Sezar’ın hakkı Sezar’a: Ege Deniz’inde bir strateji oyunu!

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

İZMİR / Cumhuriyet

İ.Ö.100-44 yıları arasında yaşamış antik Roma’nın ünlü Devlet Adamı Jül Sezar (Gaius Julius Casear), akıllardan yıllardır çıkmayan özlü sözlerle de tanınır:

Oğlu gibi ona çok yakın dostunun ihaneti karşısında “Sen de mi Brütüs” der.

Anadolu’da, Tokat ili Zile ilçesi yakınlarındaki savaşta düşmanlarını yenince sözleri: “Veni, vidi, vici= Geldim, gördüm, yendim.”, olur.

Devleti yönetenlere de öğüdü vardır: “Barışı sağlamak için savaşa hazır olmalısınız”.

Hep önde olmak istemiştir: “Roma’da ikinci olmaktansa, köyde birinci olmayı tercih ederim”.

Büyük şair Willam Shakespeare Sezar’la ilgili yazdığı tiyatro oyununda ona: “Korkaklar ölmeden önce defalarca ölür. Yiğitlerse ölümü ancak bir kere tadar”, dedirtir.

Roma tarihinde o kadar iz bırakmıştır ki ondan sonra Roma’ya imparator olanlar, kral yerine “Sezar” sanıyla anılır.

Bu bağlamda, Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil’in Matta bölümünde anlatılan; Filistin’i işgal etmiş Roma’ya vergi vermek konusunda Hz. İsa’nın tutumunu ve inancını sorgulamak isteyen  Yahudilere söylediği “Sezar’ın (Roma’nın) hakkını Sezar’a Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin” deyişi değişik yorumlarla hala söylenir durur.

Kayseri (Caesarea/Kayserya) gibi kent isimleri onun adını taşır.

Jül Sezar

**** 

Jül Sezar, onun ölümüne kadar Cumhuriyetle yönetilen Roma’nın soylulardan oluşan  Senato tarafından son seçilmiş yöneticisiydi. 

Başarılı bir komutan, politikacı, hatip ve yazar olan Sezar tek adam olma davranışları gerekçe gösterilerek Senato’da bıçaklanarak öldürülmüştür (İ.Ö.44).

Ancak ölümünden sonra çıkan iç savaşta üstün gelecek evlatlığı Augustos Cumhuriyete son verecek, Roma’nın imparatorluk dönemi başlayacaktır.

“Sezar” Roma’nın köklü ailelerinden birinin oğluydu. Adı “kesme” ile ilgili bir sözcükten geliyordu. 

Bu, “sezaryenle”, annesinin karnı yarılarak doğmuş dedesinin lakabı olmalıydı. 

Hakkında çok söylenti olan Sezar’ın adının, daha sonraki yıllarda “saçlarının sık olmasından”, “gözlerinin parlak gri olmasından”, “bir savaşta bir fili öldürmüş olmasından geldiğini” ileri süren iddialar ortaya atılmıştı.

İlk adı “Jül” (Julius) ise “kutlu” anlamına geliyordu.

Babası, bir sabah ayakkabılarını giyerken ölünce, daha on beş yaşında ailenin başına geçti.

Romanın kargaşa içinde olduğu yıllardı. İç çekişmeler ortamında orduya katıldı.

İyi eğitimliydi, güzel ve etkili konuşmasını/retoriği beceriyordu. 

Ancak bu özellik ona yetmemiş olacak ki bu niteliğini geliştirmek istiyordu.

Yazıyla iletişimin çok sınırlı olduğu o çağda, toplumsal ortamda ve olaylarda güzel konuşmak çok önemliydi. 

Bunun için iyi ailelerini çocukları “retorik” de denen “hatiplik” eğitimi alırdı.

O çağda da fark edilmek, sözünü geçirmek, söz sahibi olmak için güzel ve etkili konuşmak gerekliydi.

Bunun için Sezar Roma’nın en iyi ve ünlü hatibi Çiçero’yu da eğiten, Ege Denizinin güneyinde Rodos adasında yaşayan Apollonius Molon adlı bilgenin yanına gitti.

Anadolulu bir Helen olan Apollonius Molon, Alabanda (Doğanyurt-Çine-Aydın) doğumluydu. Asya usulü etkileyici söylev vermenin üstadıydı. 

Sezar’ın Roma’dan Rodos’a gitmek için çıktığı yolculuk, bu yolculukta ve sonrasında yaşananlar “sorunlu ortamlarda davranış biçimi ve stratejisi” konusunda ders olarak okutulacak ilginçlikteydi.

Jül Sezar

***

Çok eski çağlardan beri Akdeniz ve Ege Denizi ülkeler arasındaki ticarette ve ulaşımda çok önemli bir çevreydi.

Kıyılardaki kentleri zenginleştirdiği gibi alışverişin anakara içlerine kadar girmesini sağlıyordu.   

Akdeniz’in ilk bilinen denizcileri olan Minoslular (Giritliler), Mykeneliler (Helenlerin ataları), Fenikeliler (Lübnanlılar) bu girişimin sahibiydiler.

Karşılıklı anlaşmalarla süren bu etkinlik, mal taşıyan gemilerin yolculuğu sık sık korsanlar tarafından kesiliyordu. 

Denizci kentlerin Akdeniz kıyılarında oluşturduğu egemenlik bu korsanların soygunlarını her zaman engelleyemiyordu.

Özellikle Anadolu’nun güney batısında Karialılar (Muğla-Bodrum çevresi) ve Lykialılar (Fethiye-Teke yarımadası), güneyinde Kilikyalılar (Adana-Antalya arası)  korsanlıkta mahirdi.

Aslında, kıyıları kayalık olan ve toprakları üretim yapmaya elverişli olmayan bu ülkelerin gençleri, kolay yolu seçiyor, usta oldukları denizcilikle denizde yakaladıkları gemileri soyuyor, buldukları zenginleri serbest bırakmak için fidye istiyorlardı.

İ.Ö.735. Bir kabın dış yüzeyindeki süsleme: Denizciler

****

Yunanlı yazar ünlü Plutarkhos’un (İ.S.46-120) anlattığına göre genç Sezar, retorik/güzel konuşma eğitimi almak üzere Roma’dan Rodos’a gitmek için çıktığı yolda Kilikyalı korsanlara çattı.

Onu taşıyan gemi, Güney Ege’de, “on iki ada” (dodekanisi)  ile Anadolu kıyıları arasında, Rodos’un kuzeyindeki Farmakos (Bulamaç) adası yakınlarında korsanlar tarafından el geçirildi.

Yıl İ.Ö.75 idi.

Sezar da böylece korsanların eline düştü.

Korsanlar kaba saba eğitimsiz kişilerdi.

Genç Sezar ise giysisi, tavrı ile, her halinden anlaşıldığı üzere varlıklı, seçkin bir kişiydi.

Sezar’ın tutsak edilmesi

Onu tutsak alan korsanlar serbest kalması için büyük bir servet,  20  talent altın (yaklaşık 400 kg) fidye istediler.

Ancak karşılarındaki Sezar, daha önce karşılaştıkları hiç kimseye benzemiyordu. 

Bir tutsak gibi davranmıyor, gururla korsanlara “siz kimi esir aldığınızın farkında değilsiniz”, diyordu.

İstedikleri 20 talent altının az olduğunu, onun değerinin bu miktardan daha çok altın edeceğini, bunun için fidye olarak 50 talent altın istemeleri gerektiğini söylüyordu. 

Korsanlar iyice şaşırtmıştı: “Ne diyordu bu adam: Onu serbest bırakmaları için daha çok altın istemeliydiler!”. Sezar’ın dediğini kabul ettiler.

Oysa Sezar o sıralar, Roma’da çok önemli bir yönetici değil, yalnızca soylu bir ailenin ferdiydi.

O dönemde Anadolu’nun büyük kısmına Romalılar egemendi.

İ.Ö.133 yılında, Batı Anadolu’nun hâkimi Pergamon’un/Bergama’nın kralı III.Attalos ölünce krallığını Roma’ya vasiyet etmiş, bu karara karşı çıkan ve tüm kölelere özgürlük vaat eden üvey kardeşi Aristonikos Roma tarafından ele geçirilip isyan bastırılınca, Anadolu’nun Roma topraklarına katılmasının önü açılmıştı.

Koca Roma devletinin genç soylularından biri şimdi Anadolu kıyılarında korsanların eline tutsak olmuştu.

Milet

***  

Ege Denizinin doğu kıyısının en önemli limanlarından ve Roma’nın Pergamon merkezli Asya Eyaletine bağlı   Milet/Miletos, Sezar’ın tutsak olduğu Farmakos adasına en yakın büyük Roma kentiydi. 

Korsanlar Milet’e haber göndererek durumu anlattılar, Sezar’ın önerisine uygun 50 talent altın fidye istediler. 

Tabii ki ulağın Milet’e gidip dönmesi zaman alacaktı ve Sezar’la korsanlar adada bir arada olmak zorundaydılar.

Bu arada tutsak Romalı korsanların bir kötülük yapmasına karşı zaman kazanacaktı.

Sezar hiç tutumun değiştirmeden bir soylu olarak korsanların efendisi gibi davranıyor onlara emirler yağdırıyor, hatta hakaret bile ediyordu.

Anlattığı hikayeler, yaptığı güzel konuşmalar korsanların kafasını allak bullak ederken, onlarla birlikte şarap içmekten, şarkılar söylemekten, şaka ve spor yapmaktan geri durmuyordu.

İlerde tarihin en büyük diktatörlerinden biri olmaya kalkacak bu kişi korsanları parmağında oynatıyordu

Hatta, karşılarına geçip fidye ödenip serbest kaldıktan sonra geri döneceğini, hepsini yakalayıp direklere astıracağını, fidyeyi de kat be kat geri alacağını söylüyordu.

İnatçı Sezar’ın bu söylediklerini korsanlar latife sanıyor, gülüp geçiyorlardı.

Nasıl olsa Sezar ellerinde tutsaktı.

Gene de bu kıymetli kişiye zarar vermiyor, bir konukmuş gibi davranıyorlardı.

Sezar korsanlarla

***

Genç Jül Sezar ve korsanlar 38 gün bir arada kaldılar.

Her günü paylaştılar.

Sonra, Milet’ten fidye geldi ve korsanlar Sezar’ı serbest bıraktı.

Ailesi bulup buluşturmuş, 50 talent altını adaya göndermişti.

Ancak Sezar, tutsak kaldığı günleri ve korsanlara söylediklerini unutmamıştı.

Milet’e gidince herhangi bir askeri yetkisi olmadığı halde bir deniz gücü topladı.

Yerel yetkilileri de etkisi altına almış, sözün dinletiyordu.

Sonra asker dolu gemilerle Farmakos adasına yöneldi.

Korsanlar adada aldıkları 50 talent altının keyfini çıkarmakla meşguldüler.

Sezar yaptığı baskınla hepsinin ele geçirdi.

Sonra yakaladığı korsanları zincire vurarak kuzeye, Eyalet merkezi Pergamon’a/Bergama’ya götürerek zindanlara kapattı. Ödenen fidyeyi geri aldı.

Sezar gemide

***

Roma’nın Bergama’daki Asya Eyaleti Valisi Prokonsül Marcus Junius’tan onları idam etmesini istedi.

Roma’da bir yıllığına seçilen Konsüller, Prokonsül olarak taşraya vali olarak gönderilirlerdi.

Pergamon’dan ayrılmasının ardından Vali Marcus Junius, Sezar’ın isteğini yerine getirmedi.

Mahkumları öldürmekten çok, onları satıp para kazanmak niyetindeydi. 

Bunu öğrenen Sezar Pergamon’a geri döndü ve korsanların hepsini çarmıha geri. 

Tutsakken ada da korsanlara ettiği sözü yerine getirdi.

Demek Vali’nin kararının üstüne çıkıp kendi isteğini uygulayacak kadar büyük bir gücü ve iradesi vardı. 

Yalnız, bunca gün beraber kaldıkları, yemiş içmişlikleri olan korsanların, muhtemelen acı çekmesinler diye, çarmıha gerilmelerinden önce boğazlarını kesti!

Böylece her sözünü yerine getirmiş oluyordu.

Sonra gemisine atladı, Rodos’ doğru yola çıktı.

Pergamon Akropolis

***

Antik çağ yazarı Plutarkhos’un anlattığı bu olaylarda, günümüzden yaklaşık iki bin yıl önce, genç Sezar’ın bu yaşananlar sırasındaki tutumu ve kararları, savaşlarda bile dikkate alınabilecek taktik ve stratejiler içerdiği düşünülüyor.  

Öncelikle Sezar, düşman eline düşünce kendini diğer insanlardan farklı ve seçkin bir kişi olarak gösterip öldürülmesini önlüyor.

Ardından fidye miktarını arttırarak paraya önem vermeyecek kadar çok değerli bir kişi olduğunu bildiriyor.

Altın miktarını arttırması, bulunmasını geciktirip ona zaman kazanıyor.

Konuşmaları, anlattıklarıyla ne kadar çok bilgili, kişilik olarak üstün olduğunu gösteriyor.  

Onlarla birlikte yiyip içiyor, insani tarafını öne çıkararak, farklı olmasına rağmen güvenilecek bir kişi olduğunu hissettiriyor.

Jül Sezar

Korsanların bile karşı çıkamayacağı kararlar, buyruklar verip, uygulatıp bir lider olduğunu kabul ettiriyor.

Serbest kalsa bile geri döneceğini, onları astıracağını söyleyip bu düşüncesini düşmanlarıyla paylaşmaktan çekinmiyor. 

İdam kararını uygulamayan, muhtemelen kendinden yüksek konumda olan bir yöneticiyi, Valiyi aşarak idamı, kendi iradesini uygulatıyor.

Verdiği kararın peşini bırakmıyor, söylediği sözün arkasında duruyor.

Bir liderin kararlı olmasının ne kadar önemli ve etkili olduğunu gösteriyor.

***

Sezar’ın Roma senatosunda öldürülüşü

Daha sonraki gelişmelerle Roma Devletinin en üst kademelerine kadar yükselen Sezar Dünya tarihinde ender rastlanan önderlerden biridir.

Roma’nın başında kazandığı bütün başarılara, söylevciliğine, yazarlığına rağmen yaşlılığında Cumhuriyeti kendi diktatörlüğüne dönüştürmeye kalkması trajik sonunu hazırlamış, ancak bu son Cumhuriyetin bir İmparatorluğa dönüşmesini önleyememiştir.

Genç Sezar’ın Anadolu kıyılarında başından geçen olay ve onun davranışları günümüzde de ibret alınacak bir durumdur.

Neredeyse, liderler için bir ders niteliğindedir.

Bu topraklarda yaşanmış bu olay da göstermektedir ki “Anadolu insanlık kültürünün en önemli beşiklerinden biridir” sözü, boşuna söylenmiş bir söz değildir.

Bu kültüre sahip çıkılmalıdır.

Sefa Taşkın

20.11.2023

Bergama-İzmir