Papirüs ile parşömen’in yarışı!

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

İZMİR / Cumhuriyet

Konuşarak ifade etme, anlaşma, iletme yeteneğine sahip insan başlangıçta “sözün uçtuğunu”, bir yere “kaydetmenin” kalıcı olduğunu fark etti.

İlk kez kayalara, taşlara şekiller çizerek, kazıyarak gördüklerini, yaşadıklarını, deneyimlerini, duygularını yansıttı.

Zamanla yazının icadına ebelik edecek olan bu davranış resim ve yontuyla, değişik yetenekli ellerden sanatın doğumuna yol açtı.   

Dünya’da keşfedilen en eski renkli kaya resmi, Doğu Asya’da, Endonezya’nın bir adasında bulunmuş, muhtemelen iki elin tutmaya çalıştığı bir yaban domuzu şeklidir. 

45 bin yıllık Endonezya resmi

***

İlk insanlar duvarlara şekillerle, resimle ifadelerde bulunmakla yetinmemiş, kil, taş, fildişinden oydukları şekilli küçük figürinlerle vahşi doğa içinde iletişim kurma, tinsel korunma, güç alma, korkularını giderme ihtiyaçlarını karşılamaya da çalışmış.

Varlığını sürdürmek için insanlara gerekli çok önemli olgulardır bunlar.

Avrupa’da da bunlardan birçok ize rastlanır.

En tanınanı 1939 yılında Almanya’da bulunan “Stadel” mağarasında ele geçen “Aslan-İnsandır”.

Fil dişinden yapılmış 31.1*5.6*5.9 cm boyutlarındaki bu eser 35-45 bin yılı öncesine tarihlenir.

Urfa yakınındaki Göbeklitepe ve Karahantepe’deki ilginç toplumsal yapı kalıntılarından 25-35 bin yıl öncesine aittir.

35-45 bin yıllık Stadel Aslan-İnsanı

Demek ki bu kadar eski zamanlarda bile insanlar böyle incelikli eserler üretebiliyordu.

”Daha sonraları modifiye edilen bu heykelcik “Peugeut” arabalarının simgesi oldu. 

***

Günümüz yazı sisteminin temeli, Basra körfezi yakınlarında birleşerek denize dökülen Fırat ile Dicle nehirleri arasında kalan güney Mezopotamya’da atıldı (Yunanca: Mezo: Orta-Arası, Potami: Nehir, Mezopotamya: Nehirler arası). 

İ.Ö.3500’lü yıllarda bu topraklarda yükselen “Sümer” uygarlığı, gelişen toplumu sayı ve yazıyla tanıştırdı.

Bu buluşlar insanlığın gelişmesine müthiş bir ivme kazandırdı.

Kendilerine “Kenger” diyen, Arap olmayan, doğudan gelmiş bu insanlar, iki nehir arasındaki bereketli toprakları işleyerek, su kanalları açarak, birkaç kez ekim yaparak ürün arttırdılar, ticareti geliştirdiler.

Bu ortama uygun sayı sistemleri, çiviyle çizilmişe benzeyen yazı, astronomi, edebiyat, eğitim gibi insanlığı geliştiren buluşlarla uygarlığı hızla yükselttiler.

İcat ettikleri yazıyı üstlerine yazmak için yaş killerden tabletler oluşturdular.

Sonra onları kalıcı ve kolay taşınabilir olmaları için güneşte ya da fırında, ateşte kuruttular.

Sümerce, üzerinde çarpım tablosu olan kil tablet

***

Bir zaman sonra, İ.Ö.2500 yıllarda, yakında Mısır’da, yine insani ihtiyaçları karşılayacak “Papirüs” adlı yeni bir gereç icat edip, kullandılar.

Papirüs, Mısır’ın Nil nehri kıyısında, sulak çevrede yetişen bir bitkidir.

Yeni yazı gereci bu bitkinin özünden, iliğinden elde edilen bir maddeden imal ediliyordu.

Bu gereç, üzerine yazıldıktan sonra rulo haline getiriliyor, öyle saklanıyordu. 

Kullanışı kısa zamanda yaygınlaştı. Bunların günümüze kalmış örnekleri Mısır’da birçok ören yerinde bulundu.

Papirüs bitkisinden yapılmış yazı gereci

***

Papirüs, Makedonyalı Büyük İskender tarafından Nil nehri ağzına kurulan İskenderiye kenti ile ünlendi.

Onun ölümünden sonra Mısır’a egemen olan komutanı Ptolomeus’un ardılları tarafından İ.Ö.250’lerde bu kentte kurulan kütüphane o zamanın dünyasında nam saldı.

Zamanla burada 40 bin ile 500 bin arasında rulo halinde papirüs biriktirildiği tahmin ediliyor.

Mısırlılar sayısız bilgi kaynağına ev sahipliği yapan İskenderiye Kütüphanesiyle övünüyorlardı. Kent bir bilgi ocağı haline gelmişti.

O zamana göre insanlığın en büyük hafızasıydı.

İskenderiye kütüphanesinin temsili resmi

***

Gel zaman git zaman Mısır’ın kuzeyinde, Anadolu’nun batısında kültür sever, akıllı yöneticilerin elinde yeni bir kent ışıldıyordu. 

İ.Ö.3-2.yüzyılda Pergamon/Bergama Krallığı Batı Anadolu’ya egemen olmuş, kentin bilgi ve sanat sever kralları başkentlerini bir kültür merkezi haline getirmeye çalışıyorlardı.

Kenti tiyatroları oyuncularıyla şenlendirme, mermer yapıtlarla süsleme isteği sanatçıları, heykeltıraşları kente davet ediyordu.

Felsefecilerin ve yazarların Pergamon’a akını yazılı gereçleri barındıracak bir kütüphane yapımını zorunlu kılıyordu.

Güçlü Pergamon, gücünü bilgi alanında da göstermek istiyordu.

Tabii ki güçtü bilgi!

İ.Ö.197-159 yılları arasında Pergamon Kralı olan II.Eumenes kente büyük bir kütüphane kurmaya girişti. 

Kitap sever Kral, Kyzikoslu (Erdekli) Kraliçe Apollonis’in oğluydu. 

Apollonis, Eumenes dahil dört oğlunu hep birer kültür evleri olan kitap evlerinde, tapınaklarda yetiştirmişti. 

Onlara hep dayanışma içinde yaşamalarını öğütlemişti. 

Zaten II.Eumenes’den sonra kral olan  kardeşi II.Attalos, Philedelphos (Filedelfos) “Kardeş seven” lakabıyla anılıyordu. 

Kardeşi onuruna bugünkü Manisa ilinde Alaşehir’de bulunan Philedelphia kentini kurmuştu.

Ozan Homeros’un yazılı bir ruloyu okurken gösteren Roma’da bulunmuş bir mermer kabartma-Berlin Müzesi

***

Dünyanın sekizinci harikası sayılacak güzellikteki Zeus Sunağının yapımcısı olan II.Eumenes’in kitaba düşkünlüğü dillere destandı.

Söylentiye göre: “Makedonya tarafında bir kentte kitap satışı için müzayede yapılıyormuş. Önemli bir kitap için yapılan açık arttırmada fiyat çok yükselmiş. Alıcıların değerlendirme yapması için müzayedeye ara verilmişti.

Pergamon, temsilcisi eliyle kitaba talipmiş. O zamanın çabuk haberleşme yöntemleriyle; yüksek tepelere yerleştirilmiş görevlilerin dumanla ya da aynalarla yansıttıkları ışıkla verdikleri haberle ya da hızlı küçük yelkenli gemilerdeki ulaklarla Pergamon’a, Kraliyete ne yapılacağı sorulmuş.

Pergamon’dan gelen yanıt, o zaman için de çok para olan, kitabın ağırlığınca altın verilmesi yönündeymiş. 

Tabii bu yüksek meblağ karşısında kitaba başka talip çıkmamış ve açık arttırma Pergamon’un üstüne kalmış.”

Yani kitap öylesine değerliymiş Pergamon için.

Kral II.Eumenes’in kitaplara olan ilgisi, yetişme tarzından, bilginin ne kadar önemli bir değer olduğunu görmesinden olmalı.

Bergama Akropolünde Kütüphanenin kalıntıları

***

Pergamon’un bilgi sevdasıyla ilgili bir başka anlatı da Kral II.Eumenes’e satılmak istenmeyen kitaplara ilişkindir.  

Pergamon Kralı, İda Dağı (Kaz Dağı) eteklerinde bulunan Skepsis (Kurşunlu-Bayramiç-Çanakkale) kentinde, büyük filozof Aristotales’in birçok kitabının bulunduğunu öğrenmiş.

İnsanlık tarihinin en önemli düşünürlerinden biri olan Aristotales bir ara Asos (Behramkale-Ayvacık-Çanakkale) ve Aterneus (Ağılkale-Dikili-İzmir) kentlerinde de yaşamıştı.

Hatta Aterneus’in tiranı Hermias’ın yeğeni Pythias ile evlenip kentin damadı ve bir evlat sahibi olmuştu. 

Ölümünden sonra kitapları öğrencilerinin eline kaldı. Skepsis’e götürüldü.

II.Eumenes Skepsislilerden birer bilgi hazinesi olan kitapları satın almak istedi.  

Kitapları ellerinde bulunduranlar ya fiyatı beğenmediler ya da güçlü Pergamon’un kitaplara ucuza el koyacağından korktular, kitapları vermediler, toprağa gömüp sakladılar.

Bunun sonucunda kitapların bir kısmı nemden çürüdü, bazı yerlerini kurtlar, böcekler yedi.

Pergamon bu kitapları kütüphanesine katamadı ama Mısır kökenli papirüslere yazılmış eserlerin sayısı kentte durmadan arttı.

Yazılı belgeler, Pergamon Akropolünün en mutena yerlerinden bir düzlemde kurulmuş, zekâ ve bilgelik tanrıçası Athena’nın tapınağının yanı başına yapılan kütüphanede saklandı.

Kütüphanenin önüne ya da içine Tanrıçası Athena’nın 3.5 mt yüksekliğinde bir heykeli konuldu.

O zamanın inancına göre Athena, Baş Tanrı Zeus’un çatlayan alnından çıkmıştı. 

Zekâ ve aklın “baş”ta olduğu biliniyordu elbet!

Pergamon Kütüphanesinden zekâ tanrıçası Athena’nın Heykeli- Bergama’dan kaçırılmış eserlerden-Berlin Müzesi

***

Bu yücelik karşısında, Pergamon’un bu kitap sevgisine karşı kıskançlıklar da baş göstermeye başladı.

II.Eumenes, İskenderiye Kütüphanesinin yöneticisi Bizanslı Aristophanes’i çok yüksek bir ücret karşılığında Pergamon’a transfer etmek istedi, ancak Mısırlı yöneticiler buna izin vermedi.

Bunun ardından, kendi kütüphaneleriyle yarışacak niteliğe ulaşan Pergamon kütüphanesinin önünü kesmek için Mısır, Pergamon’a, tek yazım gereci olan papirüs ihracatını yasakladı.

Ne yapmalı idi? 

Pergamon’da bilgi durmadan artıyor, kaydedilmek istiyordu!

Üst yöneticiler durmadan yazılı eser topluyordu.

Kütüphanenin başına getirilen Malloslu (Karataş-Adana) bilge Krates bir filozof, bir araştırmacı, bir mucit idi.

Krates

Kıbrıslı Zenon’un kurduğu “stoacılık” düşünce akımının çağındaki sürdürücülerindendi. 

Yağmurdan ve güneşten korunmak için yapılan “sundurma” demektir “stoa”.

Belki altında yaptıkları tartışmalarla düşüncelerini geliştirdikleri için “stoa”yı (sundurmayı) simge olarak seçmişti bu bilge kişiler:

“İnsanlara doğa ile uyumlu yaşamalarını” öneriyor, “doğruyu yanlıştan ayırmanın mantıkla” olabileceğini söylüyorlardı.

İlk dilbilimcilerden biri de olan Krates, Batı edebiyatının babası İzmirli/Smyrnalı Homeros’un yapıtlarını başka yapıtlarla karşılaştırarak inceliyor, şiirlerinde bilimsel gerçekler arayan yorumlar yapıyordu.

Dünyada ilk kez, üzerinde yeryüzü haritası taşıyan bir yerküre imal ettiği söyleniyordu. 

Bir ara Pergamon Krallığının Roma Büyükelçisi bile olmuştu.

***

Mısır papirüs ihracatını yasaklayınca neye yazacaklardı Pergamonlular?

Kral II.Eumenes, bu ihtiyacı karşılamak papirüs yerine geçecek bir malzeme bulunması için bir yarışma açtı.

Çok yetenekli bir insan olduğu anlaşılan Kütüphane yöneticisi Malloslu Krates, Kralı Eumenes’in açtığı yarışmaya, yardımcısı İridikos’la birlikte tabii ki katıldı.

Pergamon ve çevresi geniş yaylalarıyla verimli bir hayvancılık bölgesiydi. 

Dericilik, hayvan postlarını kullanılabilir derilere dönüştürmek ve satmak yörenin en önemli sivil işleyim ve ekonomik etkinliği idi.

Krates bu veriden yola çıkarak işlenmiş hayvan derilerinden yazı gereci üretmeye girişmiş olmalı. 

Zaten deri üzerine yazı yazmak daha eskilerden beri biliniyordu.

Ancak giyimde, ayakkabı yapımında kullanılan deriler kalındı ve yazım işinde kullanılması zordu.

Krates, yeni doğmuş kuzuların ve oğlakların zaten ince olan derilerini, bir eritici olan şapın içine sokup çıkararak daha da inceltti.

Günümüzde, Bergama’da hala yapılan dericilik, parşömen imalatı çalışmaları

Ortaya zar gibi ince bir gereç çıktı. 

Bu deri ince olmasına rağmen sağlamdı, üzerine kolayca yazılabiliyor, kolayca saklanabiliyordu. 

Pergamonlularla yakın ilişkide bulunan Romalılar bu yeni yazım gerecine “Pergamene Karte” “Pergamon Kağıdı” adını verdi.

Pergamon, “Pergamene Karte” ile Papirüsün yazı gereci üzerindeki tekelini kırmıştı!

 Yüzyıllarca kullanılan bu isim sonraki yıllarda Fransızca “parchiment”, Türkçe söylenişiyle “parşömen”e dönüşecekti.

Üzeri yazılı bu parşömenler zaman içinde üst üste konulacak, “kodeks” denen bu gereçler de “kitap”ın atası olacaktı.

Yazı gereci olarak Parşömen

***

Krates’in icadı parşömenle birlikte Pergamon’da yazılı eserler çığ gibi arttı. 

Kütüphane kitaplarla, parşömen rulolarıyla doldu taştı. Heykellerle süslendi. 

200 bin rulo kitabın Pergamon kütüphanesinde toplandığı söylenir.

Bu gelişmeler bağlamında Mısır’ın papirüsü ile Pergamon’un parşömeni arasından bir yarış başladı. 

Farklı gereçlere yazılmış, kaydedilmiş bilgilerin dansıydı bu!

Ancak parşömen papirüse göre, o zamanın koşullarında, daha ileri bir teknolojinin ürünüydü. Daha sağlamdı, her yerde daha kolay elde edilebiliyor, daha kolay taşınabiliyor, saklanabiliyordu.

İlkel kitap: Kodeks

***

Zaman aktı gitti.

 İ.Ö.133’de Pergamon Krallığı birçok beklenmeyen dramatik olayın ardından Roma’nın eline geçti.

Tarih, önce Cumhuriyetle yönetilen Roma’nın fetihleriyle, Roma seçkinlerinin aralarındaki güç kavgalarıyla şekilleniyordu.

Roma bütün Akdeniz havzasının egemeniydi.

İ.Ö.48’de, Roma Devletinde çıkan iç savaşta Julius Sezar karşıtlarının elindeki İskenderiye’yi kuşatmış, adamları limandaki gemileri ateşe vermişti. 

Çıkan yangın kente, oradan da Kütüphaneye sıçradı. 

Kütüphanenin bir kısmı yansa da büyük kısmı ayakta kaldı. 

Mısır’ı fetheden Sezar daha sonra Mısır ecesi Kleopatra ile birlikte olacaktı.

Büyük İskenderiye Kütüphanesi yangını-temsili resim

***

Bu ortamda Pergamon kütüphanesi Roma egemenliği altında olsa da parşömenlerin yardımıyla hala bir bilim yuvası olmayı sürdürüyordu.

Parşömenle papirüsün yarışı sürüyor, ancak yarışı hızla  Parşömen kazanıyordu. 

Sağlam ve kullanışlı bir gereç olan Parşömen İskenderiye kütüphanesini de ele geçiriyordu.

Roma’daki iktidar mücadelesinin ilk adımında, Cumhuriyetin İmparatorluğa dönüşmesinin yolunu açan Julius Sezar İ.Ö.44’de öldürülmüştü.

İkinci adımda onun yerine geçmek isteyen, ancak daha sonra tasfiye edilen Marcus Antonius, önceleri J.Sezar’ın yavuklusu olan Mısır ecesi Kelopatra’nın yanına yerleşmişti.

Tutkulu bir aşk yaşadıkları ileri sürülen Anatonius’la Kleopatra bir ara Anadolu kıyılarını dolaşmışlar, bir süre Tarsus’da kalmışlardı.

Pergamon’a da uğradıklarına ilişkin bir bilgi olmamasıyla birlikte Helen tarihçi Plutarkhos’un anlatısına göre Marcus Antonius, İskenderiye’de bir kısmı yanan Kütüphaneyi muhtemelen desteklemek, sevgilisi Kraliçe Kleopatra’yı hoşnut etmek için Pergamon Kütüphanesindeki 200 bin rulo yazılı eseri Kleopatra’ya, dolayısıyla İskenderiye’ye hediye etti.

Kim bilir gemilerle, at arabalarıyla ne risklerle, zorluklarla taşındı bu eserler! Ne kadarı kayboldu!

Kleopatra ve Antonius’un karşılaşması-Lawrence Alma Tadema resimi-1885

****

Bundan sonra tarihsel kayıtlarda Pergamon Kütüphanesi hakkında şimdilik başka bir bilgi yoktur.

Kitapları gittikten sonra kolu kanadı kırık bir kartala dönmüş olmalı kent!

Parşömen ile Papirüs arasındaki rekabet Parşömenin lehine sonuçlanıyordu ama kütüphaneler arasındaki yarışı İskenderiye kazanmıştı.

İskenderiye Kütüphanesi daha yüzyıllarca varlığını sürdürecekti.

Kütüphane ile ilgili en acıklı olaylardan biri burada dersler veren Yunan kadın filozof Hypatia’nın öldürülmesiydi (İ.S.415).

Matematikçi Theon’un kızı olan güzeller güzeli Hypatia, paganlığı ezip Hıristiyanlığı topluma dayatan fanatiklerin saldırısına uğramıştı. Yeni dine inanmıyordu o. Katılma davetlerini reddediyordu.

Hypatia, İskenderiye’de ders verdiği Kütüphane’den evine giderken pusu kuran bir fanatik Hıristiyan çete tarafından kaçırılıp taşlanarak katledilmişti.

Kendi gibi olmayanı yok etmek istiyordu ilkellik.

İskenderiye Kütüphanesinde çalışan Yunan kadın filozof Hypatia ve babası matematikçi Theon-temsili resim

Bilgi dolu İskenderiye Kütüphanesi de sonunda yakıldı, yok edildi.

Mısır’ın fethi sırasında (İ.S.642) Hz.Ömer’in kumandanlarından “Amr İbn ül As” tarafından tahrip edildiği  ileri sürülür.

 Ancak Kütüphanenin daha önce, İ.S.391’de Hıristiyanlığın gelişme sürecinde, İskenderiye’de paganlarla fanatik Hıristiyanlar arasında çıkan çatışmada yakılıp yıkıldığı görüşü daha baskındır.

Zaten Anadolu ve Akdeniz çevresindeki birçok tarihi eserin, heykelin kırılması, yok edilmesinin sorumlusu, pagan geçmişlerinden kurtulmak isteyen fanatik Hıristiyanlardır.

Sonunda Pergamon ile İskenderiye’nin antik kütüphaneleri tarih sahnesinden silindi.

Papirüs de yazı gereci olmaktan çıktı. Parşömen yaygınlaştı.

Uzak diyarlarda, Çin’de, ağaç kabuklarıyla bez parçalarının karıştırılıp hamur haline getirilmesiyle elde edilen kağıdın Batı’ya ulaşmasıyla Parşömen de yavaş yavaş kültür sahnesinden çekildi.

Bu yazı gereçlerinden, biriktirildikleri kütüphanelerden günümüze süzülen bilgilerle, uygarlık gelişip gidiyor.

Her türlü bağnazlığa ve karanlık emellere rağmen!

Ne mutlu akıllı ve hünerli ellere!

Sefa Taşkın

20.05.2024

Bergama/İzmir