Deniz Berktay ile Kuzeyden notlar: 'Bayramı gurbette karşılamak'

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı gurbette karşılayınca ister istemez vatanım Türkiye ile halihazırda yaşadığım ülke Ukrayna arasında bazı karşılaştırmalar yapıyorum.

Deniz Berktay

Burada uzun yıllar kalmış olan bazı Türk ahbaplarım, “Ukraynalılar, bizim Ortodoks versiyonumuz. Pek çok şeyimiz aynı” diyor. Evet, benzerliklerimiz de çok; farklılıklarımız da. Bir önemli benzerliğimiz, iki ülkenin de geçiş yolları üzerinde olması ve Doğu’yla Batı arasında kalması. Geçiş yolları üzerinde yer almak, duruma göre avantaj da olabilir, dezavantaj da. Eğer güçlü bir devletiniz varsa o zaman geçiş yollarını denetleyen ülke olursunuz. Eğer güçlü bir devlet kuramamışsanız gelen çarpar, giden çarpar. Bu nedenle geçiş yolları üzerinde olmak, bizim talihimiz Ukrayna’nın ise talihsizliği oldu. Ukrayna, 1300’lerden 1991’e kadar, bazı kısa dönemler dışında yabancı egemenliğinde kaldı ve bu, güçlü bir devlete sahip olmasına engel oldu. Sonuçta ne Rusya rahat bıraktı Ukrayna’yı ne de Batılı güçler.

‘TÜRKİYE’Yİ SOKAKTA BULMADIK’

Ukrayna’nın 1991’deki bağımsızlığı da biraz rastlantısal olmuştu. Ukrayna, bir kurtuluş savaşının sonucunda değil, Sovyet sisteminin çökmesi ve Rusya’da o zamanki milliyetçilerin “Çevre cumhuriyetleri beslemeye yeter” demesi sonucunda bağımsız kalmıştı. Türk Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’ya geçen ve zaferden sonra Cumhuriyet gazetesini kuran Yunus Nadi’nin Kurtuluş Savaşı anılarını yazdığı kitabın başlığı, bütün yaşananları üç kelimede özetler: “Türkiye’yi sokakta bulmadık”. Ukrayna’nın bağımsızlık sürecine baktığımızdaysa durumun farklı olduğunu görüyoruz.

BENZERLERİ KİEV’DE

Yakın yıllara kadar Ukrayna’nın ulusal bayramlarında milliyetçi çevreler, yaptıkları açıklamalarda, “Bağımsız olduk fakat henüz halkımız bağımsızlığın değerini bilmiyor” derdi. Ukrayna’nın bu savaşta Rusya’ya karşı beklenmeyen bir direniş göstermesi, toplum geneline bir milli ruhun aşılanmasını sağladı. Ne var ki Ukraynalıların önemli kısmı, özellikle yönetici çevreler, Türkiye’nin 40’lı, 50’li yıllardaki hatalarını tekrar ediyor: Sovyetler Birliği, 2. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’den boğazlarda üs ve Kars ve Ardahan’ı talep ettiğinde o zamanki yöneticiler, ABD’ye yanaşıvermiş, Amerikan Missouri uçak gemisinin İstanbul’a gelişi şerefine posta pulları basılmıştı. 1950’lerde ABD’yi eleştirmek Rusçuluk olarak görülüyordu. 1990’larda ve 2000’lerdeyse AB Türkiye’ye göz kırptıkça üye olacağımızı sanıp seviniyorduk. Benzer gelişmeler, son sekiz yıldır Ukrayna’da da yaşanıyor.

ALAYA ALDILAR

Ancak tek taraflı Ukrayna yönetimini eleştirmek doğru değil. Putin, Kiev’e hiçbir anlaşma imkânı, manevra alanı tanımıyor. Savaştan önce Kremlin, Zelenski’yi alaya alan açıklamalarıyla Ukrayna’yı Batı’ya itiverdi (oysa ki Zelenski daha ılımlı çizgideydi). Önceki gün de Putin, yine “Ukrayna’yı biz yarattık” diyerek ülkenin yapay bir devlet olduğu görüşünü yineledi. Geçen ay da Ukrayna’nın dört ilini kendi topraklarına kattığını açıklayarak Kiev’de hiçbir yönetimin kabullenemeyeceği bir ortam yaratmıştı.

Şu anda bu satırları, her an internetin kesilmesi ve dış dünyayla bağlantımın kopması endişesiyle yazıyorum. Çünkü son haftalarda Rus kamikaze dronları, Ukrayna enerji ve iletişim hatlarını vurmaya başladı. Sabah da dört saat elektrik kesintisi vardı ve durumun daha da kötüleşebileceği bildiriliyor. ABD ve İngiltere, burasını Rusya açısından bir bataklığa çevirmek istedikleri için savaşın sürmesini istiyorlar. Fakat bu politikaları ne kadar devam eder bu henüz belli değil (Rusya, ABD’de önümüzdeki haftaki parlamento seçimlerinde cumhuriyetçilerin kazanmasının Washington’ın Ukrayna politikasını değiştireceğini umuyor). Putin’in son açıklamaları, Rusya’nın da savaştan yorulduğunu gösteriyor. Hem Batı’da hem de Rusya’da sağduyu hâkim olmaya başlarsa birkaç ay sonra bir ateşkes imkânı doğabilir. Yoksa olan, buralara olacak.

denizberktay@yahoo.com