Yarasaların öcü!

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

İZMİR / Cumhuriyet

İnsan tabii ki çevresi ile vardır. Doğanın bir parçasıdır.

Doğadan yararlanarak varlığını sürdürür.

Toplumlar oluşturur; aklının gücüyle alet yapar, bitki toplar, hayvan avlar, toprağı eker, ürün biçer, soyunu devam ettirir. Yaşam koşullarını iyileştirir. 

Üretim ilişkileri bu ortamda gelişir, ilerler.

Doğa, kendi kuralları bağlamında insanı hem zorlar hem ona kucak açar.

Bazan ortalığı siler süpürür, yok eder, bazen de cennete çevirir. 

Bazen hırçındır, bazen uysal.

Bütün bunlarla beraber, insan var oluş durumunu koruyup güçlendirip, doğadan yararlanırken çevreyi de sürekli değiştirir.  

Bu süreçte, doğal afetler dışında insan-çevre dengesi hep çevre aleyhine değişir.

İnsan kendine yeterli olandan daha fazlasını toplamak, üretmek, biriktirmek, elinde tutmak hevesindedir.

Bunu, yarınını güvence altına almak, değiş tokuşta kullanmak için gerekli gördüğü gibi servete de dönüştürebilir.

İnsan nüfusunun az olduğu zamanlarda insanın doğadan yararlanması bir sorun olmaz ama Dünya’da insan yoğunluğu arttıkça insanın çevresine yaptığı etki, doğaya verdiği zarar giderek yıkıma dönüşür.  

Yıkımlar da felakete evrilir.

İzmir Körfezi ve ölü balıklar. Foto: DHA

***

Günümüzde Dünya böyle bir süreç yaşıyor.

Adım adım ilerleyen çevre kirlilikleri, doğayı acımasızca hırpalama giderek insan varlığını tehdit ediyor.

Sıcaklar, soğuklar, fırtınalar, yangınlar, virüsler!

Hastalıklar, ölümler…!

Çok değil 20 yıl önce Anadolu’nun batısında, Balıkesir ilinin sevecen insanlarının yaşadığı sevimli Havran ilçesi topraklarında tanık olunan bir durum ilginç olmaktan öte insan çevre ilişkisinin ne boyutlara varabileceğinin küçük bir örneğidir.

 ***

Türk edebiyatının unutulmayacak yazarı Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü” adlı tanınmış kitabında, yuvaları bozulan yılanlar insanlara saldırır ve sokar.  

F.Baykurt, 1954 yılında yayınladığı yapıtında bize, insanların ve yılanların yaşadıkları çevreye, küçük ölçekte de olsa müdahale edildiğinde, köy ortamında ortaya çıkan toplumsal ve fiziksel çatışmayı yerel dille  anlatır.

(Bu bağlamda İzmir’in Çiğli İlçe Belediye Başkanlığının ve önceki dönem Kültür Müdürü Nail Çetin’in Fakir Baykurt adına düzenlediği Roman Ödülü saygıdeğerdir.) 

Yuva canlılar için önemlidir. Yaşama eyleminin başladığı, gerektiğinde sığınıldığı, korunulduğu, üreme işlevinin yerine getirildiği, türün sürekliliğinin sağlandığı sığınaktır, yataktır. 

Yuva, canlı varlıkların var oldukları genellikle ilk ortamdır.

İnsanlığın toplumsal deyişlerinde, her dilde, “yuva bozmak” olumsuz bir davranış olarak kabul edilir, hatta lanetlenir. 

Havran ve Kaz Dağları- Havran Belediyesi arşivi

***

Balıkesir ilinde, antik çağ Ege dininin en büyük tanrısı Zeus’un doğduğu yerlerden biri kabul edilen Kaz Dağı’nın devamı olan Eybek Dağı eteklerinde verimli, yemyeşil topraklar uzanır.

Bu yükseltilerle, güneyindeki Madra Dağı arasında kalan geniş vadide uzanan Havran Ovası, aslında zeytin ağaçlarının yuvasıdır. 

Yörede her yan bu eşsiz ağaçların donattığı bahçelerle kaplıdır.

İncir ağaçları da vadi insanı için önemli bir gelir kaynağıdır.

Mandalinası ve siyah inciri “coğrafi işaretli”dir, yani Havran’a özgüdür.

İnsanlığın çok eski zamanlardan beri var olduğu topraklardır buraları.

Bereketli topraklar yaratan Havran (Eunos) Çayının çıkışındaki İnboğazı vadisinde bulunan birçok mağara prehistorik (tarihöncesi) dönemlerde bile yerleşimcilere yuva olmuştur.

Kaz/İda Dağlarının kuzey eteklerinin denizle buluştuğu yerdeki Troya buraya uzak değildir.

İzmirli büyük ozan kör Homeros tarafından anlatılan Troya’nın Helenlerin eline geçiş öyküsüne başlatıcı olan; tanrıça Hera, Athena, Aphrodite arasındaki güzellik yarışmasının karar vericisi, Kaz Dağları’nın çobanı Troyalı prens Paris, bu ülkenin çocuğudur.

Antik çağlarda Eunos (Havran) Çayı’nın aktığı Havran Ovası, kokulu üzümleriyle Pergamon Kraliçelerine ürün sunan Thebe Ovası’nın, Edremit Ovası’nın sanki uzantısıdır.

1915 Çanakkale Savaşı ve Zaferi kahramanlarından, 276 kilogramlık top mermisini kaldırıp taşımasıyla ünlü, Seyit Onbaşı, Kocaseyit de Havran’ın bir köyündendir.

Havran Ovası

***

Havran insanlarının çoğu karınlarını zeytincilikle doyurur buralarda.  Sofralık zeytini de zeytinyağı da nitelikte seçkindir.

Bölgede zeytin ağaçları Mayıs sonu Haziran başında çiçek açar. 

Sarı beyaz çiçekler rüzgarla, arılarla, böceklerle, diğer uçucularla döllenir, meyveye yatar.  

(Havran Barajı. Foto: Mustafa Yıldırım)

İyi rüzgar varsa, uçan canlılar polenleri ağaçlar arasında iyi taşırsa o yıl ürün bol olur. Aksi, üretimde hüsrandır.

Büyük bilgin Albert Einstein bile: “Arılar yok olursa insanlık da birkaç yıl içinde yok olur!”, demiyor mu? 

1995-2005 yılları arasında Havran yöresinde arazilerin sulanması ve taşkınları önlemek için Havran çayı üzerine DSİ (Devlet Su İşleri) tarafından bir baraj inşa edildi. Amaç, yaklaşık 3.500 hektar alanı bu yatırımdan yararlandırmaktı.

Kaya dolgu olarak yapılan baraj 72 mt yüksekliktedir. Göl alanı 3.15 km2, su tutma hacmi 65.5 milyon m3 olarak belirlendi.

Baraj yatırımının bedeli 72 milyon TL’dir (2005 fiyatlarıyla yaklaşık 54 milyon Dolar).

Daha sonra, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin yaptığı ek yatırımlarla bu alan 2023’de 5.900 hektara çıkarıldı. Bunun için 500 milyon TL (2023 fiyatlarıyla yaklaşık 20 milyon Dolar) harcandı.

Kamu yararına gerçekleştirildiği düşünülen bu yatırım bölgede sevinçle karşılandı.  Hayırlı bir iş olarak görüldü. 

Üretim artacak, teknik kolaylaşacaktı. Daha çok kazanacaktı çiftçi. Beklenti buydu.

İşletme tamamlanınca baraj su tutmaya, göl yavaş yavaş oluşmaya başladı. 

Ancak bir sorun vardı! 

Barajın yapıldığı, bir yanı kayalık alanda, yarasa yuvaları bulunuyordu.

Yarasalar büyük mağaralarda barınıyordu. Yöre onların doğal yaşama ortamıydı. Belki de yüzbinlerce yıldır orada yaşamaktaydılar.  Çevrenin bir parçasıydılar.

Havran Barajı ve İnboğazı mağarası. Foto: Mustafa Yıldırım

***

Yarasa ilginç bir varlıktır. Uçabilen tek memeli hayvandır. Kanatları deridir. 

Küçücük gözleriyle de görebilir ama genellikle kanatlarını çırparken çıkardığı yüksek frekanslı seslerin bir cisme çarpıp yansımasıyla çevrelerindeki varlıkları, avları algılar. 

Ses dalgalarına duyarlıdır. Canlı radar gibidir! 

İnsan kulağı, frekansı en çok 20.000 olan sesleri duyarken, yarasa frekansı 200.000 olan sesleri rahatlıkla duyabilir. 

Böceklerle, sineklerle, meyvelerle beslenir. Yuvalarında, baş aşağı durarak uzun kış uykularına yatar.

Bilimsel adı “Myortis Emerginatus” olan Havran’ın yarasaları çevrede insanlardan saygı görür. 

Çünkü onlar, kendi beslenmeleri için zeytin çiçeklerine zarar veren sinekleri, tırtılları yemekte, çiçeklerin döllenmesine yardımcı olmaktadır. 

Bu da çiftçiler için iyi bir şeydir.

Yarasalar

***

Bu nedenle, toplumda çevre koruma bilincinin yükseldiği ortamda, yarasaların mağaralarının ortadan kalkacağı kaygısıyla; onların yararlarını bilen bölge insanları ve doğanın dengesinin bozulacağından endişelenen çevreciler yetkilileri uyarır.

Bu bağlamda, Havran Barajında su tutulmadan önce yuvaları suya gömülecek yarasaları korumak için yetkililer tarafından, 3 milyon TL (yaklaşık 2.5 milyon Dolar) harcanarak yapay mağaralar yapılır.

Düşünce aslında kağıt üstünde olumludur.

Gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymaz!

Baraj suyla dolup, İnboğazı denen yerdeki bu mağaralar göl altında kalınca, yarasalar ortadan kaybolur. Yuvaları bozulmuştur. 

Havran- İnboğazı mağaraları. Foto Mustafa Yıldırım

Sonradan yapılan sığınaklara göç etmeleri, taşınmaları umulur ama sağda solda rastlanan yarasa ölülerinden başka yarasa çevrede görülmez. 

Yapay mağaralar boştur.

Kandırmaca yuvalara değil, hala gerçek yuvalarını aramaktadır belki kayıp yarasalar!

Bulamayınca da ölürler!

Yörede sesler yükselmeye başlar. “Sayıları 20.000 olarak tahmin edilen yarasa nüfusunun nereye gittiği, ne olduğu sorulur.”

“Bu bir doğa katliamıdır!”

Bu arada, bölge ekonomisinin can damarı olan zeytin, zeytinyağı üretiminde, ürün miktarları yıllara göre inişli çıkışlı olmasıyla birlikte, 2009 yılı bol ürün beklenen bir yıldır. 

Havalar uygun gitmiş, toprak bol yağış almıştır.

Ağaçlar çiçeklerle doludur. Ve çiçekler meyve tutar. 

(Yarasalar)

Zeytin üreticisi için çok önemli tarımsal korunmalardan biri zeytin sineği (Bactrocera oleae) denen zararlıya karşı yapılan mücadeledir. 

Zeytin tanesini zedeleyen bu sinek, onların sofralık olarak değerlendirilememesine, tanelerin yere düşmesine, çürümesine, dolayısıyla zeytinyağı kalitesinin azalmasına, az ürün elde edilmesine yol açar.

Çiftçi bu zararlıyla değişik yöntemlerle mücadele eder ama, kimilerine göre, aslında bu sinekleri doğal olarak yok eden yarasalardır. 

Havran zeytinlikleri. Havran Belediyesi arşivi

Bilim adamlarına göre günde 2 bin-2.500 adet, 100-250 kg sinek yerler.

Doğal besin zinciri, doğanın kendi dengesini kurmasında en önemli etkendir. 

İddialara göre, baraj yapımıyla üretim artışı sağlanması beklenirken tam aksi görülmüş, yarasaların yok olmasıyla ürün kaybı artmıştır. 

2009 yılı üretiminin düşük olmasının nedenlerinden biri olarak yarasaların yuvalarının bozulması kabul edilir. 

DSİ’nin (Devlet Su İşlerinin) 2018’de, karşıt görüşüne; yarasaların yapay mağaralara geri döndüğüne ilişkin iddialara kimse inanmaz.

Bu bölgede insanlar “zehirli tarımsal ilaçlarla” zeytin tanelerine zarar veren sineklerle uğraşmaya başlar.

Böyle bir uygulama da bilime uygun, bilinçli yapılmadığı takdirde zararlı kimyasalların üründe kalmasına, beslenme yoluyla insana geçmesine yol açabilir.

*** 

Biliniyor ki, içinde yaşadığımız doğa binlerce yıllık doğal oluşumun sonucudur. 

İyi düşünülmeden, iyi araştırılıp değerlendirilmeden, toplumun onayı alınmadan yalnızca para kazanma amacıyla, güncel ihtiyaçları karşılama güdüsüyle çevreye, doğaya yapılan müdahaleler hiç beklenmeyen olumsuzluklarla karşılaşılmasına neden olabiliyor.

Doğanın dengesiyle oynanması yalnız diğer canlıları değil, insanların varlığını da tehdit ediyor.

Havran Barajında yaşananlar, siyanürcülere, granitçilere, HES’çilere, RES’çilere “ibret olmalıdır!”  

İnsanlık yalnızca yılanların, yarasaların değil, tüm doğanın öcünden çekinmelidir.

Bunun tek yolu doğaya ve çevreye saygıdır.

Yapılacak yatırımlar doğa ve çevreyle uyumlu olmalıdır.

Yoksa!

Günümüzde açıkça görülüyor ki Doğa’nın tokadı yavaş yavaş, belki hızlanarak iniyor! 

(Kaynak:https://www.iyimiboyle.com/edremit-korfezindeki-havranda-bulunan-10-farkli-turden-20000-yarasaya-ne-oldu./// https://wowturkey.net/t/balikesir-havran-baraji/7459/// html 2018 Mustafa Yıldırım fotoğrafları: https://www.balikesir.bel.tr/haber-detay?id=4044/// https://www.cnnturk.com/turkiye/yoksa-o-yarasalar-topluca-olduruldu-mu-127649/// https://www.cnnturk.com/turkiye/havranin-kayip-yarasalari-dondu-127960)

Sefa Taşkın

22.09.2024

Bergama-İzmir