Colin Powell: Yalanlarıyla hatırlanacak
ABD'nin Afrika kökenli ilk genelkurmay başkanı ve dışişleri bakanı Colin Powell, Covid-19'a yakalandıktan sonra kötüleşerek 18 Ekim'de yaşamını yitirdi.
Mustafa Kemal ErdemolABD’nin “ilk siyah Genelkurmay Başkanı” olarak tarihe geçti ama renginden başka her şeyiyle tam bir “beyaz”dı Colin Powell. WASP (beyaz, Anglosakson, Protestan) bir ABD’de başka ne olabilirdi ki zaten? “Beyaz” olmayı bir ırka değil, ABD resmi politikasına atıfla kullanıyorum tabii ki.
Atandığı Dışişleri Bakanlığı’nda da harika bir “oyuncu” olarak gördük onu. Sertlik yanlısı ABD Başkanı George W. Bush’un “ılımlı adamı” rolünde de iyiydi gerçekten. Ta ki Irak işgaline yol açan büyük palavraların ortaya çıktığı ana kadar. ABD gibi bir ülkede bu kadar iyi bir kariyeri, “emirlere uymak” gibi görülse de “lidere” körü körüne bağlılıkla nasıl berhava eder bir insan şaşırtıcı gerçekten. “Powell’ın George W. Bush’a (oğul Bush) sadakati bilinen ölçülerin dışındaydı” denmesinde gerçeklik payı olmalı.
SORUMLUSU ODUR
“Oysa başlangıçta öyle değildi” denir. Dışişleri Bakanı olarak göreve başladığında dönemin şahin başkanı Bush’a uyarılarıyla bilinen Powell’ın, sonuçlarının nasıl bir felakete yol açtığı bugün daha iyi bilinen Irak işgaline gerekçe yapılan yalanları savunması da bir insanın yaşamındaki büyük dönüşlerin örneği sayılmalıdır. Bush’un Irak’a yönelik uğursuz planlarının askeri olmayan çözümlerle hayata geçirilmesine çaba göstermesi belki teslim edilmesi gereken bir hak sayılabilir ama ya sonrası? Sonrasında onu büyük bir “ılımlı rolü” yapan palavracıya dönüştüren süreçtir.
Beyaz Saray’ın “ılımlı” figürü olarak görülmesini Bush çok ama çok iyi değerlendirdi. Çünkü Irak’a çullanmanın gerekçelerini Powell aracılığıyla iletti ABD kamuoyu ile dünyaya. Dünyaya Irak’a neden saldırmaları gerektiğini anlatırken 75 dakikalık bir konuşma yapmıştı Powell. On yıllar boyu oluşturduğu barışçı, ılımlı imajını yerle bir etmek için yetmiştir ona bu 75 dakika. Ne büyük saçmalıktı o sözleri; 11 Eylül 2001 saldırıları ile Saddam Hüseyin arasında bağ kurayım derken elinde küçük bir şarbon şişesi (kimyasal silaha örnek olsun diye) tutmalar vs. hazin bir görüntüydü. Irak’a çullanmak için öne sürdüğü gerekçelerin kaynağı da Mısır’da, sonradan iki hafta boyunca işkence gördüğü ortaya çıkan bir el Kaide mensubunun ifadelerine dayanıyordu. CIA tam bir yıl sonra o ifadenin yalan olduğunu açıkladı. İşkencede doğruları duymazsınız, duymak istediklerinizi duyarsınız. Bu basit bilgiden bile ya haberi yoktu ya da en kötüsü varsa da aldırmamıştı. “Bembeyaz” bir adam oluşunun en önemli belirtisi buydu.
O konuşma neye yaradı peki? Washington Post gazetesi de senatörlerin çoğu da şimdiki Başkan Joe Biden da Powell’ın konuşmasını esas alarak Irak’a çullanmanın neden gerekli olduğunu dile getirdiler. Kamunun desteğini almak için “ılımlı” Powell kullanılmıştı yani. Ama o bunun farkında bile değildi, hatta öyle ki sorulduğunda ısrarla verdiği bilgilerin doğru olduğunu savunmuştu; “Bunlar iddia değil, gerçekler” sözü onundur.
Yalanlara inanılması için kendi saygınlığını kullanan iyi bir “siyah”tı. Powell’ı savunanlar CIA’in onu aldattığını söylüyorlar. Bugün Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass, Powell’ın konuşmasında, CIA’den gelen yanlış bilgilerin çoğunu temizlediğini iddia ediyor, onu savunma gayretiyle. Ama Powell “yanlış bilgileri temizlediği” o konuşmada Usame bin Ladin’in Müslümanları “Irak’ı savunmaya çağrısını” Saddam’la işbirliği yapıyor oluşuna kanıt olarak göstermişti. Ladin, o çağrısında “kâfir Saddam’ı yıkmalarını” istiyordu Müslümanlardan oysa. Bu çok ilginçtir; o dönem senatör olan Biden, sözlerine dayanarak işgali savunduğu Powell’ı “Bilmediğin konularda konuşma” diye uyarmıştır da. Powell’ın yanıtı çok ama çok çarpıcıdır: “Bir kahve içerken sana neden konuştuğumu söyleyeceğim.”
Söyledi mi bilmiyoruz. Acaba ne söylemiş olabilir? Belki de “Yalan söylemeye mecburdum” demiştir. Olamaz mı? Powell’ın bu büyük yalanı dile getirmesinin tek bir nedeni var deniyor: Bush ailesine aşırı bağlılığı. Kendisini aileden bir parça gibi görüyor oluşu. Vietnam’daki My Lai katliamını soruşturmakla görevlendirildiğinde olayı örtbas ederek, iddiaların “Amerikan askerleri ile Vietnam halkı arasındaki ilişkilerin mükemmel olduğu” gerçeğiyle çürütüldüğünü ilan ederken derdi, dönemin CIA yöneticisi olan baba Bush’u da aklamaktı bir anlamda, akıllardadır bu.
Ne kadar trajiktir, şu sözleri, 2006’da sarf etmiştir: “Ben istihbarat memuru değilim. Ben Dışişleri Bakanı’ydım. O konuşmada ne varsa bana hazırlanarak verilmişti. ABD Kongresi, Senatosu Irak’ın işgaline onay verdiler, onlar neden suçlanmıyor”.
Yalanlarıyla 1.5 milyon Iraklının ölümüne yol açanlardandır Powell. “Hastalıklı vatanseverlik” nedir, Powell’da görebilir insan.
Günahkâr ölmüştür.