ABD’nin yıllardır yapamadığını yaptı!.. Dağınık Batı eksenini şimdilik ‘toparladı’

Washington’ın küresel çapta güçten düştüğü bir dönemde Rusya’yı adeta kaşıyarak tırmandırdırdığı Ukrayna krizinde savaş senaryoları gerçek oldu. Avrupa onlarca yıl sonra yeniden karanlık bir toz dumanının içinde. Rusya’nın, ABD’nin başat olduğu NATO’nun Doğu Avrupa’ya genişleme, ek konuşlanma adımlarına, güvenlik taleplerini karşılamamasına tarihi olarak arka bahçesi olarak gördüğü coğrafyada sessiz kalması beklenmiyordu. Ama sadece Ukrayna’nın doğusunda desteklediği ayrılıkçıları tanıması değil, tüm ülkeye yönelik tanklı füzeli diş gösterme adımı ise artık “vekalet güçler” üzerinden kapışmanın olmayacağını gösterdi. Bir anlamda “kontrollü savaş” kontrolden çıktı.

Mine Esen

Küresel çapta Covid-19 salgınının etkisiyle daha da ağırlaşan ekonomik, sosyal sorunlarla birlikte Ukrayna krizi, felaket yumağımıza yeni bir halka oldu. İnsani trajediyle birlikte uluslararası güç dengesinde taşlar oynadı. Kimileri Rusya’nın sınırını çektiğini söylerken akıllarda ise iyi bir satranç oyuncusu olduğunu daha önce pek çok kez ortaya koyan Putin’in, bu kez Washington’ın tuzağına düşüp düşmediği sorusu var... Özellikle haftalardır Biden yönetiminin “hadi, Ukrayna’ya girsene, giremezsin ki” misali kışkırtmasını düşünürsek.

Batı-Moskova cephesinin güç savaşında çekiştirilip duran, bir parmak AB, NATO üyeliği vaadiyle oyalanan Ukrayna için şimdiki tablo çok acı ki, karanlık ve belirsiz bir süreç... Batı’nın ikiyüzlülüğü, Moskova’nın saldırganlığı arasında sıkışmışlık. 

WASHİNGTON’IN HESAPLARI...

Uluslararası siyaset etkinliği açısından, Ukrayna krizinin kaybedeni ise Avrupa... Özellikle de Almanya’nın kıtada Rusya ile göreceli iyi ilişkileri düşünülürse. ABD, AB’nin lokomotifleri Almanya, Fransa’nın liderler düzeyinde Rusya ile diyalog arayışının sonuçsuz kalmasından bir anlamda memnun.

Biden yönetimi, göreve gelmesinden bu yana Çin ve Rusya’yı hedefe koyarken “demokrasi” vurgusuyla süslediği mesajı hep aynı oldu: Transatlantik ittifakı güçlendireceğiz. Ancak özellikle Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi, tahliyelerde yaşanan kaosla birlikte Avrupa’dan yükselen, “ABD’ye bel bağlamadan da güçlü olalım” tutumu Washington’ın kendi etkinliğinde olmasını istediği transatlantik birliği arayışının altını oyuyor.

Selefi Trump’la Rusya yaklaşımları farklılıklar gösterse de her ikisinin de Berlin’in Moskova ile yürüttüğü Avrupa için stratejik enerji projesi Kuzey Akım 2’ye alerjisi biliniyor. Washington uzun süredir bu projenin fişinin çekilmesi için Almanya’ya baskıda. Kısaca Rusya’nın Ukrayna saldırısı, Avrupa’nın kendi güvenliğine ilişkin “Washington olmadan güçlü olamam” cephesine dönüşü meyillendirecek gibi. Otokratik yönelimleri nedeniyle AB cephesinin hedefindeki Macaristan ve Polonya’nın da yeniden birlik havasına dönüşü gözleniyor. Kuzey Akım 2 ise dondurucuya çoktan girdi bile.

Gelinen noktada Ukrayna krizi, İkinci dönem Soğuk Savaş senaryoları arasında, NATO ittifakının kenetlenmesine yol açtı. Afganistan’dan asker çeken Biden yönetimi, NATO bünyesi çerçevesinde Doğu Avrupa’ya daha fazla konuşlanma imkânı buldu. Hem de bu kez Rusya’yla işbirliği için bu tür adımlara mesafeli duran Avrupalıların itirazlarını engelleyerek. 

TAMPON ALAN KALMADI

Rusya’nın genel olarak savunma stratejisinde karşı tarafla arasında bir tampon bölge bırakması ise Ukrayna hamlesi ile değişmiş gibi. Artık Rus güçleri bizzat Ukrayna içinde. Sınırın hemen ötesinde ise ABD, NATO’nun artan askeri varlığı... ABD’nin Yunanistan, Bulgaristan, Romanya üzerinden ilerleme arayışından, Rusya’yı kuşatma hamlesinden geri çekilmesi de şu an için beklenmiyor. 

Washington, Suriye’de askeri kabiliyetini test eden, gücünü ispat eden Rusya’yı ileri bir adım attırarak yorma, oyalama taktiğinde olabilir. Göreceli daha az bir gücü Avrupa’ya yollayıp asıl odağı Asya-Pasifik üzerinden Çin’e yönlendirme amacı taşıyor olabileceği gibi. Peki Çin, Biden’ın Tayvan üzerinden kışkırtma tuzaklarına düşer mi...

PEKİN TEMKİNLİ

Moskova-Pekin güçlü işbirliğini ilan ederken Çin açıkça NATO’nun genişlemesine, ABD politikalarına karşı çıkıyor. Ancak tıpkı ABD, Rusya gibi BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı bulunan Çin’in Ukrayna konusunda daha dengeli bir tutum arayışı gözleniyor. Çin’in, Türkiye gibi hem Rusya hem Ukrayna ile yakın ilişkilerini unutmamak gerek. Rusya’ya kaygılarını anlıyorum derken BM vurgusuyla küresel çapta “uluslararası hukuk, ortak, kapsamlı ve sürdürülebilir bir güvenlik konsepti” çıkışı dikkat çekiyor. Kim bilir belki de Pekin’in uluslararası sahnede bu kez arabulucu rolüne soyunma zamanıdır...

Kremlin’in tepesinde yıllardır oturan, askeri-siyasi tecrübesi tartışmasız Putin’in Ukrayna adımını daha önceden planlayıp sonuçlarını hesaba katmadığını düşünmek elbette yanlış olur. Yaptırımlar olasılığını düşünerek hazine rezervlerini güçlendirip ekonomik açıdan hazırlandığı, stratejik müttefik çerçevesinde Çin’le daha yakınlaşma siyaseti bunun yansımaları. Ancak yaptırımlara karşı dayanıklılık gösterse de kapsamlı, uzun süreli uluslararası bir izolasyonun Rusya toplumunda tepkisini kestirmek güç. Ukrayna’nın kalbi Kiev’e doğru ilerleyen tankların, ateş arasında sıkışan sivillerin, evlerini terk etmek zorunda kalanların, çatışma görüntülerinin uluslararası toplumda Rusya’ya yönelik olumsuz algısı ortada. Z kuşağının gündeminin artık savaşlardan ziyade adil, özgür, sürdürülebilir, yeşil bir dünya, daha bireysel bir söylem olduğunu unutmamak gerek. Birçoğu, çok doğru bir şekilde, hangi blok, taraf olursa olsun işgale, savaşa amasız hayır diyor.

SİLAHLANMA YARIŞI, AŞIRI SAĞ TEHDİDİ...

Karşımızda çok kutuplu bir dünya sistemine geçişte de kaos tablosu, uluslararası hukukun gücü elinde tutanlar tarafından istendiği gibi eğilip bükülmesi tehlikesi uzanıyor. Ukrayna’daki gelişmelerin aşırı sağın Avrupa’da güçlenmesine yol açması da olası. 

Savaşta kazanan kim mi dediniz... İşte tek bunun yanıtı net olsa gerek. Silahlanma yarışıyla birlikte savunma sanayii...