Deniz Berktay yazdı: Ukrayna: Arada kalan ülke
Onbeş yıldan beri gazeteci olarak bulunduğum Ukrayna’nın özelliklerini saymamı isteseler, ilk sayacaklarımdan biri, doğuyla batı arasında kalmışlığı olur. Kültürel olarak da bu böyledir, siyasi ve jeopolitik olarak da.
Deniz BerktayUkrayna, geçiş yolları üzerinde bulunan bir ülke. Geçiş yolları üzerinde olmak duruma göre bir avantaj da olabilir, dezavantaj da. Eğer güçlü bir devlet kurabilmişseniz, geçiş yollarını denetleyen ülke olursunuz; eğer devletiniz güçlü değilse, o zaman, her iki yönden akınlara açık hale gelirsiniz ve hiçkimse sizin kendi ayaklarınız üzerinde doğrulmanızı istemez (Osmanlı’nın gerileme döneminden itibaren Türkiye üzerinde sayısız paylaşım planının yapılması, buna en somut örnektir. 1800’lerin ortalarından I. Dünya Savaşı’na kadar ki Avrupa siyasi tarihi, aslında, “Avrupa’nın hasta adamı” Osmanlı Devleti’nin paylaşılması meselesinin “Avrupa uyumunu bozmayacak şekilde” halli konusundaki çabaların tarihidir. Rumen tarihçi Trandafir Djuvara’nın “Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje” adlı kitabı, I. Dünya Savaşı öncesindeki bu planları ayrıntısıyla anlatır).
SİNİR SAVAŞI
Ukrayna da, devlet geleneğinin zayıf olmasının ağır sonuçlarıyla karşılaşmış yüzlerce yıl boyunca. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana geçen otuz yıldır da burası, Rusya’yla Batı’nın en temel çatışma bölgesini oluşturuyor. Bunu en somut şekilde ilk kez 2014’te görmüştük, ikinci kez de şimdi görüyoruz. ABD, Ukrayna’yı, Rusya’yı çevreleme stratejisinde kullanmaya çalışıyor, Rusya’ysa, tarihsel nedenlerin yanı sıra, jeopolitik nedenlerle de (Ukrayna’nın Moskova’nın hemen yanıbaşında olması), ABD denetimine bırakmak istemiyor. Ukrayna’nın AB ve NATO gibi kurumlara dahil olmasını Ukrayna’daki Batı yanlıları Ukrayna’nın kendi tercihi olarak görürken, Rusya bunu NATO’nun kendisini kuşatmasının bir parçası olarak görüyor (Putin’in “bir ülkenin kendi güvenliği için başvurduğu tedbir, bir başka ülkenin güvenliğini tehdit etmemeli”, derken kastettiği, buydu).
Ukrayna konusundaki bu son krizin sıcak bir savaşa dönüşme ihtimali hâlâ çok düşük (Ukraynalı yetkililer de böyle vurguluyor). Ne var ki, Ukrayna üzerinde ABD ile Rusya arasında ciddi bir sinir savaşı yürüyor ve bunun faturası Ukrayna’ya çıkıyor. Ukrayna’nın şimdiki yönetimi, ılımlı Batıcı çizgide. Yani, genel olarak Batı yanlısı çizgide olsa da, Rusya’yla bazı konularda anlaşmaya varmaya çalışıyor. Ukrayna yönetimi, ülkenin doğusundaki Donbas bölgesinde bulunan ve sekiz yıldan beri Rusya yanlısı ayrılıkçıların denetimi altında olan yerlerle ilgili olarak Rusya yönetimiyle görüşmek istediğinde, Rusya yönetimi ısrarla, “bu konuda sizin muhatabınız biz değiliz. Siz gidin, ayrılıkçılarla görüşün” diyerek, kendi desteklediği ayrılıkçı yönetimlerle Kiev’i muhatap kılmaya çalışıyor. (Rusya, bazı ülkeleri karşı tarafa nasıl ittiğinin de bir özeleştirisini yapmalı).
Ne var ki, Ukrayna’ya bu son dönemde asıl zararı veren Rusya değil, dost görünen Batılılar oldu. Ukrayna’da NATO ve AB üyeliği hedefleri, anayasaya yerleştirilerek, “milli hedef” haline getirildi. Bunları açıktan eleştirmek, cesaret isteyen bir iş haline geldi. Fakat Ukrayna’nın yakın bir gelecekte ne AB’ye, ne de NATO’ya alınmayacağı, daha da açık konuşulmaya başlandı. Ukrayna, bundan sekiz yıl önce, Batı yanlısı çizgiyi seçtiği için Rusya’yla karşı karşıya gelmişti. Fakat Batı’nın, onu kendi içine alma isteğinin olmadığı, netlik kazanıyor. Dahası, bu son gerginlikte Ukraynalı yetkililerin Rusya’nın istila etmesi ihtimalinin çok düşük olduğunu söylemelerine rağmen ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’nın “her an” istilaya uğrayacağını söyleyip durması, Ukraynalı yetkililerin de vurguladığı üzere, Ukrayna’nın her ay 2-3 milyar dolar kayba uğramasına neden oluyor. Fakat bazı gerçekler zor şartlarda anlaşılır. Bu zor günler de, Batı’nın ne kadar “güvenilir” olabileceğini göstermesi bakımından, faydalı oldu.