlığı ve desteği görülürken bunun ne ölçüde ve süreyle olacağını kestirmek güç. ABD yönetimin bugüne kadar ki politikasını sürdürmesi sürpriz olmayacak. ABD Başkanı Biden, Amerika'nın İsrail'e "kaya gibi sağlam ve sarsılmaz desteği" sözleri yeteri kadar açıklayıcı. AB içindeyse kuşkusuz farklı görüş ve yaklaşımlar ortaya çıkacak.
Rusya ve İran'ın bölgedeki gücü, etkisi ve ağırlığı da göz ardı edilmemeli. Rusya söylem olarak Lavrov'un açıklaması çerçevesinde itidal öneren yapıcı bir tutum sergiledi. İran'ın ise beklenildiği gibi Filistin'in yanında ve Israil karşısında durma politikasında bir değişim olmadı. Hamas Sözcüsü, Hamas'ın İsrail'e yönelik sürpriz saldırılarda İran'ın desteğini aldığını ve bunun "bir gurur kaynağı" olduğunu söyledi. Körfez ülkeleriyse ilk aşamada sessiz kaldılar. Brezilya ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni acil toplantıya çağıracağını duyurdu.
Türkiye hızla konuya yönelik üstelik en üst düzeyde açıklama yaparak itidal çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye olarak İsrail'deki hadiseler ışığında tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz." dedi.
Dışişleri Bakanlığı da "Söz konusu gelişmelerin daha fazla tırmanmadan ve daha geniş bir alana yayılmadan kontrol altına alınabilmesini teminen, Türkiye olarak elimizden gelen katkıyı sağlamaya daima hazırız. Bu doğrultuda, ilgili taraflarla temaslarımızı yoğun şekilde sürdürüyoruz.” açıklamasını yaptı
Israil-Filistin arasındaki Aksa fırtınasına karşı Demir kılıç nasıl sonuç verecek? Büyük güçlerin nasıl tavır alacakları belli değil. Daha önemlisi her zamanki gibi açıklama ve politikaların da ne kadar örtüşecegi merak konusu.
İsrail-Filistin arasındaki yeni kriz, son derece vahim ve tehlikeli bir durum olup, acil müdahale gerektirmektedir. Sorunun her zaman geniş ve derin yansımalar ve etkilemeler yaptığı dikkate alınarak bölgesel ve küresel aktörler ivedilikle müdahale etmelidir.
Yaşanan sıcak gelişmeler şu soruyu bize sorduruyor Ortadoğu’da yine kim neden suları ısıtıyor? Aslında tüm bölgesel aktörler 2023 yılında barışa yönelik adımlar atarken, gerginlikler azalırken birden gündem neden savaş söylemine yöneldi? Neden tekrar bir kamplaşma başlıyor? Bu soruların cevaplarını krizin seyrinde ve oluşan dengelerde görmek mümkün olacak.
Fırtına kılıca karşı denkleminin bölgeye yayılması ve başka ülkeleri de içine alması ihtimal dışı değil. İran bu anlamda iki taraf arasındaki sorunu bölgeye yayabilir. İran'ı sınırlayabilecek güç ise kuşkusuz Rusya. Rusya'nın tavrı bu nedenle yakından izlenmeli....
Türkiye’nin bölgesel politikasında bir değişim söz konusu değil. Suriye ve Irak’a terör yüzünden yaptığı operasyonlar ilk değil ve sorun çözülmedikçe son olmayacak. İsrail Filistin ya da İsrail Hamas arasındaki sorunda Türkiye kuşkusuz geçmişte olduğu gibi önemli bir rol üstlenebilir hatta üstlenmelidir. Küresel ölçekte dünyanın büyük badirelerden geçtiği unutulmayarak, gerginliklerin büyümeden, tarafların rızaları ve çözümün kalıcılığı esas alınarak adım atılması gerektiği asla unutulmamalıdır. Barış için savaşa yine bölgenin ve dünyanın çok ihtiyacı var.