Bir zamanlar mutluluğun resminin yapıldığı ülkede, şimdilerde zorluklarla mücadele ediliyor
Nâzım Hikmet’in “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diyerek ünlü ressamımız Abidin Dino’ya seslendiği şiiri ve metaforu pek çok kişi bilir. Ama bu şiirde “mutluluğun resmi” olarak tanımlananın, Küba ve devrimi olduğu ise yeterince bilinmez.
Mehmet Şakir ÖrsBüyük şairimiz Nâzım Hikmet ne diyordu ünlü “Saman Sarısı” şiirinde: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin / işin kolayına kaçmadan ama / gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil / ne de ak örtüde elmaların / ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini / sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin / 1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin / çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat...”
Nâzım Hikmet’in “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diyerek ünlü ressamımız Abidin Dino’ya seslendiği şiiri ve metaforu pek çok kişi bilir. Ama bu şiirde “mutluluğun resmi” olarak tanımlananın, Küba ve devrimi olduğu ise yeterince bilinmez.
HAVANA’DA NÂZIM VE HEMİNGWAY İZLERİ
İşte biz bir zamanlar “mutluluğun resmi”nin yapıldığı topraklardayız. Burada şimdilerde bin bir türlü ambargo, kuşatma ve zorlukla mücadele edilse de her şeye karşın devrimci geleneğe bağlılık korunuyor ve devrim yaşatılmaya çalışılıyor.
Havana merkezinde kaldığımız “casa” yakınlarında, ailecek bir akşam gezintisi yapıyoruz. Aaa o da ne, caddeye bakan bir mekânda büyük şairimiz Nâzım Hikmet’in portresi sanki bize göz kırpıyor! Hemen Bone’ma adlı bu kafeteryaya oturuyoruz.
Duvarlarında yer alan Nâzım Hikmet, Can Yücel ve onların İspanyolca yazılmış dizeleri eşliğinde içeceklerimizi yudumluyoruz. Yine Havana’da yer alan La Floridata isimli restoran-bar da burada yaşadığı dönemde ünlü yazar Ernest Hemingway’in sıkça uğradığı bir mekânmış. Burada anısına özel bir köşe yapılmış.
TÜTÜN, PURO VE ŞEKER KAMIŞI
Küba’nın geleneksel ve simgesel ürünleri arasında tütün, puro, şeker kamışı ve özellikle rom içkisi başı çekiyor. Geçmişte de bunların üretimi, ticareti ve ihracatı Küba ekonomisini belirlemiş. Üretim ilişkileri ve geçmişte yaşanan sömürü çarkları, devrimin yaşanmasında ve halk tarafından desteklenmesinde belirleyici olmuş. Devrim sonrasında bu ürünlerin üretimi ve ticareti kamulaştırılmış. Yeni dönemde ise bunların üretimine ve ticaretine belli kurallar çerçevesinde serbestlikler getirilmiş.
Gezimizin üçüncü gününde dünyanın en iyi tütünlerinin yetiştirildiği Pinereldo’ya gidiyoruz. Orada puro tütünlerinin yetiştirildiği bir çiftlikte, tütün üreticisi Benito’dan bilgi alıyoruz. Bay Benito, yetiştirdikleri puro tütününün yüzde 90’ını devlete sattıklarını, yüzde 10’unu ise kendilerinin değerlendirdiğini söylüyor. Puro saran ve içen kadınlarla, çevrede yar alan çiftlik hayvanları, oldukça ilgi görüyor. Sonra da bu bölgede bulunan dünyanın en büyük açık hava duvar resminin olduğu Mural de la Pratistoria ile UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Vinalas vadisine gidiyoruz.
MÜZE KENT TRİNİDAD
Küba’nın müze kenti olarak tanımlanan Trinidad, oldukça renkli ve turistik bir kent. Burası, Havana’ya göre daha da sıcak bir iklime sahip. Dolayısıyla burada elektrik kesintisi daha çok oluyor. İnsanlar zamanlarını genellikle sokaklarda ve kapı önlerinde geçiriyorlar. Casa denilen ev pansiyonları da turizmde önemli bir yer tutuyor. İnsana adeta ferahlık ve serinlik veren Trinidad’ın yöresel içkisi çançara ve onun üretim yeri de oldukça ilginç.
Burada biz de bir casa’da konaklıyoruz. Ev sahibimizin ilginç bir ismi var, Elvis Mersedes. Eşiyle birlikte evin alt katında yaşıyorlar. Kendisiyle hem bir hatıra fotoğrafı çekiliyor hem de ablukanın hayatlarına yansımalarını konuşuyoruz. Masada duran, devrimin sesi Gramma gazetesinin güncel sayısı özellikle dikkatimizi çekiyor. Sonra kente yakın plajlara gidip, Karayipler’de denize giriyoruz.
MÜZİK VE DANS: YAŞAMIN RENGİ
Küba’da müzik ve dans hayatın ayrılmaz bir parçası. Havana’da olsun, Trinidat’da, Varedora’da ve diğer gittiğimiz yerlerde olsun; hemen her yerde kulağımıza müzik sesleri geliyor. Küba kökenli bir ritim, dans ve şarkı ça-ça-ça, Guantanamera gibi parçalarla komutan Che Guevera şarkısı her yerde çalınıyor.
Özellikle eski Havana’da ve Trinidad’ın tarihi bölgesinde, insanlar genellikle zamanlarını sokakta geçiriyorlar. Evlerin kapıları ve pencereleri her daim dışarıya açık. Bunda elbette sıcak iklim koşullarının da etkisi var. Bu yönleriyle doğrusu bize İzmirlilerin yaşam biçimini çağrıştırıyorlar. Bir de yaşanan tüm zorluklara karşın Kübalılar, eğitim ve sağlıktaki başat konumlarını koruyor ve bu alanlarda tüm dünyaya örnek oluyorlar.
SANTA CLARA VE CHE GUEVERA
Trinidad’dan ünlü şeker vadisini izleyerek; İspanyol dönemde şeker kamışı üretiminde çalıştırılan köleleri izlemek üzere yapılmış Iznaga Kulesi’nin bulunduğu Valle de los İngenios kasabasına gidiyoruz. Buradan adı enternasyonal devrimci Che Guevera ile birlikte anılan Santa Clara kentine geçiyoruz. Santa Clara’da Che Guevera’nın mozelesini, anıtını ve onunla ilgili anı eşyaların korunup sergilendiği müzeyi ziyaret ediyoruz. Che’nin anıtının önünde “Zafere kadar daima” yazıyor.
Santa Clara’da bir başka ilgimizi çeken yer de Che komutasındaki birliklerin, devrimin kaderini belirleyişini anlatan “Zırhlı Tren Müzesi” oluyor. Burada diktatör Batista’nın karşıdevrimcilere gönderdiği silah yüklü tren, bir büyük iş makinesiyle durdurularak havaya uçurulmuş. Oluşan manzara, iş makinesi ve vurulan zırhlı tren vagonları yıllardır korunup sergileniyor. Ayrıca Santa Clara’da Küba Komünist Partisi’nin yerel örgütünü ve merkezini ziyaret ediyoruz.
Oradaki yönetici ve görevlilerle Küba’nın içinde bulunduğu durumu konuşuyoruz. Kübalılar içinde bulundukları durumu “ikinci özel dönem” olarak adlandırıyorlar. Birinci özel dönemin ve ablukanın 1990’larda yaşandığını ifade ediyorlar, o dönemde olduğu gibi ikinci abluka özel döneminin de mutlaka aşılacağını vurguluyorlar.
Yarın: Devrimi savunma komiteleri ve dayanışma çağrısı