Zeus’un özgürlüğü

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

İZMİR / Cumhuriyet

Zeus, çok tanrılı antik Helen mitolojisinde baş, baba tanrıdır. 

Çocukları ve kardeşleriyle birlikte dünyayı yönetir.

Ancak bu yönetme gücü kolay elde edilmemiştir.

Var oluşun başlangıcında evrene egemen olan titan/gigant/ devlerle savaşmış, ailesiyle birlikte onları yenmiş, Dünya’daki her türlü olaya, insan ilişkilerine, toplumsal etkinliklere kadar her şeye karışma, belirleme gücünü elde etmiştir. 

Bu pagan inanç yüzyıllarca, özellikle Ege coğrafyasında kökleşmiş, birçok anlatıya, dinsel yapıya, sanat eserlerine kaynak olmuştur.

Ayrıca bu olgu çağdaş insanlık kültürünün oluşmasını etkileyen temel konulardan biridir.

Bu eserlerden en çarpıcı olanı, bundan 2200 yıl önce Pergamon/Bergama’da yapılmış Zeus Sunağıdır.

At nalı biçiminde, 35*33*~12 mt boyutlarında bir yapı olan Sunak tapınma yeri olmaktan öte Baş Tanrı Zeus için adanan kurbanların sunulduğu yerdi.

Dinsel niteliğinin yanı sıra Sunak, Pergamon/Bergamlıların gösterdiği özenle, insanlığın ürettiği, gelmiş geçmiş en görkemli yapılardan biridir.

Antik Çağ Dünya’sının Yedi Harikasını belirleyen Lübnanlı Antipatros Bergama’nın Zeus Sunağını görseydi, daha önce değil onun yapıldığı dönemde yaşamış olsaydı, Bergama Sunağını da bu harikalar arasına katardı.

***

Beyaz mermerden yapılmış bu koca yapı kentin en gösterişli yerinde inşa edilmiş, dış ve iç duvarları friz denen heykelimsi kabartmalarla süslenmişti.

Heykellere hareket veren; acı, sevinç, öfke gibi insanın dışa vurduğu duyguları mermere işleyen bir üslupla yapılmış bu heykeller sanat şaheseri sayılıyor. 

Onlar, İ.Ö.3.-2. yüzyılda Pergamon/Bergama’da yaratılan, bu tür eserler üreten heykelcilik okulunun ürünüydüler.

Sunağın, 113 mt uzunluğundaki dış duvarlarındaki frizler, Baş Tanrı Zeus ve ailesinin titan/gigant/devlerle yaptığı savaşı anlatıyor.

Bu, antik çağda yapılmış en uzun frizli duvardır.

Buradaki anlatıda Pergamon Kralları kendilerini tanrılar, devleri düşmanları yerine koymuştu.

Yapının, özgün 74 frizinden 47’sinin elde olduğunun söylendiği iç duvar frizlerinde de, kentin kuruluşunu anlatan Telephos söylencesi mermere işlenmiş bir çizgi roman sıralamasıyla ifade edilmişti.

Yani mermerden yapılmış heykeller toplamıydı Sunak.

Zaman içinde, fanatik Hıristiyanlar, Emevi orduları, depremler tarafından yakılıp yıkılan bu yapı yüz yıllarca, temellerinin bulunduğu yerde oluşan höyüğün/küçük tepenin altında, sonradan Bizanslılar tarafından yapılmış sur duvarlarında, sağa sol saçılmış halde kaldı. 

***

1864 yılında Bergama-Dikili yolunun yapımı için yöreye gelen Carl Humann adlı Alman mühendis tarafından fark edilen güzelim görüntülere sahip frizler 1878 yılına kadar, 1869 ve 1874 de çıkarılmış Osmanlının Asarı Atika Nizamnamelerine (Eski Eserler Yasaları) aykırı olarak yurt dışına, Berlin’e kaçırıldı.

Bu kaçakçılıkta C.Humann’a; E.Curtius, A.Conze gibi Berlin Müze Müdürleri, Tottenborn gibi Almanya’nın İzmir konsolosları, III.Freidrich gibi Prusya/Alman prensi yardım etti.

Böyle bir kaçakçılık tam bir organize çete davranışıyla yürütüldü.

Ardından 1877-78 (93 Harbi) Rus savaşında Osmanlının yenilmesi, Rus Ordusunun İstanbul kapılarına, Yeşilköy/Ayastefanos’a kadar gelmesi üzerine devreye giren Almanya Devletinin aracılığıyla Berlin’de bir anlaşma yapıldı.   

Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti bugünkü Romanya, Bulgaristan’daki, topraklarını, Kıbrıs’ı kaybetti.

Bu ortamda Alman İmparatorluğu; özellikle sonradan bir süre Almanya Kralı olacak III.Friedrich’in baskısıyla; Osmanlının vatanperver memurlarının gösterdiği dirence rağmen bin bir şaibeyle, Zeus Sunağının daha önce kaçırılmış parçalarından geriye kalanları ve diğer Bergama eserlerini, küçük bir bağış karşılığında aldığı izinle Berlin’e götürdü. 

***

Bergama’nın Zeus Sunağının parçalarının C.Humann öncülüğünde oluşturulan organizasyon tarafından Almanya’ya kaçırılması Dünya tarihinde yaşanmış en büyük tarihi eser soygunudur.

Bir kentin tarihi eserlerinin bu denli soyulup soğana çevrilmesi görülmüş bir olay değildir.

Üstelik bu eserler sıradan birkaç heykel değil, kenti simgeleyen koca bir yapının, Pergamon/Bergama’nın bir parçasıdır.

Başkentleri Berlin’de, bir nehir içindeki ada üzerine yaptıkları ve “Pergamon/Bergama Müzesi” adını verdikleri ürkütücü görünümlü nemli büyük taş binaya konulan Zeus Sunağı bu binada hapis, Baş Tanrı Zeus ise ailesi ile birlikte burada sürgündedir!

Götürülürken uzun yollarda görmüş olabileceği tahribat, İkinci Dünya Savaşında bombalar altında kalışı, savaş sonunda yüzlerce Bergama eserinin Berlin’den Rusya’ya, Petersburg’a götürülüp getirilişi, günümüzde Berlin’de fanatik Hıristiyanların “Şeytanın Tapınağı” deyip sık sık yaptığı saldırılar sırasında verilmiş olabilecek zararlar bu kaçakçılığın telafi edilmez sonuçlarıdır.

Oysa Sunak sözde korunmak için götürülmüştü!

Alman Emperyalizminin bu kabul edilemez soygununu haklı göstermek için Dünya ve Türkiye kamuoyu yıllarca yanıltıldı, kandırıldı.

Hiç arlanmadan Bergama eserlerine “Preussischer Kulturbesitz”, “Prusya (Almanya’nın önceki adı) Mirası/Malı”dır, denilip sahiplenildi.

Kaçakçılığı meşrulaştırmak için birçok asılsız gerekçe ileri sürüldü:

Sunak, Bergama’da kalsaydı kireç ocaklarında yakılır yok olurdu, denildi: 

Oysa Sunağın parçaları Bergama Akropolünde, toprak altında ve sur duvarlındaydı. 

Çalınmasaydı, 30-40 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti yetişecek, uzun yıllardır toprak altında, duvarlarda uyuyan tarih eserler, kendi yurdunda gün yüzüne çıkaracaktı.

Üstelik, yanlış iddiaların aksine Sunağın bulunduğu yerde kireç ocağı bulunduğuna dair hiçbir gerçek kayıt yoktur.

Anadolu köylüsü bulduğu tarihi eserleri sattı, satar, denildi, deniliyor:

Oysa günümüzde dahi bu tür yasa dışı işleri tahrik eden, teşvik eden, antik eserleri bir meta haline getirip müzayedelerde alıp satan Avrupalı ve ABD’li para babalarıdır.

Anadolu’daki tahribatların, hırsızlıkların baş sorumlusu yabancı sermayedarlar ve onların kullandığı yerli paragöz işbirlikçilerdir.

Daha geçen yıllarda Urfa-Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan 11 bin yıllık bir heykel bir gecede ortadan kaybolmadı mı?

Bunlara görgüsüzce sahip olunduğunda eski çağların muhteşem Anadolu kimliğine sahip olunacağı sanılıyor.

Ya da bu eserleri alıp satarak para kazanmak umuluyor!

Anadolulular tarihi eserlerden anlamaz, onların kültürü farklı, denildi: 

Oysa, bu tür eserlerin bir kültür varlığı olduğunun bilinmediği zamanlarda Osmanlı, Fatih Sultan Mehmet döneminden beri antik eserlerini değerini bilen bir anlayışa sahipti. 

Hatta Kanuni Sultan Süleyman zamanında Sadrazam ve damat Pargalı İbrahim Paşa’nın büyük bir özel müzesi vardı.

Öte yandan Anadolu insanlarının yüzlerce yıldır Anadolu’da var olmuş kültürlerin izleriyle birlikte yaşamasına karşın Kuzey Avrupa/Alman kültürünün Zeus kültürüyle hiçbir ilişkisi yoktur.

Bergamalıların Zeus Sunağını yaptığı dönemde Kuzey Avrupalıların ataları Cermenler bataklıklarda, ormanlarda yaşıyorlardı.

Sunağın parçalarını Osmanlı sattı, denildi:

Oysa çoğu çalındıktan sonra kalan son parça mermerleri götürmek için şaibeyle yapılan, göstermelik bağışla (20+20 bin mark) bugün bir Alman otomobili bile alınamaz.

Bergama’nın tarihi eserleri izinle götürüldü, el belge var, denildi: 

Oysa eldeki objektif kayıtlar, hele hele C.Humann’ın 12 Eylül 1878’de Berlin Müze Müdürü Alexander Conze’ye yazdığı mektup bunun açık bir hırsızlık olayı olduğunu, izinli dediklerinin de ayıp denebilecek bir şaibeyle aparıldığını gösteriyor.

Bütün bu yanıltıcı bilgilere ne yazık ki, bazı kötü örneklere bakıp kimi Türkiye vatandaşları da inanıyor.

Kendine ve ülkesine güvensizlik yabancılaşmaya, teslimiyetçiliğe, boş vermişliğe neden oluyor.

Oysa ülkemizde ilgili kişiler ve sivil kuruluşlar, el ve güç birliğiyle, seslerini yükselterek, güçlü bir kamuoyu oluşturarak yetkilileri uyararak, yurt dışına kaçırılanlara sahip çıkarak yaşanan olumsuzlukların önlenmesinde daha geniş bir etkenlik sağlayabilir. 

***

Bugün Bergama’nın Zeus Sunağının evine geri getirilmesi için TC.Kültür Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, İzmir Büyükşehir  ve Bergama Belediye Başkanlığı, birçok yurtsever birey büyük çaba harcıyor.

Bizim, bir Anadolu deyişi olan “Taş Yerinde Ağırdır” ifadesiyle yaptığımız çıkışlar her yerde yankı buluyor.

Bu konunun tartışılması, tartışmanın yaygınlaşması belirgin gelişmelere yol açıyor.

Son olarak, Almanya Berlin Eyaleti’nin Adalet, Eşitlilik ve Ayrımcılıkla Mücadele Müsteşarı Sn. Saraya Gomis’in Bergama’nın Zeus Sunağının Türkiye’ye iade edilmesi yönündeki demeci son derece dikkat çekicidir.

Demek ki Almanya’da da Bergama’nın haklılığını gören/bilen, bu çarpık durumun sona erdirilmesini isteyen çevreler, üst düzey yetkililer var.

Bu konu tam da Saraya Gomis’in Berlin’de Alman Devleti adına sorumlu olduğu alan; “adalet, eşitlik ve ayrımcılığın” konusudur.

Bergama, Zeus Sunağını geri isterken “adalet ve eşitlik” istemekte, “ayrımcılığa son verilmesini” talep etmektedir.

Yıllardır sürdürülen yanlışın sonu görülmüştür.

Evet, “Taş Yerinde Ağırdır.” 

Zeus, en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşmalıdır.

Anadolu’nun yurt dışına kaçırılmış tarihi eserleri evine dönmelidir. 

 

Sefa Taşkın

09.01.2023

Karşıyaka/İzmir