İzmir’de, doğunun kapısında Haçlılar!

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

cumhuriyet.com.tr

Dağlarında çiçekler açan İzmir ne günler görmedi ki!

İzmir uğruna ne yürekler yanmadı ne acılar çekilmedi!

Kimi zaman kan oluk oluk aktı!

Yüz yıl önce de yedi yüz yıl önce de!

Körfezin eskiden yosun kokan denizi farklı dinden, farklı dilden, farklı kültürlerden insanı kendine çekti.

Uzun yıllar komşu oldular, dostça yaşadılar.

Bu toprakları yurt edinenlere dışardan yapılan saldırılar hep canını yaktı İzmirlilerin.

Direndi. Bazan kazandı bazan kaybetti.

***

Bir zamanlar yalnızca Anadolu topraklarını ezmedi, İzmir’i de zapt etti Avrupa’nın Haçlı orduları.

Anadolu, Doğu ile Batı arasında bir köprü, İzmir de onun batı ucunda bir limandı.

Buradan yola çıktın mı varamayacağın, göremeyeceğin, alışveriş yapamayacağın yer yoktu!

Türklerin, çeşitli milliyetten oluşan Haçlılarla karşılaşması, Bizans’ı 1071 Malazgirt Savaşında yenip Anadolu’ya yayılmaya başladıkları süreçte oldu.

Görünür amaçları Müslümanların eline geçmiş olan, Hıristiyanlığın doğduğu, Hz.İsa’nın kenti Kudüs’ü ele geçirmekti ama gerçekte niyetleri Doğu’nun zenginliklerini talan emekti.

Bu yola çıktıklarında Haçlılar, Anadolu’dan geçmeye kalktıklarında karşılarında Türkleri buldular. 

Sert bir ceviz vardı önlerine çıkan. Savaşmaya alışkın!

Bu süreç yaklaşık üç yüz yıl sürdü.

Petras S.Mekhtidis’in Krommidokastro-Soğan Kale adlı kitabından

***

Türklerin Anadolu’ya yığınsal girişi Büyük Selçuklu Devletiyle başlar.

Adı bu devlete verilen Selçuk Bey, Orta Asya’da Aral Gölü'yle Hazar Denizi arasındaki topraklara egemen olan Oğuz Türklerinin Kınık boyundandı (901-1090).

Bölgedeki Müslüman Oğuz boylarını birleştirmeyi başaran Selçuk Bey adını taşıyan devletin temellerini atmıştı.

Bu ortamda, Prof.Faruk Sümer’e göre Müslüman olmuş Oğuzlara, diğer soydaşlarından ayırt etmek için ile Türkmen denmeye başlanmıştı.

Kullanımı gittikçe yaygınlaşan Türkmen tanımı, 13. yüzyıldan itibaren tamamen Oğuz adının yerini almıştı.

Yayıldığı alan Orta Asya’dan, İran’a, Kuzey Mezopotamya’ya kadar uzanan Büyük Selçuklu Devletinin kurucusu ise Selçuk Bey’in torunu Tuğrul Bey’dir (990-1063).

Tuğrul Bey-Zafername’den-15.yüzyıl

Tuğrul Bey, 1015’den itibaren Türkmen Gazilerin Anadolu’ya akınlar yapmalarını teşvik etti. “Gaziler” İslam dinini yaymayı amaç edinmiş savaşçılar, bir tür şövalyelerdi.

Yeni yurtlar arıyordu Türkmenler. Doğudan Moğollar sıkıştırıyor, Orta Asya onlara dar geliyordu.

Anadolu’nun bitek ovaları, serin yaylaları, ıssız dağları ise savaşlarla, salgın hastalıklarla büyük ölçüde boşalmıştı. 

Kalanlar da Bizans’ın aç gözlü yerel beylerinden, “Tekfurların” zulmünden bıkmıştı.

Çocuğu olmayan Tuğrul Bey 1063’de ölünce, ağabeyi Çağrı Bey’in oğlu Alpaslan Selçukluların başına geçti.

Sultan Alpaslan’ın ordusu 1071’de Malazgirt Savaşını kazanıp Türklerin Anadolu’ya siyasal olarak da egemen olmalarının önündeki Bizans Devleti engeli aşılınca, Anadolu’da Türkmen göçleri ve yerleşimleri sayısal olarak hızla arttı.

Anadolu’ya dalan Selçuklu komutanlarından, Artuk Bey, Konstantinopolis/İstanbul merkezli Bizans İmparatorluğunun ordusunu 1074'te Buanes/Sapanca’da (Kocaeli) yendi. 

Yüz binden fazla Türkmen’i, İzmit'ten Üsküdar'a kadar olan alana yerleştirdi. 

Artuk Beyin oğlu Necmeddin İlgazi Bey daha sonraları Mardin, Harput Hasankeyf çevresinde Artukoğulları adıyla anılan bir beylik oluşturmuştu.

Bugün Mardin’de onların adını taşıyan   bir üniversite var.

Artuk Beyin fethettiği Kocaeli-Bursa bölgesine 1077 yılında, Tuğrul Beyin amcasının oğlu Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İznik merkezli Anadolu Selçuklu Devletini kurdu.

Demek, Orta Asya’dan gelen Türkler 6 yılda Anadolu’nun dört bir yanına, ta Marmara Denizine, İstanbul kapılarına kadar dayanmışlardı.

***

Öte yandan, bu süreçte, Oğuzlar’ın “Çavuldur” boyuna mensup olan ve adı bir “başbuğ” olarak da kaydedilen Çaka/Çakan Bey de Ege Denizi kıyılarında at koşturuyor, yelken açıyordu.

Bir ara Bizans’a esir düştüğü ve orada Helen kültürünü öğrendiği için kimileri tarafından Türk olmadığı ileri sürülmüştü.

Malazgirt savaşından on yıl sonra, 1081’de, Türklerin İzmir diyeceği Smirni’yi  8000  Türkmen yiğidiyle zapt etti Çaka/Çakan Bey. Bizans’ın elinden aldı.

Kentin Rumları genellikle deniz kıyısında yaşarken, göçle gelen Türkleri, Rumların “Pagos” dediği Kadifekale eteklerine yerleştirdi.

İzmir’in muhteşem körfezine hakim tepedeki antik çağlardan kalmış Kadifekale’yi kendine üs edindi. 

Denizden eski İzmir ve Kadifekale- 1800’ler

***

Çaka/Çakan Bey’in, değişik kültürlere sahip insanların bir arada yaşadığı/yaşayacağı bu kente yerleşmesiyle İzmir tarihinde yeni bir yaprak açılıyordu.

 İzmir’in kıyısıyla, tepesiyle Türklerin eline yönetsel olarak ilk geçişiydi bu! 

Körfezin köpüklü dalgalarına bakan Kadifekale burçlarında Çavuldur Türklerinin tamgasını taşıyan bayraklar dalgalanıyor olmalıydı artık.

Çavuldur Türkmenlerinin Tamgası

Ege Denizinde Bizans’a, Cenevizlilere (İtalyan Cenovalılar), Rodos Şövalyelerine kök söktürdü, gemileriyle, leventleriyle Çaka/Çakan Bey.

Ancak bu başarıları kıskançlık yarattı. Diğer Türkmen beyleri tarafından kendilerine rakip görüldü mavi suların yiğidi.

Anadolu’nun birçok yerine egemen olmuş Konya merkezli Anadolu Selçuklularının Sultanı onun güçlenmesinden rahatsızdı.

Bu devletin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah oğlu I.Kılıç Aslan (1079-1107), davet ettiği ziyafette Çaka/Çakan Beyi öldürttü. (1092).

Çaka Bey’in İstanbul Deniz Müzesindeki büstü

Çok kolay birlik olup çok kolay birbirine düşebiliyor insanlar!

Yükselen birinin ayağından aşağı doğru çekmek ne kadar kötü bir huydur!

İktidar mücadelesi erdem arayan insanlığın en büyük zayıflıklarından biri olmalı! 

****

Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleri, Suriye ve Filistin’deki etkinlikleri, gözlerini Bizans Devleti’nin merkezi Konstantinopolis’e/İstanbul’a dikmeleri Bizans’ı ve Avrupa’yı tedirgin ediyordu.

Aralarında derin dinsel uyuşmazlıklar olmasına rağmen Ortodoks Bizans’a İmparator olan I.Aleksios (1081-1118) Türk tehdidine karşı  merkezi Roma-Vatikan olan Katolik Papalıktan yardım istedi.

I.Aleksios Komninos

Papalık Hristiyanlığın Katolik, Bizans ise Ortodoks mezhebindendi. 

Neredeyse düşmandılar birbirlerine ancak, Türklerin onlara saldıracağı korkusuyla bir araya gelmenin yöntemlerini aramaktan da kaçınmıyorlardı.

Düşman kardeşlerin, Katolik ve Ortodoks Hıristiyanların ortak düşmanı şimdi Türkmen beyleriydi.

***

O yıllarda, İ.S.11-13.yüzyıllarda Katolik Papalık, Avrupa’nın Hristiyan dünyasında hem dini hem de siyasi açıdan çok güçlü ve etkili bir kurumdu.

Türklerin sınırlarını zorladığı Bizans Devleti kendi derdiyle kavrulurken, Avrupa içten içe kaynıyordu. 

Geniş topraklara sahip, köylüleri boğaz tokluğuna çalıştıran Feodal aileler birbirleriyle savaşıyor, şövalyeler kılıçlarıyla ortalığı kasıp kavuruyordu.

Bununla beraber İspanya’da ve Sicilya’da oluşmuş Müslüman Yönetimleri yıkmak, İslam’ı buralardan kovmak için de zaman zaman birlikte davranıyorlardı. 

Bu bağlamda, o dönem Katolik Hıristiyanların Papası olan II.Urbanus (1088-1099) Avrupalı Hristiyanları Hz.İsa’nın yurdu Kudüs’ü fethetmek için birliğe çağırdı.

II.Urbanus Clermont Konseyi'nde dua ediyor

Amaçlarından biri kendine bağlı olmayan Hıristiyanları denetimi altına almaktı.

Üstelik 1094 yılında, nüfusu durmadan artan Avrupa’da görülen şiddetli kuraklık; açlık ve sefalete, salgın hastalıklara neden olmuştu. 

1094 Kasım ayında Fransa’nın Clermont kentinde 300 kadar din adamının katılımıyla bir toplantı düzenledi Papa II.Urbanus.

Hristiyanları tek bir bayrak altında toplanmaya ve Hıristiyanlar için kutsal olan toprakları “Müslümanların elinden kurtarmak için savaşma" davet etti.

Bu çağrıya uymak için koşullar çok uygundu. 

Sıkılmış toplum yeni hedefler arıyordu.

Köylüler akın akın bu isteğe katıldılar. “Din adına” zengin ve masalsı doğuyu zapt edeceklerdi.

Feodal Kontlar ve Dükler maddi kazanımlara ve hükmedecekleri yeni topraklara sahip olacaklardı.

Zenginlik ve onu amaçlamak hep insanların başını döndürüyor!

***

Keşiş Peter ilk Haçlı Seferi için dua ediyor - James Archer’ın resmi 

Yoksul Hristiyan köylüler, soğuk Avrupa ülkelerinden kalkıp, önlerine düşen Kralları, Kontları, Dükleri, Din adamlarını ve Şövalyeleri izlediler, Anadolu ve Akdeniz üzerinden Orta Doğu’ya saldırdılar.

Önemli ölçüde deneyimsiz erkeklerin, kadın, çoluk çocuğun katıldığı bu ilk Haçlı seferine Avrupa’da “Halkın Haçlı Seferi” denilecekti. 

Bayraklarının üzerindeki simge Hz.İsa’nın çarmıha gerildiği “Haç”tı.

İnandırılmış halk başka bir halkı, halkları ezmeye koşuyordu!

Sonuçta, yoksul topluluklar başka yoksulları öldürmeye gidiyordu.

Açlık insana neler yaptırmaz ki!

Böylece oluşan büyük bir ordu 1 Ağustos 1096’da Avrupa’dan yola çıktı.

Anadolu’dan geçerken Türklerin şiddetli karşı koyuşuna, güçlerinin zayıflamasına rağmen Haçlılar 1099 yılında Kudüs’ü ele geçirmeyi başardılar. 

Urfa Kontluğu ve Kudüs Krallığı adıyla bölgede Haçlı yönetimleri kurdular.

1096’da başlayan Haçlı Seferleri çeşitli gelgitlerle, Kudüs’ün Müslümanların yeniden eline geçişi, Haçlıların onu tekrar geri almak için yaptıkları seferler gibi saldırılarla yaklaşık üç yüz yıl sürdü.

Haçlı Seferlerine son verdiren muhtemelen Türklerin yeni örgütlü gücü, yaman savaşçı Osmanlıların Anadolu ve Avrupa’da artan etkisiydi.

***  

1092’de soydaşları tarafından öldürülen Çaka/Çakan Bey’in kurduğu küçük İzmir Beyliği, I.Haçlı Seferi sırasında Anadolu’ya giren Haçlılar tarafından 1097 yılında yıkıldı.

İzmir’i ve çevresini talan eden Haçlılar sonra kenti Bizanslılara teslim etti.

Bölgeye yerleşmiş Türkmenler Haçlı askerlerinin saldırılarından korunmak için dağlara doğru çekildi. Bereketli toprakları terk etmedi.

***

Smirni/İzmir’i daha önce bir kez Türklere kaptıran Bizanslılar kenti, karadan ve denizden gelen saldırılara karşı korumak, kolay savunmak için iç limanın girişine bir kale inşa etti.

1905 Goad yangın sigorta kurumunun haritasında kırmızı çizgi ile 1836 ‘da Graves’e, mavi çizgi ile 1850’de Storari’ye göre St.Peter Kalesi’nin;  Kızlar Ağası Han, Hisar Cami ve Meydanı, Selvili Han’la birlikte konumu

12.yüzyılda yapılan bu kaleye “Neon Kastron=Yeni Kale” dediler.

150 yıl kadar Bizans’a ait kalan Smirni/İzmir 1261 yılında, Akdeniz ticaretinde büyük ağırlığı ve denizlerde önemli bir silahlı güce, donanmaya sahip olan tüccar Cenevizlilerin yönetimine terk edildi. 

Yöreye yerleşmiş Türkmenler de onların buruğu altındaydı artık.

Şövalyelerin konuşlandığı Kale’ye Cenevizliler, Hıristiyanlığın 12 Havarisinde biri olan “Saint Peter”, “Sen Pietro”nun adını verdiler. Aynı adla bir kilise yaptılar Kale içine. 

Daha sonraları Smirni/İzmir, küçük liman girişindeki kale Türklerin  eline geçince  burası “Liman Kalesi, Okçu Kalesi” olarak adlandırılacaktı.

Aynı zamanda tepedeki “Yukarı Kale”den, “Kadifekale”den ayırmak için ona “Aşağı Kale” de denecekti.

İzmir Rumları, üçgen şeklindeki konumundan dolayı kaleye “Soğan Kale” “Krommidokastro” da diyorlardı. 

***

Bu süreçte doğudan gelen Moğol baskısı, iç karışıklıklar sonucu 1308’de Anadolu Selçuklu Devleti yıkılmış, ülkede yer yer yeni Türkmen Beylikleri ortaya çıkmıştı.

Aynı yıl, diğer Türkmen beylerin yanında Anadolu’nun fethine katılan  Aydınoğlu Mehmet Bey, 1308’de Bizans’ın elinden aldığı Birgi’de (Ödemiş-İzmir) kendi bağımsızlığını ilan etti.

Aydınoğulları Beyliği, en parlak yıllarında (1315-1375)

Verimli Menderes Ovalarında taş eksen biterdi.

Deniz ise elini uzatıp tutacağı kadar yakındı!

Tam yaşanacak, vatan olacak yerlerdi buraları.

Ancak binlerce yıl elden ele geçen bu topraklara tutunmak kolay değildi!

Yöreye kısa zamanda iyice egemen olan Mehmet Bey İzmir’in tepesindeki Kadifekale’yi zapt etmiş ancak 1097’de Haçlılar tarafından ele geçirilen deniz kıyısındaki Liman/Okçular Kalesi’ni alamamıştı. 

İzmir’in iç taraflarında, yukarılarda Türkmenlerin yerleşik olmasına  karşın Aşağı/Liman Kalesi, dolayısıyla Smirni/İzmir hala Hıristiyanların elindeydi.

Aydınoğlu Mehmet Bey’den sonra beyliğin başına geçen oğlu acar Umur Bey iki yıllık bir kuşatmadan sonra 1329’da “Aşağı Kale’yi, Liman Kalesi”ni fethetti.

***

Üst (Kadifekale) ve Aşağı (Liman/Okçu) Kale’nin Türklerin eline geçmesi onlarca yıldır Orta Doğu’ya saldıran, Akdeniz’i kendi gölleri gibi değerlendiren Hıristiyanların tabii ki hiç hoşuna gitmemişti.

Yıllardır karadan; Anadolu’dan, denizden; Akdeniz ve Ege Denizinden Kudüs’e doğru taşınan Haçlı Orduları için Smirni/İzmir önemli bir duraktı.

Kent Anadolu’nun batı kıyısında, sefer yolunda korunaklı ve çok kullanışlı bir limana sahipti. 

Aynı zamanda tüccarlar için uğrak yeriydi. Zengin ovaların yanı başındaydı.

Üstelik Aydınoğlu Umur Bey yürüttüğü korsanlık faaliyetleriyle Akdeniz, Ege, Marmara Denizi kıyısındaki Hıristiyan kentlerini vuruyor, haraca kesiyor, gemileri yakıyordu.

Umur Bey,  Birgi’deki heykelinden

Haçlılar burasını Türkmenlerden geri almalı ve kendi çıkarlarına uygun kullanmalıydı!

***

İzmir’in Hıristiyanlar tarafından yeniden ele geçirilme istemi Avrupa’da da önemli siyasal konulardan biri olmuştu.

Siyaset zaten çok karışıktı Avrupa’da.

Papalığın toplum üzerindeki ağırlığını bilen Fransa Kralı VI. Philippe (1293-1350) Katolik Kilisesi üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmak amacıyla Papalık Merkezini Roma’dan, Fransa’da Rhone nehri kıyısında bir kent olan Avignon’a taşımıştı.

Fransa ile İngiltere arasındaki ünlü “Yüz Yıl Savaşları” denilen kanlı savaşlar VI.Philippe zamanında başlamıştır.

Bu ortamda Fransa’da ekonomik zorluklar ve salgın hastalıklar aldı yürüdü.

1347-1351 yılları arasında Avrupa’yı kasıp kavuran “Kara Veba” salgını, Fransa’da yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. 

Veba zengin fakir ayırmıyordu.

Ekonomik ve toplumsal sorunlar can yakıcı, yok edici hale gelmişti.

Fransa Kralı VI.Philippe

***

Bu sıralarda İzmir Limanını üs olarak kullanan Aydınoğlu Umur Bey Girit’i, Rodos’u, Eğriboz’u, diğer Ege Adalarını, Mora yarımadasını, Trakya sahillerini vuruyordu.

Güçlüydü. İzmir gibi bir mücevherin sahibiydi.

Avrupa ile yaptığı ticari anlaşmaları kendi lehine bozuyor, dıştan gelecek malların gümrük vergisini yükseltiyordu.

Hububat ihracını engellemesi Avrupa’da ciddi sıkıntılara neden olmuştu.

Aydınoğulları’nın tamgası

Hatta o kadar ataktı ki genç Umur Bey, Bizans’taki taht kavgalarında taraf oluyor, çatışmalara karışıyordu.

Bu ortamda Bizans, Rodos ve Kıbrıs’tan gelen otuz gemilik bir Haçlı donanmasının Eylül 1334’de İzmir’de karaya çıkma girişimi, Liman Kalesi’ne saldırması, Birgi’de yaşayan babası Aydınoğlu Mehmet Bey’i ziyarete gitmiş Umur Bey daha İzmir’e gelmeden adamları tarafından püskürtülmüştü.

“Sancta Unio” (Kutsal Birlik) adı verilen saldırgan Hıristiyan birliğin katılımcıları arasında Bizans İmparatoru III. Andronikos Palaiologos ve Fransız Kralı Valois'li VI. Charles vardı.

Türkmenlerin elindeki İzmir, Ege ve Akdeniz’de istedikleri gibi yelken açan Hıristiyanların yoluna taş konmuştu!

Birgi’den İzmir’e dönen Umur Bey üzerine yürüdüğü düşmana karşı kazandığı çatışmalarla bu tehdidi tamamen ortadan kaldırdı. Haçlı topluluğu geri çekildi.

İzmir Liman Kales’inin kuşatılmışlığını gösteren temsili bir resim

***

Aynı zamanda Farsça eserleri Türkçeye çevirecek kadar “münevver” bir kişi olan Umur Bey’in Ege Denizi çevresindeki eylemleri bundan sonra da sürdü.

Bizanslılar arasındaki taht kavgasına karışmaktan çekinmedi.

Umur Bey’den çok rahatsız olan ve onunla bir türlü baş edemeyen, Akdeniz adalarına konuşlanmış Latinler; yani Fransız, İtalyan, İspanyol beyler ve onların saçakları, Fransa’da Avignon’da bulunan Papa VI.Clemens’e baş vurarak Umur Bey’e karşı yeni bir Haçlı Seferi düzenlemesini istediler.

Dini liderlerin sözü ağır olurdu ve dinlenirdi!

Papa VI.Clemens bu öneriye uydu. 

Papa VI.Clemens

Ağustos-Eylül 1343’de verdiği söylevlerle Papa Venedikliler, Cenevizliler, Rodos Şövalyeleri, Kıbrıs'taki Fransız asıllı Lusignan (Lüzinyan) Krallığı ve Ege bölgesinin diğer bazı küçük Latin beylerin güçlerini bir araya getiren bir Avrupa filosu oluşturulmasını teşvik etti.

Seferin ana nedeni ticari görünüyordu ama kendisi bir Ortodoks olan Bizans İmparatoriçesi Anna böyle bir birliğin, Türklerin Batı Anadolu’da, Ege Denizindeki gücünü kırmasını umuyor, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine yardımcı olmaya söz veriyordu. 

Sonunda Venedik, Ceneviz, Kıbrıs Krallığı, Rodos Şövalyeleri ve Ege Denizindeki Naksos Adası Dükünün güçlerinin katıldığı etkin bir Haçlı donanması meydana getirildi.

***

Papa VI.Clemens, İstanbul’un Latin/Fransız Patriği  Metropolit Henri d’Asti’yi bu donanmanın başına atadı. 

Genovalı (Ceneviz) Sakız Adası Dükü Martino Zaccaria’yı da Henri d’Asti’nin emrinde, donanmanın genel kaptanlığına getirdi.

Bu arada Umur Bey, bir kısım askerlerini ve kolcularından Ahad ile İlyas Bey’i, Trakya’da süren Bizans iç kavgasında görevlendirdiğinden İzmir’in Liman Kalesi zayıf bir güçle korunuyordu. 

Henri d’Asti komutasındaki Haçlı Donanması ani bir baskınla İzmir’in Liman Kalesi’ni ele geçirdi (28 Ekim 1344).

Umur Bey İzmir’in yüksek yerlerine, Kadifekale’ye, iç kesimlere doğru çekildi.

Sakız Adası Dükü Martino Zaccaria’nın kendi adına bastırdığı para

İlk kez böyle bir ağır kayıp yaşıyordu yavuz savaşçı Aydınoğlu Umur.

Kale’yi geri almaya çabaladı ama sonuç çıkmadı. Gene de kuşatmaktan da vaz geçmedi.

Bu arada Patrik Henri d’Asti kışı geçirmek için karşı kıyıya, Atina’nın karşısındaki Eğriboz adasına gitmiş, İzmir’de Umur Bey tarafından Aşağı Kale’ye kıstırılmış Latin/Haçlı Şövalyelerinin yardım istemesi üzerine hemen geri dönmüştü. 

Etrafı sarılmış Kale’ye zorla girebildi.

***

Kuşatmayı kırmak için Latinlerin 17 Ocak 1345’de Kale dışına, Türkler üzerine yaptığı saldırı Umur Bey tarafından başarısızlığa uğratıldı.  Ramazan günleriydi.

Ancak Latinler hemen Kale’ye, geri çekilmedi. 

M.Kenneth Setton’un verdiği bilgiye göre, Henry d’Asti Liman Kalesi dışında, kentte harabe haline gelmiş bir kilisede Latinlerin ileri gelenleriyle bir toplantı düzenlemişti.

Umur Bey, Hıristiyan liderlerin bir arada bulunduğu toplantının haberini alınca erleriyle birlikte kiliseye saldırdı.

İzmir’de Okçu Kalesi’nde Venediklilerle Türklerin savaşı. Yıl: 1343-1351. Giuseppe Lorenzo Gatteri’nin bir temsili resmi. 1863

Başta Patrik Henry d’Asti olmak üzere Haçlıların üst düzey yöneticilerinden Sakız Adası Dükü Martino Zaccaria, Venedikli Komutan Pietro Zeno ve diğerleri öldürüldü.

Ancak bu toplu kırıma karşın Haçlılar Smirni’nin Liman Kalesi’ni Türklere vermedi. Direndi.

Ne de olsa hem kendi ticari çıkarlarını hem de yüz yıllardır bu topraklarda yaşayan ve onlarla aynı Hıristiyanlık inancına sahip insanları ve inançlarını koruduklarını düşünüyorlardı.

Tabii ki yerli Hıristiyan halkın büyük kısmı yüzlerce yıldır burada var olmuş insanların torunlarıydı. 

Umur Bey Liman Kalesi’ni alamamasına rağmen, komşu Manisa yöresinin egemeni Saruhanoğlu Süleyman Bey’in de desteğiyle Ege Denizi, Trakya ve Balkanlardaki etkinliklerini sürdürdü. 

Karadan saldırılarla Kale’deki Latin savaşçıları yıpratmayı da ihmal etmedi.

Smirni/İzmir

***

Smirni/İzmir’deki Hıristiyanların yardım çağrılarına uyan Papa VI.Clement yeni bir Haçlı gücü oluşturdu.

Başına Fransız kökenli Viyanalı Kont Dauphin II.Humbert’i getirdi.

Kont II.Humbert

Mayıs 1345’de, Papalığın topladığı 26 kadırgadan meydan gelen bir filo ile Marsilya’dan ayrılan II.Humbert Rodos Adası açıklarında Cenevizlilerin saldırısına uğradı.

Latinler de zaman zaman birbirleriyle geçinemiyor, dalaşıyorlardı.

Kendini güçlü gören kazanılacak geliri başkalarıyla paylaşmak istemiyordu.

Venediklilerin araya girmesiyle sorun çözüldü.

II.Humbert Ege’deki korsanları temizleyip Midilli Adasına kadar geldi.

Haziran 1346 İzmir kıyılarına çıktı. 

Bu süreçte, kısa bir süre önce Cenevizlilerin ele geçirdiği Sakız Adası’nı üs olarak kullandı.

Umur Bey bölgedeki Türkmenlerden topladığı savaşçılarla Kadifekale ile Liman Kalesi arasındaki düzlükte, bugünkü “İzmir-Çankaya” çevresinde Haçlıları karşıladı. 

Yaşanan kanlı savaşta her iki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamadı.

Türkleri yöreden silemeyeceğini anlayan II.Humbert Rodos’a döndü.

1346 yılı sonuna kadar Ege Denizinde Umur Bey’i etkisiz hale getirmek için birçok başarısız çatışmaya girdi.

Yalnızca 1347 yılının Nisan sonu Mayıs başlarında, Rodos Şövalyelerinin öncülüğünde, Aydınoğulları ve Saruhanoğulları’nın birleşik donanmasına karşı, Çanakkale Boğazı karşısında, İmroz Adası (Gökçeada) yakınlarında bir zafer kazandı.

Bu bağlamda, Smirni/İzmir’in Liman Kalesi’nde yaşayan Hıristiyanların durumunu sağlamlaştırmak için İzmir içlerine saldırılar düzenledi.

Haçlıların İzmir yolu

***

Sonunda baktı ki Umur Bey’le baş edemeyecek, denizlerde ticaretin aksamamasını isteyen Rodos Şövalyelerinin de önerisini desteklemesiyle Aydınoğulları’yla bir anlaşma yapmak istedi.

Rodos Şövalyeleri, Haçlı Seferleri sırasında oluşmuş, “Hospitaliers”, “Savaşta yaralananları iyileştiren” de denilen bir Hıristiyan tarikatının üyeleriydi.

Muhatabı Umur Bey ve ağabeyi Hızır Bey olan anlaşma taslağına göre Liman Kalesi/Aşağı Kale yıkılacak, kent tümüyle Türklere teslim edilecek, buna karşılık Hıristiyanlara, sağlanacak bazı ayrıcalıklarla İzmir’de kalmalarına izin verilecekti. 

II.Humbert böyle bir anlaşma için Papadan izin istedi. 

Ancak Papa bu uzlaşmayı onaylamadı (1347).

Smirni/İzmir’in Hıristiyan şövalyelerin elinden çıkmasından yana değildi. Bir kavşaktı orası. Onu Türklere bırakmak yenilgiyi kabul etmek demekti. 

Bu arada Umur Bey bir kısım askerlerini Saruhanoğlu ile birlikte yine Rumeli’ye göndermişti.

Papa anlaşmayı kabul etmeyince Şubat 1348’de çatışmalar yeniden hızlandı.

 Umur Bey, Aşağı Kale’ye yönelttiği baskıyı iyice arttırdı.

Sıkı bir saldırıyla Kale’yi alıp sorunu kökten çözmek istiyordu.

300 yıl önce buralara gelip yurt edinmiş olsalar da artık buranın yerlisiydi Türkler. Kale’yi savunan Haçlılar/Latinler yabancı.

Dört yıl önce gafil aldanıp Kale’yi Haçlılara kaptırmak, onurunu çok yaralamış olmalıydı Umur Bey’in!

Rodos’ta üslenmiş St. John/ Hospitalier Şövalyeleri tarikatının iki üyesine ait mermer anıt. Solda, İspanyol Ferdinand de Heredia  ve sağda İtalyan Amiral Domenico d'Allemagna. 1376-1396. Eser: İzmir Arkeoloji Müzesi.

O, Anadolu topraklarında Türkler arasında büyük bir kahraman olarak tanınıyordu.

Ne pahasına olursa olsun, deniz kıyısında süzülen Liman Kelesini alacak, Latin Şövalyelerini İzmir’den kovacaktı.

Kuşatma çok şiddetli geçiyordu.  

Gözü kara Umur Bey askerin en önünde savaşıyordu.

Ama Liman Kalesi’ni savunan Haçlı/Latin askerleri de yamandı. İyi savunuyorlardı Kale’yi.

Surları aşmak için tırmanıp, Kale’ye girmek isterken atılan bir düşman bir okuyla öldü Umur Bey. Mart 1348 idi.

Daha 39 yaşındaydı. 

Ne kadar çok olay biriktirmişti erken biten yaşamında!

Savaşla, kanla geçen bir ömür!

Umur Bey’in yaşamını yitirmesi üzerine Türkmenler Kale kuşatmasını kaldırıldı. 

Dünyadan geçmiş bedeni Aydınoğulları’nın başkenti Birgi’ye (Ödemiş-İzmir) götürülerek babası Mehmet Bey’in yaptırdığı caminin bahçesindeki türbeye gömüldü.

Birgi’deki, Umur Bey’in de yattığı Aydınoğulları Türbesi

Ardından, 1351'de Haçlıların İzmir seferi sona erdi. 

Aydınoğulları ile ateşkes yapıldı.

Umur Bey’in ağabeyi, Aydınoğulları’nın başına geçen Hızır Bey 18 Ağustos 1353’de Venedikliler ile bir ticari anlaşma imzaladı.

Papa VI. Clemens tarafından da onaylanan bu anlaşma Türkmenler aleyhine oldukça ağır koşullar getiriyordu.

“Aydınoğulları’nın elindeki bütün iskelelerden alınan gümrük vergisinin yarısı Latinlere verilecekti” bu anlaşma ile.

“Hıristiyan gemileri serbestçe Aydınoğulları limanlarına girebilecekti”.

“Hızır Beyin deniz gücü silahlarını bırakacaktı”.

“Latinler Aydınoğulları Beyliği'nde konsolos bulundurabilecekti”. 

Kardeşi Umur Bey gibi dirençli değildi Hızır Bey.

Yenilgiyi kabul etmişti.

Ya da Haçlılara kaşı koyacak gücü beyliğinde görmemişti.

Savaşta olduğu gibi masada da kaybetmişti.

***

Aydınoğlu İsa Bey’in Selçuk-İzmir’de yaptırdığı kendi adını taşıyan cami

Ve bundan sonra İzmir’e yapılan Haçlı seferleri kesin olarak sona erdi.

İstediklerini almıştı Haçlılar.

Liman Kalesi Latin savaşçıların elinde kalmıştı.

 Hıristiyan toplum onların korumasında Kale içinde ve çevresinde varlığını sürdürecek, ticaret yapacaktı.

Türklere de Kadifekale ve eteklerinde, düzlüklerde kendi varlıklarını pekiştirme kalıyordu.

Belki de bundan sonraki süreç, yeni gelen göçmenlerle birlikte Türkmenlerin bölgede sessiz sedasız daha derin kökler salmasına yarayacaktı.

Aydınoğlu Hızır Bey ve onun oğlu İsa Bey, Umur Bey’in Ege ve Akdeniz’deki ticari ve askersel gücüne bir daha erişemedi.

Onun yerini dolduramadı.

Aydınoğulları’nın Ege Bölgesindeki siyasal varlığı, 1390 yılında, İsa Bey’in kişiliğine dokunmadan ve topraklarının yönetimi ona bırakılarak I.Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlılar tarafından sona erdirildi. 

Ancak doğudan gelen yeni bir güçlü Türk, Emir Timur/Timurlenk, 1402 sonbaharında, Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt’ı yenecek, ardından Anadolu’yu talan edecekti.

Tabii bu süreçteki gelişmelerden Smirni/İzmir’de payını alacaktı.

Timur, Aydınoğulları’nın fethedemediği Liman Kalesi’ni de askeri dehası ve ordusunun savaşkanlığıyla, 2 Aralık 1402’de ele geçirdi.

Timur, Osmanlının egemenliğine aldığı önceki Türk beyliklerinin yeniden canlanmasını teşvik etti.  Fethettiği Anadolu’da Osmanlının bir daha toparlanamamasını amaçlıyordu. 

Oysa, Timur Orta Asya’ya geri döndükten ve orada öldükten sonra, kendi iç taht kavgasını bitirip ayağa kalkmıştı Osmanlı.

Bu beylikleri tek tek yeniden buyruğu altına alacak, bu arada Sultanı II. Murat 1426’da Aydınoğulları Beyliğini tamamen sonlandıracaktı.

Artık İzmir’in, bu zorlu coğrafyada Osmanlı Devleti’nin günleri başlıyordu.

Ancak daha nice sancılı günler yaşayacaktı bu güzel kent.

Körfezin imbatı da lodosu da poyrazı da esip duruyordu.

(Kaynak: İslam Ansiklopedisi ve Wikipedia’nın ilgili makaleleri/// https://www.worldhistory.biz/middle-ages/19088-smyrna-crusade-1344.html/// İsmail H.Uzunçarşılı (1969). Anadolu Beylikleri. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.//www.levaninetheritage.com)

Sefa Taşkın

04.11.2023

Bergama/İzmir